PAB Mimarlık 2006 yılında kurulduktan sonra, Karaköy'deki ilk ofisine 2007'de yerleşiyor. Bir araya gelip ofis açma hikayenizi dinleyebilir miyiz öncelikle?
Burçin Yıldırım: Okulda hep birlikte projeler yapan, birlikte gezilere giden, workshoplara katılan bir ekiptik. Birbirimizi tanıyorduk ve birlikte üretmeye çok alışıktık. İleride profesyonel anlamda da bir şeyler yapabileceğimizi konuşuyorduk. Bir süre hepimiz ayrı yerlerde çalışıp farklı deneyimler kazandık. 2006 yılında bir proje vesilesiyle tekrar bir araya geldik. Başlangıçta ilk bir yıl home office şeklinde çalıştıktan sonra Karaköy'de yerleşik düzene geçtik. Son bir senedir de İstiklal Caddesi'nde bulunuyoruz.
"Sadece yapı ölçeğinde mimari projelerle başlamadık"
PAB Mimarlık ilk bakışta isimlerinizin baş harfini çağrıştırsa da ‘Potansiyel Araştırma Birimi' gibi bir açılımı da var sanırım.
Pınar Gökbayrak: Evet, aslında o ifade mimarlığa genel bakışımızla da alakalı. Mevcudu deşip, potansiyellerini ortaya çıkarıp, alternatifleri sorgulayan bir tasarım yaklaşımımız olmasını her zaman hedefledik. Dolayısıyla bu isim biraz o hedefe göndermede bulunuyor. Bir de biz işe sadece yapı ölçeğinde mimari projelerle başlamadık. Halen de sadece onlarla devam etmeyi düşünmüyoruz. Çeşitli fizibilite projeleri, kentsel ölçekte işler ve araştırma projeleri yapıyoruz. Potansiyel Araştırma Birimi aslında, PAB Mimarlık'ın altında başka ölçekler ve başka disiplinler olduğunu hissettirecek bir isimdi. Ama uzun bir isim olduğu için pratikte karışıklığa neden olduğundan PAB Mimari Tasarım olarak kullanmaya başladık.
Oldukça erken bir dönemde ofis açıyorsunuz. Şu anda yedinci senenize girmiş durumdasınız. Mezun olduktan 1-2 sene sonra ofis açmak gerçekten bir cesaret işi. Elde ettiğiniz deneyimlerle geriye dönüp baktığınızda, şimdi de aynı cesareti gösterir miydiniz? Erkenden kendi yolunuza atılmanın size ne gibi etkileri oldu?
BY: Herhalde aynı cesareti gösterirdik çünkü çok heyecanla ve hevesle başladık. Karşımıza çıkacak zorlukları az çok biliyorduk. Tabi bunları birlikte göğüsleyecek olmanın, 3 kişi olmanın verdiği bir avantaj da vardı. Birbirimizden destek aldık, birbirimizden çok şey öğrendik. Belki başka ofislerde daha uzun süre çalışabilir, daha çok şey öğrenebilirdik ama biz, yaparak, birbirimizden öğrenmeyi tercih ettik. Genelde ilk dönem projelerimizde bizden daha deneyimli insanlarla çalışarak, onlardan danışmanlık anlamında destek aldık.
PG: Erken başlamanın şöyle bir avantajı da oldu; elbette yeni bir şeye başlarken bazı şeyleri bilmiyor, yanlış yapıyor, tökezliyorsunuz. Kendi ofisinizi ne kadar erken kurarsanız o yanlışları telafi edecek o kadar süreniz oluyor. Belki bu işe 30-35 yaşında başlasak hata yapmaya daha az tahammülümüz ya da imkanımız olurdu ama erken başlayınca kendimize böyle bir süre de tanıdık. Yanlış yapabiliriz, birlikte öğreniyoruz diye... O yüzden erken başlamanın bize büyük faydası oldu.
Hiç yarım bıraktığınızı düşündüğünüz bir şey oldu mu?
Ali Eray: Olmadı. O da çok pozitif bir durum. Yarım kalan ya da işverenle soruna neden olan, boğaz boğaza geldiğimiz bir durum oluşmadı. Bu biraz Türkiye'deki ortamla, tasarım ve proje disiplini ile de ilişkili. Belki yurtdışında olsak daha farklı olabilirdi ama Türkiye'de daha çok esneklik var. Bu da bazen işinizi kolaylaştırabiliyor.
"Her ortaklıkta güven olamayabiliyor"
Aslında yarıda bıraktığınız şeyler derken, kendi hayatınızda, eğitim ya da iş konusunda yarıda bıraktığınızı düşündüğünüz bir şey oldu mu diye sormak istemiştim ama zaten önceden tanıştığınız için birbirinize karşı bu esnekliği sağlayacak bir iletişiminiz de vardır.
PG: Zaten hepimiz yüksek lisans yapmış, az çok hedeflerimizi belirlemiştik. Yüksek lisans eğitimlerimizin üzerinden de 1-1,5 sene geçmişti. Dolayısıyla herkes artık stabil bir düzene geçmeyi düşünüyordu. Tesadüfen hepimizin hayat hikayeleri de paralel ilerledi ve herkes aynı anda müsait olabildi. O da büyük bir şans tabi. Arkadaş olmanın getirdiği müthiş güven ve birlikte üretmiş olmanın verdiği pratikle işe başlamış olduk. Her ortaklıkta güven olamayabiliyor. Bu açıdan da çok şanslıyız. Dolayısıyla bizim için her anlamda iyi bir zamanlama oldu.
"Ofislerde neler döndüğünü araştırmaya ilgi duyan kişilerdik"
Öncesinde hepinizin bir yurtdışı deneyimi de oluyor. Gerek eğitim için olsun gerek iş deneyimi için olsun...
PG: Burçin'le ben 3-4 ay gibi kısa bir süre Hollanda'da kaldık ama Ali'nin daha uzun bir yurtdışı deneyimi var.
AE: Yaklaşık 3 sene yurtdışında kaldım. Delft Teknik Üniversitesi'ndeki yüksek lisans eğitimime paralel olarak devam eden bir iş deneyimim de oldu. UN Studio ile çalışma fırsatı buldum. Tabi çok farklı bir coğrafya ve çok farklı bakış açıları var. Döndükten sonra Türkiye'deki bir senelik iş deneyimim de burası hakkında yeterli fikri oluşturdu zihnimde. PAB öncesindeki dönemi nasıl değerlendirdiğimiz, öğrenciliğimiz boyunca pratik hayatla ilgili olmakla da alakalı. Okul ile okuldan sonraki iş yaşamı çok ayrı durumlar. Her şeyi iş yaşamında değerlendirmeye başlamak yerine, okul döneminden itibaren mimarlık dünyasında ve ofislerde neler döndüğünü araştırmaya ilgi duyan kişilerdik. Zaten o bilinçle mezun olduğunuz veya okula devam ettiğiniz zaman zihninizde bir şeyler oturuyor. Ve bunu mezun olduktan sonra kısa bir süre içerisinde test eder, yani doğrularsanız, aklınızdakileri yerlerine daha iyi oturtabiliyorsunuz. O bakımdan çok uzun süreler gerekmedi. Belki bir önceki soruya bağlayacağım ama bunu daha net bir şekilde doğrulamış olduk. En azından kendi adıma konuşacak olursam, Türkiye'ye döndükten sonra gelip burada çalışmam bazı düşünceleri biraz daha yerine oturttu ve neden biz de kendi pratiğimizi başlatmayalım dedik.