Multidisipliner yapısıyla öne çıkan DilaraKızrak Design Studio kurucusu İç Mimar Tuğçe Dilara Kızrak Çelik'in yeni ofisine Çat Kapı yaptık.
"Bilgi ve tecrübe biriktirmek hayatın her alanı için çok değerli" diyerek pek çok seçkin konut, ofis ve otel projesinde görev aldıktan sonra 2019 yılında Tuğçe Dilara Kızrak Çelik tarafından kurulan DilaraKızrak Design Studio multidisipliner bir tasarım stüdyosu.
Ekip, her projesinde kullanıcıyı merkeze alarak; yaşam tarzına uyumlu, karakter sahibi ve zamansız mekânlar tasarlamayı hedefliyor. Tuğçe Dilara Kızrak Çelik ile yeni ofisinde bir araya gelerek; eğitim hayatından, mesleki tecrübelerine, öne çıkan projelerinden, gelecek hedeflerine dair bir sohbet gerçekleştiridk.
Vaktini ayırdığı için Tuğçe Dilara Kızrak Çelik'e tekrar teşekkür ederiz.

Öncelikle kısaca sizi tanıyarak başlayalım. Eğitim hayatınızdan ve meslek tercihine nasıl karar verdiğinizden bahsedebilir misiniz?
İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Küçük yaşlardan beri resme çok ilgim vardı. İlkokuldan itibaren sürekli resim yarışmalarına katıldım, hatta birkaçında birincilikler aldım. Yani, hep sanata bir yönelimim oldu. Kendi iç dünyamı yansıtabileceğim bir meslek ararken iç mimarlığa yöneldim. Öğrencilik dönemimden mezuniyete kadar bu ilgi zamanla bir tutkuya dönüştü.
Ailede var mıydı mimar ya da iç mimar?
Maalesef yoktu. Ancak annem ve dedelerim oldukça zanaatkâr; mücevher tasarımından sahne sanatlarına, birçok el sanatı alanında oldukça üretkenler. Sanata olan ilgim sanırım biraz da onlardan geliyor diyebilirim. Ancak meslek olarak bu alana yönelen ilk kişi ben oldum.
İstanbul Kültür Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nden 2010 yılında mezun oldunuz…
2006 yılında üniversite hayatına başladım. 2010 yılında mezun oldum. O dönem bölüme özel yetenek sınavıyla giriliyordu ve ben iki bin kişinin katıldığı aşamalı bir sınavda derece alarak bölüme yerleşmiştim. Hocalarımız ve üniversite kadrosu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi eğitim sistemi ile yetiştirilmişti. Bu sebeple biraz zorlayıcıydı ancak sevdiğiniz bir bölümü okuduğunuzda zorluklar bile keyifli olabiliyor. Son iki yılımda hocalarımın yanında çalıştım ve böylece hem eğitim hem de pratik anlamında üniversite dönemimi gerçekten dolu dolu geçirdim diyebilirim.

Kendi ofisiniz öncesindeki tecrübelerinizden bahsedebilir misiniz?
İlk mezuniyetim sonrası güzel işlerde çalışma fırsatım oldu. Bunlardan ilki, benim için ikinci üniversite sayılabilecek bir işti: İstinye’de, konsolosluğun hemen üzerinde yer alan ve yatay mimariye sahip Seba Vista projesi. Yaklaşık 56 konuttan oluşan, bahçe ve çatı dublekslerinin bulunduğu bir projeydi. Seba Mimari’de tek başıma çalışıyordum ve çok tecrübesiz olduğum için proje beni oldukça zorladı. Birdenbire sahada kendimi bulmak hem zorlayıcı hem de büyük bir tecrübeydi. Orada kazandığım üç yıllık saha deneyimi, sonraki tüm kariyerimi şekillendirdi diyebilirim.
Çünkü sadece sahada değildim; projeleri de çiziyordum. Hem projeye bakıp hem sahayı organize ediyor, tüm daire sahipleriyle tek tek görüşüp layout’larını çalışıyordum. Tüm bu süreçleri yürütmek, sahayı yönetmek, yolda karşılaşacağımız hataları deneyimlemek bana çok şey öğretti. Ne kadar zorlansam da dediğim gibi, “bir üniversiteyi orada okumuş gibi oldum”; benim için çok kıymetli bir tecrübeydi.
Hep farklı sektörlerde deneyim kazanmak istemiştim. Bu sebeple ikinci durağım. CNR oldu. Yani fuarcılık sektörü. CNR, dönemin öncüsü olan, oldukça büyük bir alana sahip uluslararası bir kuruluştu. Yaklaşık üç yıl CNR’da çalıştım; pavilyonlar tasarlayıp kuruyorduk. 10.000 m²’lik alanlardan ve bu ölçekteki tasarımlardan bahsediyorum.
Fuarcılık, iç mimariden çok farklı; kullanılan malzemeler, hızlı kurulup sökülebilmesi, geri dönüştürülebilir olması, şık görünmesi ve kullanıcıya hitap etmesi gerekiyor. Bu da cebimde bulunsun dediğim bir deneyimdi. Bilgi ve tecrübe biriktirmek hayatın her alanı için çok değerli.
Sonrasında yeniden sahaya indim ve Bahçeşehir Eston Şehir proje etaplarında dizayn ofis ve kalite kontrol şefliği yaptım. Beş-altı yıl boyunca yaklaşık 1000 konutluk villa ve kat dubleksi projelerini imalata geçirme fırsatım oldu.
Ardından DilaraKızrak Design Studio’nun kuruluşu ile eş zamanlı yürüttüğüm iki önemli otel & residence tecrübem geliyor. İlki, Six Senses Kocataş Mansion; dizayn ofis şefliğini yürüttüğüm şahane bir proje ve deneyimdi. Sarıyer’de bir yalı projesi ile bağlantılı bir restorasyon projesiydi, yalı arkasındaki arazilerde eski ahırları restore edip otelin içinde restoran, sergi salonu ve SPA alanı oluşturduk. Buggy road’lar ile geçişleri sağladığımız geniş bir araziye kurulu özel bir tesis inşa ettik.
Son olarak Four Seasons Private Residence İstanbul’daki Mimari Hizmetler Yöneticiliği pozisyonumdu. Burada mesleki ve iletişim tecrübemi kullanarak danışmanlık yaptım. İç mimari malzemelerin seçimi ve uygulanması konusunda müşteri ile müteahhit firma arasında koordinasyonu sağladık ve Four Seasons standartlarına uygun kişiye özel projelerin doğru şekilde uygulanmasını temin ettik.

DilaraKızrak Design Studio’yu nasıl hayata geçti? Kuruluş süreciyle ilgili bilgi verebilir misiniz?
2019 yılında karar verdim ve temellerini o yıllarda attık, pandemi öncesi dönemdi. Kurumsal hayatta oldukça multidisipliner çalıştım; farklı ölçeklerde ve projelerde yer aldım. Tüm bu deneyimlerden sonra kendi şirketimi kurmaya karar verdim. Aslında üniversiteden mezun olduğum andan itibaren bu düşünce hep vardı: kendi ofisim olsun ve kendi tasarım anlayışımla bir şeyler üreteyim istedim. Mezuniyet sonrası hocam Galip Kaynar’a bunu söylediğimde, esprili bir şekilde “İş görüşmelerine giderken ‘kendi şirketimi kuracağım’ deme, işe almazlar seni” demişti. Ama ben her zaman söyledim; kelimelerin gücüne çok inanırım, sanırım bu yüzden de oldu.
Mesleki anlamda deneyimime güvendiğim noktada bu yola girmeye cesaret ettim. Tabii sektörümüz hızlı değişen bir alan; üç beş yıl önce çözümlediğimiz bir imalat detayı, bugün çok farklı olabiliyor. Deneyimimiz olsa da her zaman gelişmeye ve yenilenmeye açık olmayı bilmek, cesaret gerektiriyor.