İnşaatın lokomotif sektör olduğu Türkiye, BIM konusunda çok daha önemli bir pazar haline gelebilir aslında.
MA: Firmaların konuya bakışı çok farklı. Katma değeri düşük malzemelerin üretiminde çok iyiyiz ama katma değeri yüksek bir şey üretmeye geldiğinde yok. Çünkü bilimsellik ve süreç yönetimine çok inanmıyoruz. Building Information System dediğinizde "information"dan (bilgi) bahsediyorsunuz. Hayatınızda bilgiye ne kadar ihtiyacınız olduğunu bir düşünün. Yurtdışında sokakta ya da metroda gördüğünüz "info board"ları (bilgi panoları), yani Avrupalının bilgiye bakışını düşünün, bir de bizimkini... Aradaki uçurum çok fazla. Öncelikle bunu doldurmamız lazım ama eğitimin içi boşaltıldığı için bu çok zor.
Biz üniversitelerde davetli öğretim görevliliği de yaptık. Bırakın mesleğe hazırlamayı, insanları hayata bile hazırlayamadığımızı gördük. Eğitimi sürekli baştan aşağı değiştiriyor olmanın başarısız sonuçları oldu. Ofisimizde bizimle çalışmaya gelen arkadaşların bilgi seviyesi çok düşmüş durumda. O yüzden burada onlara tekrar bir eğitim vermemiz gerekiyor. Burada birilerini yetiştiriyor olmak, bizim için çok büyük bir konu. Bir yandan iş yapmanız, bir yandan da ekibi yetiştirmeniz gerek. En basitinden, temel tasarımı, yazılımları nasıl kullanacağını, dokümantasyonu nasıl yapacağını, detay çözme mantığını, mühendislik ile olan ilişkileri baştan anlatıyoruz. Okulda sadece avan proje yapılması ve tüm sürecin yaşatılmamış olması büyük eksiklik. Çünkü genç arkadaşlar bize (veya herhangi bir ofise) geldiklerinde zorlanıyorlar. Bunları bir şekilde zaman içerisinde eritiyoruz. O nedenle de akademiyi çok önemsiyoruz.
Son yıllarda Türkiye'de çok fazla mimarlık okulu açıldı, çok fazla mimar pratik hayata girdi. Çeşitli üniversitelerde atölyelere katkıda bulunan mimarlar olarak bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
MA: Eğitim kalitesi de aynı oranda artsaydı, bu iyi bir şey olurdu herhalde... Biz Umut ile beraber davet edildiğimiz tüm okullara gidip deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Fakat akademik ortamların içinde bulunduğu dinamikler mimarlık ortamından çok farklı. Akademi ile pratik mimarlığın kopukluğu da gördüğümüz bir eksiklik… Bir araya gelebilmek için insanların iletişime açık olması ve pozisyonlarını değiştirmeye razı olması gerek.
Akademik kadronun yetersizliği de ciddi bir sorun. Bir eğitmene 60 öğrenci düşebiliyor...
MA: Evet, ama bu devlet üniversitelerinde bu şekilde. Oldukça çok sayıda özel üniversite var ve bunlarda oran fena değil. Ama orada da öğretim kadrosunun deneyimi yok. Bakıyorsunuz, tüm hocalar özel üniversitelere geçmiş. Haksız değiller fakat arkadan gelen güçlü bir akademik kadro yok. Bu durumda pratiğin içindeki mimarların eğitime daha çok katkı vermelerinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Uİ: Negatif tarafından bakınca eksikler çok ama pozitif taraftan bakınca internet gibi her yere ulaşabildiğiniz kocaman bir kapı var. Yurtdışına gidip gelmek için pek çok burs ve değişim programı açıldı. Ekonomik olarak bütçeler küçülmüş durumda. Bence artılar çok daha fazla. İşin ucu yine eğitime geliyor ama ortada bilinçli bir nesil yok. Ne istediğini bilen, kariyer planı yapma bilincine sahip kimse yok. Mezun olan, kapağı iyi bir ofise atayım, oradan da başka bir ofise geçeyim düşüncesinde. Hep gündelik olarak, yaşamak üzerine kurgulanmış durumda. Halbuki 5'er senelik planlamalar yapmaları gerekiyor. Görüşmeye gelen adaylara sorduğumuz sorulardan biri, gelecek 5-10 senede nereye gitmek istediği. Çünkü bizim bir hedefimiz var ve bizimle aynı paralelde gidecek mi diye öğrenmek istiyoruz. Karşıdakiler genelde hiç düşünmediklerini söylüyor.