Zafer Bey, siz ayrıca "Projeler çarpışıyor" adlı bir yarışma programının jürisinde yer alıyorsunuz. Bu yarışmanın formatı hakkında bilgi alabilir miyiz?
Sayımız az olabilir ama sirkülasyonumuz yine de fazla. Şu ana kadar birçok genç mimar arkadaşla çalıştık, stajyerlerimiz oldu. Bu biraz da görev bildiğimiz için yaptığımız bir uygulama. Genelde yeni karşılaştığım mimarlara ya da işe yeni başlayacak mimar ve stajyerlere tecrübelerimi kapsayan bir konuşma yapıyorum. Aşağı yukarı 1 saatlik bir sohbet oluyor. Bu işin nasıl yapılması gerektiğini fark etsinler ki bir an önce hayatlarında gereken revizyonu yapsınlar istiyorum.
Yıllar sonra çok enteresan geri dönüşler alıyorum. Ben ne dediğimi bile hatırlamıyorum ama "siz şöyle demiştiniz ben de şöyle yaptım" deyip hayatına yön veren azımsanmayacak sayıda arkadaşımız oluyor. Demek ki okullarda böyle bir sohbet yapılmıyor. Ben de usta-çırak ilişkisinden geldiğim için ofiste yetenekli biriyle karşılaştım mı onunla uğraşmayı severim, hatta biraz da başına bela olurum. Çünkü yeteneğin çok tehlikeli bir şey olduğunu bilirim. Yetenekli birinin çok az gayret sarf ederek kısa sürede herkesin önüne geçme becerisi, hayatta aynen kaplumbağa tavşan yarışına benzeyen bir ilişkiyle karşısına çıkabilir. Halbuki yetenekli insanın adeta ödüllendirilmiş bir tarafı olduğunu, hele de bunu keşfedip uygun mesleği seçebildiyse daha çok çalışması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü çizgiyi ileri taşıyacak olan onlar.
"Projeler çarpışıyor" adlı yarışma da, Işık Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü'nde okurken yaptığımız sohbetlerde söylediklerimi dinleyerek hayatını şekillendirmiş bir öğrencinin projesi… Sonra 1 yıl boyunca bir televizyon programa asistanlık yapmış ve orada aklına böyle bir yarışma formatı gelmiş. Bana projesini anlattığında "Çok güzel ama bir öğrenci olarak bunu nasıl yapacaksın?" dedim. Sonra o üniversitesini devreye soktu. Prof. Gündüz Gökçe de projeye sahip çıkıp ona adresler verince konu bayağı ciddileşti.
Şu anda enteresan bir durum söz konusu çünkü üniversitelerarası bir yarışmaya dönüştü. Hatta yurtdışından da ilgi çekiyor. Daha önce dünyada uygulanmamış bir format; bir konu verilecek, jüri yarışan gruplar arasından bir projeyi seçecek ve sonra bu uygulanacak. Tasarım sürecinin başından uygulamanın sonuna kadar görme fırsatımız olacak. Sonuçta da bir mekan kazandıracak. Bu yönüyle bir sosyal dönüşüm projesi olarak da düşünmek mümkün.
İlk proje Beykoz'da bir anaokulunun revize edilmesiyle ilgili. Proje sponsor destekleriyle gönüllü olarak bir yere kadar geldi. Bundan sonra çok daha ciddi bir şekilde organize olmak gerekiyor. Jüride benim dışımda Atilla Kuzu, Gündüz Gökçe, Levent Çırpıcı, Şebnem Buhara var. Bir de boş sandalye olacak, oraya da her hafta önemli bir tasarımcı davet edilecek. Mimarlığın nasıl bir meslek olduğunu aydınlatmaya, mimarlık okuyanların işi daha ciddiye almalarına yardımcı olabilir diye düşünüyorum. Ama tasarımcıların dünyası şarkı söyleyen ya da akrobasi yapanların yanında ne kadar ilginç kalır, onu kestiremiyorum.