Atıl Beçin

11 Haziran 2015


İTÜ Mimarlık Fakültesi 1999 mezunuyum. Tasarımın ölçeğini küçülttüğümüzde başımıza neler geldiği konusuna meraklı olduğum için yüksek lisansımı İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünde yaptım. Şu anda bunun çok faydasını görüyorum çünkü tasarım yaparken ölçeği iyice küçültebildiğimiz zaman daha başarılı projeler ortaya çıkıyor.

Oğuz Bayazıt Mimarlık'ta yaklaşık beş senedir çalışıyorum ama Oğuz'la tanışıklığımız daha eskiye dayanıyor. Kendi ofisimdeyken tasarladığım bir projenin proje yönetimini yapıyordu. Baktık ki kan uyuşuyor, birlikte iyi çalışıyoruz bu sefer başka projeler geldi. O vesileyle düzenimi değiştirip buraya entegre oldum. Ortak projeler yaptığımız dönemde birkaç fast food zinciri yaptık. Tuzla'da bir ofis projemiz vardı. Daha çok proje odaklı bir araya geliyorduk. Sonra saha ve uygulamayla ilgili deneyimimden ötürü özel projelerde birlikte çalışmaya başladık. İlk etapta tasarımın ve detayların önemli olduğu sahayla ilgili konularda işin başında olan kişiydim. Şimdi hem proje sayımız çok arttı hem de hastane, alışveriş merkezi, özel bankacılık gibi daha büyük ölçekli projeler yapıyoruz. Ekip büyüyünce tasarım kısmına daha çok odaklanmaya başladım. Şu anda ofiste tasarımla ilgili konuların yürütücülüğünü yapıyorum. Küçük ölçekli projelerde mesela Yapı Fuarı için stand tasarımları yapıyoruz. Endüstri Ürünleri Tasarımı'nın da verdiği bilgiyle stand meselesine daha yakınım. Birlikte çalıştığımız bazı çözüm ortaklarımız var. Bizim dilimizi bildikleri için Yapı Fuarı'ndaki standlarını da bize tasarlatmak istediler. Sonra ödüller gelince o kanadı biraz daha kuvvetlendirmeye çalıştık. Ölçek olarak yaptığımız diğer işlerden gerçekten çok farklı. Bugün stand tasarlarken, yarın 50.000 metrekarelik hastane projesinde çalışıyoruz. O yüzden ekibin büyümesi ve senaryoların doğru kurulması gerekiyor.

Bu ofisin mimarlık yapma biçimi de aslında alışılmıştan biraz farklı. Mimarlık işinde ya dekorasyon konusunda özelleşmiş ofisler vardır ya da sadece konsept tasarım yapan, tasarımda geri duranlar. Oğuz işin mühendislik ve proje yönetim kısmına yüklenirken, biz de tasarım tarafına yoğunlaşıyoruz. Böylece ortaya, inşa edilebilir tasarımlar üreten bir mimarlık ofisi çıkıyor. Her projeyi akustik olarak, imalat olarak, alt yapısal ve kurgusal olarak, demonte olma durumuyla ilgili her türlü senaryoya göre daha üretilebilir halde tasarlıyoruz. Çünkü bir design&build grubuyuz. Bazen sadece build işleri geliyor. Bu işlerde tasarımın imal edilmekte ne kadar eksik olduğunu fark edip, bu sefer onun sahaya aktarılacak projesini çizme gerekliliği duyuyoruz. Üretilebilir tasarım yapabilen bir ofisiz şeklinde de özetleyebilirim. Diğer ofislerden bu anlamda farklılaşıyoruz. Bence Oğuz Bayazıt Mimarlık'ın en keyifli yanı bu.

Şu anda ofiste ağırlıklı olarak 23-24 yaşında arkadaşlar çalışıyor. Yaş ortalaması ile ilgili bir eğitim durumu var. Bu meseleyi de içeride çözmeye çalışıyoruz çünkü buradakilerin çoğu yüksek lisansını ya da doktorasını tamamlamaya çalışan arkadaşlar. Büyük ofislerde çok devinim vardır, gelen gider. Aslında orası bir üretim atölyesidir, ihtiyaç olan o gün kapıdan alınır koşullara göre de arka kapıdan çıkar. Biz öyle bir sirkülasyon yaratmak istemiyoruz. İnsanlar bizimle birlikte büyüsün, deneyim kazansın, bizim mantığımızı anlasın istiyoruz. Gitmek isteyenler ya heveslendikleri bir proje ölçeğinin ya da anlık bir davetin peşinden gidiyorlar. Ya da o dönemki psikolojik durumlarıyla ilgili sıkıntıları çok öngöremediğimiz için bu buhrandan iş değiştirerek kurtulabileceklerini düşünüyorlar. Bazen maddi konular da olabiliyor. Bunları daha iyi öngörebilmemiz lazım. Çünkü tasarım konusunda sorumluluk altına girdiğiniz zaman insani ilişkilerde bazı şeyleri atlayıp, sonuç odaklı yaşamaya başlıyorsunuz. O dönemde bu kültürün içinden olmayan ama çarkın dönmesinde bireylere ihtiyaç olduğunu bilen birisinin bu analizi yapıp, bizi uyarıp, kopmaya başlayan ilişkileri onarması gerekiyor. Bu konuda özellikle Beyza Hanım bize katkıda bulunuyor.

Oğuz iki çocuk babası, babacan biri. Bu sayede genç arkadaşlarla iyi iletişim kuruyor. İkna yeteneği ve kullandığı terminolojiler konusunda başarılı olduğu için insan ilişkilerinde hiçbir sıkıntı yaşamıyor. Ofiste en çok espri yapan kişi odur. Dolayısıyla gayet pozitif bir ortamımız var. Tabii bazen iş hayatının insanı gerdiği noktalar oluyor ama bu standart herkesin başına gelen bir durum. Buzdolabı gibi çok ofis gördüm, yöneticileri çok az görür, yanlarına gittiğinizde bir adım geride durursunuz, yani o bir tabudur. Burada öyle bir patronluk organizasyonu yok. Kapıların ardında hiç tanımadığınız veya az görüştüğünüz bir yönetici olgusu yok. Sonuçta Oğuz 3-4 kişilik bir ofisten buralara geldiği için projede kimin hangi ölçekte neye ihtiyacı olduğu konusuna hakim. Artık bazı konulardan elini çekip yöneticilik, süreç yönetimi, organizasyon, proje yönetimi gibi konulara odaklansa da işin bu noktaya nasıl geldiğini bildiği için herkesin zorluklarını, kolaylıklarını da biliyor. Bazı patronlar işin ne kadar sürede yapılacağını öngöremez, bilmez ve aksi bir durumda baskı oluşturur. Oğuz bu konulara hakim olduğu için herkesle uyumlu bir iş takvimi vardır, zamanlama konusunda çok başarılıdır. Başta biraz kontrol takıntısı vardı, şimdi onu azaltıyor. Ekip büyüdüğü için sorumlulukları da paylaşıyoruz.

 

 

 


Mimarlık, Yapı Fiziği ve Ötesi...
Aile Arası Sohbet...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :