Son İstanbul

28 Temmuz 2009

O sokaktan geçmek zorunda olduğu geçmez, kimi. Sokağın yaşanmışlığına bırakır kendini, o çağrışımdan bu çağrışıma savrulur. Serin bir rüzgar eser.

Murathan Mungan / Son İstanbul

"Eşber, elinde büyükçe bir naylon torba, sırtında dizlerine kadar uzanan haraşo kazağıyla, Galatasaray Lisesi'nin yanındaki yokuştan aşağıya, Tophane'ye doğru inmeye başladı. Kül rengi gökyüzü, çağsamalarla yüklü çağrışımlar taşıyor insana…

…("Istanbul'u iniyorum" diye geçirdi içinden. "Beyoğlu artık Istanbul değil. Istanbul arka sokaklarla kaçıştı")…

…H. sokağına saptı Eşber. (Tam karşısına Galatasaray Hamamı'na çıkan basamaklar düşüyor. O sayrıl merdiven) Uzun binalar. Eski, taş, iki kanatlı kapılar. (İnce, uzun, tokmakları seramik, pencereleri buzlu cam, ya da işli tahta; gösterişsiz yalın, ince çizgilerle işlenmiş) Bu binalar dinlendiriyor onu, güven veriyor. (Taş binalar yanmazdı. Bir yangının isini taşırlardı yalnızca) Her binanın cümle kapısı üç dört basamakla çıkılan bir girintiye gömülüdür. (Usul ağırbaşlı akşam ziyaretlerini çağrıştırıyor. Birbirini şapka çıkararak muhabbetle selamlayan insanların incelikleri sinmiş bu sokakların puslu görüntüsüne. Bu sokaklar hala bir müzik taşıyorlar. Sokak aralarında usulca dolanan rüzgara dayayın kulağınızı; gözünüzün önünde leylak rengi tüllerin uçuştuğunu göreceksiniz. pencerelerinize burnunu dayayan kelebeklerse hanımellerini duymuş olmalı) Sokağın ortasında C. Sokağı başlıyor. (Basamak basamak Ceneviz'e iniyorsunuz sanki) Aşağı doğru merdivenli bir yokuş olarak iniyor bu sokak. Sokağa taşan cumbaların pencerelerinde tüller ve saksılar var hala. (Bu sokağa her bakışında İtalyan romanlarını, o romanlardaki mahalleleri ansıyor Eşber) Cumbaların üzerinde kararmış kiremit çatılar… Çatılarda kuş sürüleri saçak saçak…Her ev büyük bir hayat gibi. Sade, özensiz, gösterişsiz, içli bir hayat. Kileri ve kedileri olan evler bunlar. Birbirlerinin saksılarına toprak taşıyan, fidan armağan eden insanlar yaşıyorlar burada. Kanaviçe işleyenler bile kalmıştır belki. Taşlıklarını ovan kadınlar, akşamüstleri pencere kıyısında sokağa bakarken kırlent yüzü işleyecek kadar yüreklerine de sahip çıkıyorlardır, kim bilir… Kimi İtalyan romanlarını çevirmeye başlamıştı Eşber. Arkasını getiremedi. Sanatın hiçbir şeyi onarmadığını düşünüyordu artık. Sanat, yalnızca bir duyarlılık çoğaltmacasıydı, o kadar. Hepsi bu kadardı. C. sokağından yukarı doğru serin bir rüzgar esiyor. (Rüzgar sanki soluk soluğa bu basamakları tırmanıyor ve sokağın başında yorgun düşüyor)…

…Bu sokak ölümsüz bir fotoğraf güzelliği taşıyor. (Eşber elini yüzüne dayayıp, sokağın ağzında dikilerek uzun uzun aşağıya, sokağa baktı.) Kırık hayatları barındırıyor bu sokak. Kimseye açamadığı dertlerle, gizlerle dolu. Bakımsız sokakları, isli duvarları, sokağın serin soluğu, her şey ama her şey ve bütün sorular hep aynı meydana açılıyor…

…Yürümeye başladı. Kafasındaki soruları silkelemişti. H. sokağının bir yanında uzun upuzun eğimli bir duvar vardır. (C. sokağının tam karşısına düşer.) Üzerinde küme küme otlar biten bir duvar. (yeşil salkımlar, suçsuz kır kokuları) Bu duvar ona tarihi hatırlatıyor. Geçmişi, yaşamışlığı, ölümü. Her şey sonsuz bir unutkanlık içerisinde. (Bütün fotoğraflar sararıyor ve inanılmaz oluyor. Belleğimiz sık sık depremlere uğruyor.) Duvarın ardında Galatasaray Lisesi olduğunu düşündü. (Galatasaray böyle bir duvardı onun için) Galatasaray Lisesi'nin düşününce Mussolini'yi düşünürdü. Korkardı, ürkerdi. Sanki o yıllar geri gelecekti…"


Geçmişin izleri
Çağrışımlar arasında
Bin nefes... Kalabalık...
Geçmişe doğru açılan kapı
Bira kokusu, rakı kadehi
Eskiden
Beyoğlu hakkında
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :