"Mesleki olarak hayal ettiğin şeyi değil, iyi olduğun tarafını geliştir"

12 Haziran 2015

Ofisin tanıtım yazısında gerçekleştirdiğiniz ilkler vurgulanmış. Bunlardan da bahsedebilir miyiz?

Mesela Türkiye'deki ilk genetik merkezini biz yaptık. Genetik merkezler çok üst seviye hijyen standartları olan, uluslararası standartlara tabi sistemlerdir. Yine 1997 yılında Dalaman'da proje süreçlerini yürüttüğüm yapı, yapı fiziği anlamında bugün çok rahat yeşil bina sertifikası alabilecek bir projeydi. Yeşil bina sertifikasyonları aslında bir ödül değil, teşekkür ederimin sertifikalaşmış hali benim düşüncemde. Hedefimiz sertifika almak değil, zaten herkes öyle bina yapmak zorunda. Yaptığınız binaya göre Alman sertifika sistemine mi uyarsınız, Amerikan sistemine mi, İngiliz sistemine mi, o ayrı mesele. Binalara bakış açımız proje yönetimi sürecinden geldiği için 1997'de Çelebi için yaptığım binalar da Türkiye'de bir ilktir. Otomasyon alt yapısını kuran firma, kimsenin böyle bir isteği yokken böyle bir projeye gerek var mı demişti. Projeyi dinleyip yapı fiziği hesaplarına ve simülasyonlara baktıktan sonra da bunları yaptığıma neredeyse inanmadı.

2004-2005'te zincir işler yapmaya başlayınca Motorola, Finansbank, Manajans/Thompson, Credit Suisse gibi şirketlerden davetler aldık. Finansbank haricinde bu firmaların hepsinin inşaat emlak sorumluları yurtdışındaydı. Bizi değerlendirenler de İngiltere, İspanya ve Yunanistan'daydı. Yani yapım sürecini daha bilimsel ya da metodolojik yolla gerçekleştiren ve bunun ispatını isteyen  mantaliteler bizi tercih etmeye başladı. Son yıllarda bu firmalara Credit Suisse,  Amgen,  BASF,  Merck Serano gibi global firmalar da eklendi.

Bir söyleşinizde raporlamanın yurtdışında bir gereklilik olduğunu, Türkiye'de ise kimsenin bunu sormadığını söylüyorsunuz.

Evet, bunları otomatik vermeye başlayınca şirketlerin hepsi önce bir direnç gösteriyor. Maalesef ülkemizi inşaat ve mimarlık anlamında kendi seviyelerinde görmedikleri için her konuda tereddütteler. Bizden onların üstünde geri dönüş gelmeye başlayınca bir anda teslim oluyorlar. Şu anda Dow Chemical firmasının konsept projelerini çiziyoruz. Daha proje işi tamamlanmadan sürecin yapım danışmanlığını da bize vermek istediler. Çünkü enerji ve akustik hesaplarını da yaptık. Bunlar bize gönderdikleri davetin içinde yoktu ama bir ofiste hacim akustiği çözülmeden o ofisten performans beklenemez.

Zaten sağlıklı ve konforlu bir yapı yapmak için gereken şartlar bunlar…

Aynen öyle. Bu dünyada da çok yapılan bir şey değil aslında. Türkiye'de birtakım şeyleri kendi yoğurt yiyişimizle yapıyoruz. Yapı fiziğinin altındaki başlıkların nerede gerektiğini fark edip, tasarımda doğru süreçte yerine koyabiliyorsanız artı bir durum yaratıyorsunuz. Özellikle 2008-2009'dan sonraki projelerde kurumsal firmaların bize dönüşü ve her projeden sonra onlarla dost olur hale gelmemiz ofisi hızlandırmaya başladı.

2011-2012 arasında Teknopark bünyesinde, yapı fiziği konusunda bir Ar-Ge firması kurduk. Kendi projelerimizin yanında başka tasarımcıların ürettiği projelerin içindeki enerji modellemelerini vs. de üstlendik. Öyle bir şirketle bütün ofislere hizmet verebilmek, her şeyin içinde kalmak hep hayal ettiğim bir şeydi. Ama bazı veriler eksik olunca simülasyonları sonuçlandırmakta çok zorlandık. Mekanik proje tasarımcılarına soruyoruz projeleri simülasyona uygun değil, mimarlara gidiyorum detaylar eksiksiz ve kesin değil. Bir şeyleri düzelteceğiz derken hem verimsiz bir şirket haline geldik, hem de aramız gerildi ve mutsuz olduk.

