"Tümevarım ile yapılan kentte, viyadükler ve evleri içi içe..."
Verdiğiniz hizmetler arasında kentsel tasarımı özellikle vurguluyorsunuz.
Uİ: Aslında ideali, bütün işleri masterplan olarak alıp, içinden bazı binaları yapmak, dil birliği olan bir karışım oluşturmak... Mecidiyeköy'e önden baktığımız zaman bambaşka, arkadan baktığımızda ise bambaşka bir dünya var. Burada tümdengelim şeklinde bir tasarım yöntemi olması gerekiyor. Şu anda tümevarım yaklaşımı ile yapılan bir kentte yaşadığımız için viyadükler ve evler içi içe kalmış durumda…
Bu noktada, avlu kurgusunu önemsediğinizi de hatırlatmakta fayda var.
MA: Aslında bu tür mimari unsurlar coğrafyamızın yerleşik mimari kültüründe var. Avlu, taşlık, cumba gibi geçmişimizden gelen, geleneksel mimarideki başarılı unsurları bugüne taşımayı doğru buluyoruz. Tasarım yaparken bir yapının yerine ve zamanına uygun olması bizim için en önemli kavramların başında yer alır. Sonrasında da yapının güzel eskimesini önemsiyoruz, bu da yapı fiziği ve malzeme araştırmasını bizim ofisin önemli konuları haline getiriyor.
Uİ: İnsan ölçeğinde, yaşam odaklı çevreler kurguladığınızda, avlu veya iç boşluk kavramı zaten kendiliğinden geliyor. Odağına insanı koyup, projeyi ondan sonra şekillendirmek gerekiyor.
Projelerinizde kamusal kazanım sağlamaya da dikkat ediyorsunuz. Bunu gerçeğe dönüştürebilmek için nasıl bir süreçten geçtiğinizi öğrenebilir miyiz?
Uİ: Hem daha iyi bir proje elde edebilmek, hem de kamuya yönelik bir artı değer yaratabilmek adına işverenle mücadeleye girişiyorsunuz. TNB'de Selim Hoca ile gerçekleştirdiğimiz avlu kurgusunu, önce Avlu 138 binasında kullanmıştık. Ki o, Gültepe'deki kentsel dönüşümünün çok içerisinde olan bir konut projesidir. İçinde neredeyse Japon bahçesi kadar küçük bir avlu oluşturarak yaptık. Sonrasında diğer projelerimizde de iç boşluk kurgusunu sürdürdük. En güncel örneğimiz ise RMO projesi.
"Siz müşteriyi dinledikçe, o da sizi dinlemeye başlıyor"
İş yapma felsefenizden söz ederken, tüm kesimleri dinlediğinizden bahsediyorsunuz. Bunu proje sürecine nasıl yansıtıyorsunuz? Planlama sürecinde bunu yapmak mümkün ama sonuçta mimarlık daha teknik bir iş...
Uİ: Bu, işverenle aynı masaya oturduğunuz zaman elinizin açık veya kapalı olması gibi bir şey. Mimarım, ben ne istersem o yapılır demek yerine, karşı tarafın isteklerini dinleyip ona göre pozisyon almaya çalışıyoruz. İşveren bir taraf, projeye onay veren kurum bir taraf, yüklenici de bir taraf olmak üzere herkesle aynı masaya oturabiliyoruz. Değişen koşullara göre projeyi uyarlama konusunda da işverenler ile beraber çalışıyoruz. Memnuniyetsizlik ya da başka bir fikir varsa, o bizim süzgecimizden geçsin ve bir sentez olarak ortaya çıksın istiyoruz. Nitekim, bunu da başardığımızı düşünüyoruz.
MA: Siz müşteriyi dinledikçe, o da sizi dinlemeye başlıyor. Bu da sağlıklı bir iletişim ortamı oluşturmaktan geçiyor. Biz onları dinliyoruz ve isteklerini mimari anlamda nasıl yorumlayabileceğimiz konusunda ikna edip, alternatifler sunuyoruz. Profesyonel yaşam bunu getiriyor. Bina yapmak, artık daha karmaşık ve birbiriyle yakından ilişkili ekonomik, artistik ve sosyo-kültürel kararları bir potada eriterek mümkün oluyor.