"Türkiye'de yarışma yoluyla iş almak hemen hemen yok gibi"

02 Aralık 2010

Ağırlıklı olarak yarışmalardan proje elde ettiğinizi biliyoruz. Onun dışındaki projeleri nasıl ediniyorsunuz? Mesela GAP İnşaat'ın Tarlabaşı ve Fener-Balat yenileme projelerinde yer alıyorsunuz.

Proje konusunda seçici davranıyoruz. Ancak bizim gibi seçici bir işveren tarafından tercih edildiğimiz takdirde iş alma şansımız oluyor. Yarışmalardan iş alma Türkiye'de hemen hemen yok gibi. Yarışma artık başlı başına bir külfet. Böyle küçük bir büroda bile bir yarışmanın maliyeti 20 bin TL'nin altına düşmüyor ki bunun üste doğru sınırı yok.

Rekabet o kadar fazla ki, büronuz büyüdükçe, maddi durumunuz düzeldikçe yarışmaya çok daha farklı sunumlarla katılıyorsunuz. Çünkü diğer büyük bürolarla yarışabilecek düzeyde olmanız lazım. Bütün görsellerini Çin'de, Çek Cumhuriyeti'nde vs yaptıran ofisler var. Eskiden olduğu gibi, "hem okula gider ders veririm hem hafta sonları oturur iki arkadaşla çizeriz" demenin zamanı geçti. İnternetin ve dijital ortamın büyük bir katkısı olduğu gibi, onun getirdiği beklentiler de farklı oluyor. Siz ne kadar anafikir ve konsept önemli deseniz de jüri görsellere baktığında farklı değerlendirebiliyor. Dört tane renderı profesyonellere yaptırıp sunduğunuzda o yarışmanın akıbeti de çok farklı olabiliyor.

Yarışmalar dışındaki proje alım biçimlerinize geçersek…

Davetli sınırlı yarışmalar yapılıyor. Onlardan iş alma şansımız oluyor. Diğer taraftan yazılı ve görsel basından, sizi tanıyan kimselerin tavsiyesi ile ve öğrencilerinizin çalıştığı yerlerden de azımsanmayacak iş teklifi gelebiliyor. Artık yatırımcılar da işin kolayını öğrendiler: örneğin en iyi on büroya belli bir masraf karşılığında sınırlı bir yarışma adı altında proje yaptırarak, on tane çok kaliteli ürün elde edebiliyorlar.

Onları marka proje olarak satmak amacıyla…

Birincisi sebep o, ikincisi de bunu sınırlı yarışma gibi düşündükleri için, birinci seçilen belki bunun uygulama işini alacak ya da pazarlık gücünü artıracak ama sonuçta yatırımcı da neredeyse bir kâğıt parasına (!) ürün elde etmiş oluyor. Aynı ürünü tek bir bürodan elde etmeye kalksa belki onbinlerce dolar harcamış olması lazım. Davetli yarışma düzenlediğinde ise x doları çalışma tesliminde veriyor, mimar da hem yarışmaya katıldığına hem de bir iş alma şansı doğduğuna seviniyor. Ayrıca masraflarının bir kısmının karşılanmasını ulusal bir yarışmadan daha avantajlı görüyor. Tabi rekabetin getirdiği bir hastalık da var; o noktada ticari kaygıları unutuyor ve bütün gücünüzle projeye sarılıyorsunuz. Bazen bu tutuyor bazen de yatırımcının elinde on tane seçeneği oluyor. Sizin az önce söylediğiniz gibi birinciye, "Bak, şu projenin şurasını beğendim, şunun şurasını…" deniliyor ve sonuçta tüm bunların kolajı şeklinde bir projede ortaya çıkabiliyor. Biz, tasarım konusunda ödün vermiyoruz.

Tabi yatırımcının da her zaman yanındayız. Onun parasını kendi paranız gibi düşünüp belli planlamalara gitmeniz gerekiyor. Hovardaca, hoyratça projeler üretmiyoruz, üretmeyiz de. Mimari planlamayı ve üretimi ülke ekonomisine, projenin bulunduğu yerin özelliklerine göre düzenliyoruz. Nasıl ki kendinize alacağınız bir şeyi on ayrı yere gidip soruşturur, en iyisini ve en yakışanını alırsınız, biz de öyle davranıyoruz. Marka deyip üzerimize yakışmayan bir gömlek giymek gibi bir felsefemiz yok. Tasarımımız; yerine, konusuna ve bütçesine göre şekilleniyor.


Yavuz Selim Sepin ile
Mimari Ekip ile
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :