"Bugün her sanayici yapısında belli bir kalite görmek istiyor"
06 Eylül 2013
Uygulama dışında yapı teknolojilerini takip etmek için beslendiğiniz kaynaklar neler?
ZK: Çok enteresandır, sanayi yapılarıyla ilgili kaynak aradığınız zaman bilinen 5-10 kitabın ötesinde birşey bulamıyorsunuz. Dolayısıyla çok farklı noktalardan beslenmek durumunda kalıyorsunuz. Bir ofis binasından da aklınıza bir fikir gelebilir, AVM'den ya da konuttan da... Nereden esinleneceğinizi çok da kestiremiyorsunuz. Bu tür yapılar dünyada da son dönemde önem kazanmaya başladı. Çünkü şu ana kadar hep fonksiyonel yanına odaklanılmıştı. Hele bizim gibi ülkelerde tamamen makineleri koruyan kabuk gibi bakılıyor. Organize sanayi bölgelerindeki değişim bence şöyle oldu; işini iyi yapan sanayi firmalarımız yurtdışına çıkıp orada partnerler oluşturunca, güç olarak onlardan aşağı kalmadıklarını fark edip, "Bizim neden böyle bir yapımız olmasın?" demeye başladılar. Bu karşılaşmaların sonucunda ortaya iyi bir bina çıkınca da, bunun vizyonlarına ve dışarıya yaydıkları etkiye, özellikle de yabancılarla oluşturdukları güven ilişkisine nasıl ciddi katkısı olduğunu gördüler. Binanın çalışan mutluluğu anlamında da inanılmaz büyülü sonuçlar yarattığını, yani kabuktan öte bir şey olduğunu fark edenler bir anda nitelikli bina yaptırmaya soyundular. Sonucu gören komşular, rakipler de bu işin öyle büyük paralar ayrılmadan olabileceğinin ayırdına vardı ve giderek daha fazla nitelikli yapı arayanla karşılaşmaya başladık. Zaten sadece kabuk isteyenle de işimiz olmuyor.
Bu biraz da toplumun mimarlıkla ilişkisine dayalı bir durum. Türkiye'de bu bilincin gelişmesi diğer pek çok ülkeye göre yeni…
ZK: Fakat fark ettikten sonra çok hızlı adapte oluyoruz. Herhalde milletimizin bir özelliği bu... Fastfood sektöründe bu hızlı değişime bizim de katkımızın olduğunu düşünüyorum. Siz hedef koydukça insanların da çok hızlı dönüşüp ufkunu açtığını görüyorsunuz. Sanayide de benzer bir görevimiz olmuş olabilir. Çünkü bu işe başladığımızda mimari arayış içinde olan, bu kadar özenilmiş yapılar pek yoktu. Bugün artık her sanayici belli bir baz seviyede kaliteyi görmek istiyor yapısında.
Tabi bu teknolojiyle, malzemelerin gelişmesiyle de çok alakalı.
ZK: Kesinlikle, bir de kafa yapısının değişmesiyle... Türkiye'de üç farklı nesil olduğunu fark ettim. Daha çok alaylı olan zeki ve girişimci birinci nesil, yaptığı yatırımla işi atölyeden fabrika boyutuna getirebilmiş. Yeteri kadar alamadığı eğitimi kendi çocuğuna vermiş. Fakat baba ile evlat arasında, toplumun ataerkil yapısından kaynaklanan hiyerarşik yapı genelde korunmuş ve ikinci nesil baba baskısından çok da kurtulamamış. Yani iyi eğitimliler ama bağımsız değiller. Fakat onların çocukları olan üçüncü nesil bu ataerkil baskıyı görmüyor. Çok iyi okumuş ve internet gibi bir mecranın içerisinde bütün dünyaya entegre olabilmiş durumda. Şu anda nitelikli binaların yapılmasının, 35-50 yaş grubuna denk gelen bu üçüncü nesil sayesinde olduğunu düşünüyorum. Ya da bazen profesyonel yöneticiler inisiyatif alabiliyor. Son yıllarda Türkiye'nin çok önemli sanayi yapılarına aday olduk. Beyaz yakalı karar verdiği anda son dakikada ne olacağını kestiremiyoruz. Bize ciddi bir şekilde inanmış bile olsalar iş karar vermeye gelince güvenli yoldan gitmeyi tercih ediyorlar. Patronlarla masaya oturduğumuzda ise genelde iş bitiyor.
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın