Talha Bey öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Talha Haksever: Mimarlık eğitimime 1994 yılında Mimar Sinan Üniversitesi'nde başladım. Bizim dönemde okulu dört yılda bitiren pek olmadığı için ancak 2002'de mezun olabildim. Açıkçası bunun dezavantajını hiçbir zaman yaşamadım, okulda olmaktan hep mutluluk duydum. Hatta halen yüksek lisans öğrencisiyim. Tezi toparlayıp teslim edebilirsem doktoraya da devam etmek istiyorum. Çünkü okul size her daim bir şeyler öğretiyor. Orada yepyeni dimağlar var ve birçok şeyi sizden çok daha iyi takip edebiliyorlar. Bunun size mutlaka katkısı oluyor. O yüzden okulda kalmayı seviyorum.
Öğrencilik yıllarından itibaren çalışmaya başladığınızı tahmin ediyorum.
Evet, 1997 yılında, üçüncü sınıftayken çalışmaya başladım. Bir süre Akademi mezunu Turhan Kaşo bey'in yanında çalıştım. Birlikte özel konut, lüks konut ve otel projeleri yaptık. Sonrasında şantiye deneyimi edinmek için Seba İnşaat'a katıldım. Birkaç yıl şantiye şefliği yaptım. Bu benim mimarlığa bakış açımı çok değiştirdi. Çizdiğim her çizginin nasıl uygulanabileceğini de düşünmeye başladım. Sonra Seba'nın merkez ofisine geçip proje üretmeye başladım. İlk projelerimi Seba'da yaptım. Henüz mezun olmadan proje üretmeye başlamıştım. Mevcut binaların cephe tasarımını ve ufak ufak kendi tasarımlarımı yapmak müthiş haz veriyordu. Sonra 2004 yılında askere gittim.
Yani 1997 yılından 2004'e kadar Seba'daydınız.
Evet, yaklaşık 1,5 yıl Turhan Kaşo'nun yanında çalıştım, sonra Seba'daydım. Bunun 1-2 yılı şantiyelerde geçti, sonra merkez ofisteydim. Bir şeyler karalamaya başlamış bir mimar olarak en büyük hedefiniz kendi projelerinizi yapmak, kendi ofisinizi açmaktır. Taha Mimarlık olarak 2005'ten bu yana çeşitli büyüklüklerde projelere imza attık.
Kendi ofisinizi açmanıza yardımcı olan proje hangisiydi?
Yine Seba'nın bir projesiydi. Uzun yıllar birlikte çalışmamızdan ötürü Engin Keçeli ve Nedim Keçeli ile aramızda bir abi-kardeş ilişkisi oluşmuştu. Askerden döndükten sonra Engin Bey beni arayıp, "Talha ne yapıyorsun, hadi bekliyoruz seni" dedi. Artık kendi işimi yapmak istediğimi söyleyince, "Bir projemiz var, zaten sen bunları bizim bünyemizde yapıyordun, şimdi de dışarıdan yap" dedi. Böylece Seba Serenity adlı ilk projemizi yaptık. Tarabya'da, Toyota'nın hemen arkasında, altı blokluk bir özel konut projesiydi. Ofisimizi kurmayı ve yola devam etmemizi sağlayan proje o oldu.
Ofisi tek başınıza mı kurdunuz, yoksa ortağınız var mıydı?
Yedi yıl özel sektörde çalışmış olmanın verdiği bilgiler ışığında tek başıma kurdum. O süreçte zaten şantiyeyi, ruhsat projelerini, uygulama projelerini görmüştüm, kendi tasarımlarımı da yapmıştım. Bütün bunların bileşkesi sonucunda kendi ofisimi kurup proje yapmakta çok zorlanmadım. Tabi insanın kendi ofisinin olmasının başka bir yönü daha var. Bu sefer sadece mimarlıkla uğraşmıyor, bir de ticaretle uğraşıyorsunuz. Bir sürü başka etken devreye giriyor. Yürütmeniz gereken bir ticarethane oluyor. Bu bana hep işin en zor kısmı gibi gelmiştir. Mimarlık kısmında ise her daim çok büyük keyif almışımdır. Ticarethane kısmından ötürü "ben bu işi yapmak istemiyorum" dediğim çok olmuştur. Ama mimarlığı hep bir hobi olarak gördüğüm için o enerji yola devam etmemi sağlıyor.
"Bizde proje hâlâ kağıt üzerinde, eskizlerle başlar"
Eskiz defterinizle hâlâ haşır neşir olduğunuzu görüyoruz...
Bizde proje hâlâ kağıt üzerinde, eskizlerle başlar. Akabinde bilgisayara geçilir. Bilgisayarın baskın olmadığı bir dönemde eğitim gördüğüm için kalem hâlâ çok önemli benim için. Tabi 1994 yılında bilgisayar herkesin ulaşabileceği bir araç değildi. Bir de 2002'de bile bilgisayar kullanımı yasaktı bize. Fakat 1996-97 yıllarında AutoCAD öğretilmişti okulda. Tabi teknoloji çok gelişiyor, çok fazla program var. Bunların hepsini takip etmek zor oluyor ama bir şekilde yakalamaya çalışıyoruz.
Aslında program sadece bir araç...
Tabi ama işi çok kolaylaştırabilen bir araç. AutoCAD'i aktif olarak kullanıyoruz. Bunun dışında Revit gibi BIM programları çok önemli. Bunlara geçiş yapmaya çalışıyoruz çünkü bazı projelerimizde bunları kullanmamız gerekecek.
BIM'i kullanan ofisler genelde geçiş sürecinde zorluk yaşandığını söylüyor.
Sadece sizin kullanmanız yetmiyor, diğer ekiplerin de bunu kullanması gerek. Bu da kolay bir şey değil, çünkü bunu yapan çok az ofis var.
Yurtdışıyla çalışırken avantajlı oluyor.
Evet, yurtdışı projelerinde daha rahat oluyor. Yakın zaman içerisinde Türkiye'de bunu kullanan ofis sayısının da artacağını düşünüyorum.