Akademik faaliyetlerinizden büronuzun işleyişinize geri dönecek olursak, çalışma saatlerinizin nasıl olduğunu öğrenebilir miyiz?
Almanya'dayken saat 8.00'de ofiste olurduk. Patronlar, yani ben ve ortağım 20.00-22.00'de, çalışanlarım ise 18.00 civarında işten çıkardık. Tatil için sadece pazar günümüz vardı ama ben pazarları da büroda olurdum. Eşim hamileyken bile o sabahlara kadar örgü örer, ben gece 2'lere 3'lere kadar ofiste çalışırdım.
İstanbul trafik açısından çok sıkıntılı olduğu için arkadaşlar, sabah 9.00–10.00 arasında ofise geliyor, akşam 18.00-19.00'de de çıkıyorlar. Cumartesi günü en verimli olduğumuz zaman diyebilirim. Telefonlar az çaldığından daha içe dönük bir çalışma yürütebiliyoruz. Daha önce geceleri ve pazar günü de yoğun olarak çalışıyorduk. Artık en azından pazarları tatil yapıyoruz. Ben yine buralarda oluyorum çünkü evim de aynı binada. Ailem açısından bu bir avantaj mı, dezavantaj mı onlara sormalı (gülüyor). Ama ben ikisinin bir arada olmasından çok memnunum. Yollarda geçen vaktimi istirahat şeklinde geçiriyorum.
İstanbul'da kaç adresiniz oldu? Anadoluhisarı'na ne zaman geçtiniz?
İstanbul'da üç ofisim oldu. İlki Mecidiyeköy'de, ikincisi Okmeydanı'ndaydı. O da bahçe içinde güzel bir ofisti. Her yere yakın olduğu için orada personel açısından da sıkıntımız olmazdı. O zaman daha ikinci köprü yoktu. Birinci köprüde tıkanıp kaldığım için hem eve geç ulaşıyordum hem de alerjik bir yapım olduğu için yol boyunca egzoz dumanından etkileniyordum. Anadoluhisarı'nda oturduğum yerin altındaki daire boşalınca büroyu Anadoluhisarı'na taşıdım. Daha sonra büronun yanındaki dairenin mülkiyetini aldık ve buraya geçtik. Şu anda her yere çok yakınım. Camdan baktığımda ikinci köprünün açık olup olmadığını görüp ona göre yola çıkıyorum (gülüyor). Bir de şehrin göbeğinde olmanıza rağmen, yeşillikler içerisindeki bu sessiz ortamda kendinizi tatil yerinde gibi hissediyorsunuz.
Diğer adreslerde eleman bakımından zorluk çekmediğinizi söylemiştiniz.
Genelde büro ortamları Mecidiyeköy, Etiler, Levent, Bağdat Caddesi civarında olduğu için, Anadoluhisarı çalışanlara sapa geliyor. Öte yandan bir defa gelip çalışmaya başlayan buraya alışıyor. Örneğin bizim Tayfun, Çapa'da oturuyor. Buraya gelip gitmeye o kadar alışmış ki hiç sorun etmiyor, hatta nerdeyse büroya en erken o geliyor. Arkadaşlarımızdan biri Kavacık'tan, biri Üsküdar'dani bir diğeri ise Beşiktaş'tan geliyor. Bazen Üsküdar'dan gelmek bile problem oluyor. İstanbul'da ulaşım çok büyük bir sorun.
Ama bu durumdan şikâyetçi de değilsiniz. Aksi takdirde bir çözüm bulmaya çalışırdınız. İleri vadede ofisi büyütmeyi düşünüyor musunuz?
Bazen koşullar zorluyor. Büyük bir iş geldiği zaman kara kara düşünüyorum. Çok mecbur kalırsam, en fazla 10 kişiye çıkarız. Yine bu çevrede daha büyük, daha rahat bir mekâna geçmek gibi bir düşüncemiz var. Şu anda beklemede olan 3-5 tane işimiz var. Onların hepsini birden uygulamaya alırsak, personeli artırmak ve yerimizi büyütmek zorundayız. Daha büyük bir yere geçersek de belki burayı tasarım ofisi haline getirip, uygulama ofisini oraya taşımak gibi bir durum olabilir. Ya da burası sadece kütüphanemiz ve çalışma odamız olur, büro tamamen oraya taşınır.
Mümkün olduğunca aynı mekânda aynı kadro ile dönebilme taraftarıyım. Çünkü büyümenin sonu yok. Büyüme başlı başına bir organizasyon. Büyüdüğünüz zaman sizi sürekli besleyecek yatırımcılar, size iş verecek bir kesim olmalı ki böyle bir kadroya iş sağlayabilesiniz. Aksi halde zaten ömrünüz boyunca uyumamışsınız, bundan sonra da maaşları, büronun kirasını vs nasıl ödeyeceğinizi düşünüp uykusuz geceler geçirebilirsiniz. Çünkü büyüdüğünüz zaman masraflar da katlanarak geliyor. Belli bir noktada tıkandığınızda, 20 kişilik büronun 16 kişisini işten çıkardığınızı düşünebiliyor musunuz? O açıdan işin sürekliliğini ve zamana bağlı personel ayarlamayı düşünüyorum. Diyelim ki iki yıl sürecek bir işiniz var, o zaman personelinize en az iki yıl iş garantisi sağlamak zorundasınız.