"Türkiye'deki birçok iyi büro kendi yolunu kendisi çizmiştir"

04 Ekim 2013

Evinizin ve ofisinizin bulunduğu bu binanın restorasyonunu da siz yaptınız değil mi?

SA:
Evet, Burcu Köknar'ın da çok emeği geçmiştir. Rölöveleri, doğrama detaylarını hala saklarım, muhteşem çizimlerdir. Uygulama sırasında da birebir burada bulundu. Şimdi moda dünyasında bayağı ün kazandı ama Niyazi Erdoğan'ı da anmadan geçmek imkansız. Niyazi, Burcu ve biz dört kişilik bir ekiptik bu binada.

Rölöve yani belgeleme çalışmalarına başlamamız da Deniz'le ortak noktalarımızdan biri olan Turgut Cansever sayesinde olmuştur. Deniz'in Maçka'daki komşuluk ilişkilerinden (Cansever'in kızı Feyza ve yeğeni Ayşe) ötürü Kapadokya'da dev bir alanın belgelenme işi bize teklif edildi. O dönemde çocuğumuz belli bir yaşa gelmişti ve artık işe başlamak istediğimden bir sene süren bu belgeleme işi benim için müthiş bir deneyim oldu. Kapadokya Uçhisar'daki Argos'un başlangıç yıllarıydı. Etrafta daha hiçbir şey yoktu. O dönem bize hem kurumsallaşma hem birkaç disiplinin bir arada çalışması açısından çok şey öğretti.

DA: Muhtemelen Türkiye'deki ilk sayısal rölövedir. Belki dünyada başka ‘know-how'lar varken bizim her şeyi yeniden keşfettiğimiz bir dönemdir. Bayağı iyi bir ekiple çalıştık; Niyazi (Erdoğan), Saitali (Köknar), Guillaume (Rodrigue)'u hatırlıyorum...

SA: Bir sene boyunca yaklaşık 10 kişilik bir ekiple zorlu şartlarda ciddi bir çalışma yürüttük.

DA: Kendi içinde uluslararası bir iş oldu.



SA: O 12 aylık çalışmayı şimdi yapsak belki de 1 ay içerisinde biter. Teknoloji açısından bambaşka yerlere gelindi. Ama tüm bunlar size başka şeyler öğretiyor. Kurul süreçlerinde projenin anlaşılması için bastığımız kitapçıklar kurul üyeleri tarafından büyük ilgi gördü ve öğrencilere ders notu olarak verildi.

DA: Çünkü o zamana kadar neredeyse hiç dijital rölöve yapılmamıştı. Okullarda tek tük denemeler oluyordu ama bu ölçekte, bu kapsamda ve bu zorlukta örnek yoktu. Birbirini takip etmeyen kotlar, pozitif hiçbir şey yok. Düşünebiliyor musunuz?

SA: Evet, hatta negatif mimari diye konuşuyorduk. O hoş bir deneyim oldu, sonra Feyza ile Platform C adlı uluslararası organizasyonu kapsamında "Uçhisar Evleri" pilot projesiyle ilgili bir tanıtım sergisi hazırladık.

DA: Şu da çok enteresan; 1998'de yapılan o çalışmanın etkisi iş hayatımızda halen sürüyor. Kapadokya bölgesinde bir proje yapılacağı zaman, "DS ile de bir görüşün" derler. Yani o proje o kadar heyecanlandırmıştı o dönemde insanları…

SA: Aydan Balamir, "tüm ekip aynı otelde kalıyor, çılgın bir rölöve yapıyorsunuz, nasıl devam ediyor?" diye sormuştu. Tabi o zaman müthiş emek harcamıştık.

DA: İşin güzel olan tarafı, meslek adamı olmadık, yani tek bir alana bağlı kalmadık. Değişik ölçeklerde, değişik detaylarda, her defasında farklı tekniklerle, analog tekniklerin dışında optik teknikleri de deneyerek çalıştık. Hiç kimse de bize bir şey öğretmemişti. Türkiye'nin öyle bir şanssızlığı vardır; peyzaj olsun, belgeleme olsun, hatta mimarlık dahil olmak üzere önümüzde bir rol model yoktu. Bence Türkiye'deki birçok iyi büro da kendi yolunu kendisi çizmiştir. Yani çok vakit kaybetmiştir ama en azından bireysel bir bilgi ya da deneyim üzerine kurulmuştur. Bizimki de öyle oldu. Ama keyifli olan yanı, çok farklı ölçeklerde çalışmayı doğrusu hem başardık hem öğrendik. Değişik yol ayrımlarından elimizde kalan budur.


Deniz ve Sevim Aslan ile...
Tasarım ekibi ile...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :