Mimarlık eğitiminizi Fransa'da alıyorsunuz. Biraz oradaki eğitim sisteminden bahsedebilir misiniz? Neden orada okumayı tercih ettiniz?
Aslında Fransa tesadüfi bir gelişme oldu ama mimarlık konusunda hiçbir tereddütüm yoktu. Mimarlığa ilgim lisede başladı. Fransız lisesinden mezun olmam, üniversiteyi orada okumamda avantaj oldu. Liseyi bitirdikten sonra, yaklaşık 3 ay boyunca Louvre'da bir atölye çalışmasına katıldım. Sonra hocalarım üniversite konusunda beni yönlendirdiler. Paris o dönemde çok iyiydi, şimdi o kadar iyi durumda değil.
Üniversiteye başladığımda Chirac yeni seçilmişti. Her yerden müthiş bir zenginlik fışkırıyordu, etrafta çöp yoktu, öyle diyeyim. Oradaki hocalarımla halen ailecek görüşüyoruz. İlk tanıştığımız dönemde, Paris'te beni en çok etkileyen şeyi sormuşlardı. Kaldırımlar deyince çok şaşırdılar. Genelde insanlar Versailles, Louvre vs der, ben kaldırım deyince bir şaşkınlık oldu haliyle. Nedenine gelince, Paris'te her kaldırımın üzerinde belli aralıklarla vanalar vardır. Temizlik işçileri, kaldırıma bir paspas koyup vanayı açar. Paspas suyu yönlendirir ve su belli bir yere doğru akar. Bütün çöpler, yapraklar oraya atılır. Su, kemerli özel bir bordürün altından aşağıya akar ve etrafa saçılmaz. 1995'te Paris'e gittiğimde bunu öğrenip çok etkilenmiştim. Evet, tarihi binalar var ama Avrupa'da nereye gitseniz o tarz binalar görürsünüz. Bence kültürün esas yansıması o altyapının kurgulanış biçimi. Şehrin altyapısının, fazla bilgili olmayan bir kişinin bile kullanabileceği şekilde tasarlanmış olması bana çok müthiş gelmişti.
Peki Paris mesleki açıdan size neler kattı?
Paris'te çok şey kazandığımı düşünüyorum. Yurtdışına gitmek için ailemi ikna ederken kullandığım sebeplerimden biri şuydu; burada kalırsam aynı düşünce yapısıyla yola devam edecektim. Buna biraz da Paris'te geçirdiğim 3 aylık atölye sürecinden sonra kanaat getirdim. Paris beni gerçekten çok etkilemişti. İnsanların çeşitliliği, farklı orijinlerden gelen insanlarla birlikte olmak... Öyle bir ortam burada yoktu.
Tabii asıl avantajım, bir Türk topluluğu içinde kapalı kalmamış olmam. O dönem okuldaki tek Türk ben olduğumdan zaten öyle bir seçenek de doğmadı açıkçası. Bu durum, entegrasyon anlamında, oranın kültürünü, nasıl düşündüklerini, olaylara nasıl baktıklarını kavramamda çok yardımcı oldu.
Paris'te çok kısa bir süre çalıştım, yani mesleki yaşantım açısından çok da özel bir yeri var denemez. Okulda diploma hazırlığı içerisindeyken bir sene kadar bir tasarım atölyesinde çalıştım. Farklı hocalarla çalışma imkanım oldu. Paul Virilio gibi bir mimar-düşünürün, yapay-doğal arasındaki ilişkiye odaklanan Edouard François ve Duncan Lewis gibi mimarların atölyelerinde bulundum. Bu kişiler beni çok etkilemiştir. Tabii ki okulda değerlendirme için not veriliyordu ama hedef çok farklıydı, hocalarla olan ilişkimiz çok rahattı. Belki buradaki bazı okullarda da şu an öyledir ama benim dönemimde öyle olmadığını hatırlıyorum.