2012'de 25 sene önce kendi kendime söylediğim şeyi bir daha söyledim; mesleki olarak hayal ettiğin şeyi değil, iyi olduğun tarafını geliştir ve o konuda en iyi ol. Bu çalışmaları sadece kendi bünyemizde yapma kararı aldım ve o firmayla ilişkimi sonlandırdım. Ondan sonra, iyi olduğumuz alanı ilerletme, projeleri bu mantıkla yapma hedefi sayesinde, ofis son üç yılda üstüne %20-30 koyarak büyür hale geldi.

Hiç unutmuyorum 10 Nisan 2012 tarihinde ülkemizin büyük bir holdinginin eğlence/yeme-içme şirketinin üst yöneticisiyle tanışmaya gittim. Tam da bu konuları konuştuk, projelerle ilgili ortak yönlerimiz olduğunu fark ettik. Onların da böyle bir projesi olduğunu söyleyerek beni yatırımlar direktörüne yönlendirdi. Yatırımlar direktörü, "Yalıkavak marinada birçok restoran, bar vb. işletmemiz var, bu projeleri üstlenebilir misiniz" dedi. Bazılarının konsept projeleri başka meslektaşlarımız tarafından hazırlanmış ancak bazılarına hiç başlanmamış. Tarih 10 Nisan ve marina 15 Mayıs'ta açılacak. "Gelecek seneden mi bahsediyorsunuz?" dedim. Tabii ki değildi, sadece 35 günümüz vardı. Hızlı bir şekilde detayları konuşup el sıkıştık. 11 Nisan'da proje alanını görmeye gittik. Herhalde Bodrum tarihinin en yağışlı günüydü, Tanrı'nın bana "Dikkat et Oğuz" mesajı verdiğini düşündüm (gülüyor). İlk ziyaretten sonra 21 kişilik bir ekip olarak oraya gittik, iki tane ev tuttuk. 15 Mayıs günü marinanın yöneticileri ile buluşup "Anahtarlar burada, elektriğimi bağlayabilirsiniz, su ve gaz verilebilir" dedim. Marina o tarihe yetişemedi ama biz işlerimizi 15 Mayıs tarihine yetiştirdik. O süredeki tasarım, üretim, sürece hakim olma, işverene doğru geri bildirim verme bize bir şeyler kazandırmaya başladı. Ama en güzel tarafı, aynı senenin Ekim ayında işveren ve bütün işletmelerin müdürleriyle bir "neleri yanlış yaptık" gezisi yaptık. Tüm işletmelerde 8 küçük eksik tespit edildi; 6'sı kullanıcı hatası, 2'si bizim hatamız. Yani 35 günde o kadar iş yapıyoruz ve iki hata çıkıyor. İşletmeler çok kısa sürede yatırımlarını çıkardılar, yani ticari tarafı da başarıyla sonuçlandı.

Bu ve buna benzer örneklerde sürecin içine yapı fiziği, farkındalık, kullanıcı memnuniyetinin yanında bir de böyle bir sürat kattığınızda, aslında bütün işleri sizin yapmanız gerektiği gibi bir durum oluşuyor. Öyle bir hacmimiz ve hedefimiz olmadığı için bu düşünce yapısına kıymet veren, bu formatta çalışmak isteyen kişilerle çalışıyoruz. Tabii sayı arttıkça belli zorluklar da ortaya çıkıyor. Mesela şu anda Eren Holding'in Metropol İstanbul projesinde 35 katlı ofis binasını yapıyoruz. Orada da iki rolümüz var; ben hem işveren temsilcisiyim, yani bütün süreci yöneten kişiyim, hem de bütün tasarımı bizden 7-8 kişilik bir grup gerçekleştiriyor. Sadece etkileyici ve özgün tasarımlar yapmayı değil, kullanıcı memnuniyetini de düşünen taraftayız. Binanın gerçeklerini (iklimsel şartları, elektromekanik çözümleri yeterli mi yetersiz mi) ve bütün süreci dertlendiğimiz için, bunların hepsini eşit ağırlıklı isteyen müşterilere en uygun çözümü getiriyoruz.

Planlamada yapıldığı gibi bir projeksiyon hazırlıyorsunuz...

Projeksiyon yapıp, bazen simülasyon ile projeksiyonun da bir tık ötesine gidiyoruz. Çalışmayı simülasyon noktasına kadar taşıyabildiysek, %90 yaklaşık sonuç getiriyoruz.

Böylece yapının ne kadar süre bu şekilde kullanabileceği ortaya çıkıyor.

Aynen öyle. Mesela Eren Holding'in binasının uzun süreli kullanım planları yapıldı. Bize asansörleri neden bu hızda seçtiğimizi sordular. Çünkü bina ömrünce  bu binayı kullanacak kişi sayısı artışı ile bütün binalardaki gibi asansör kapısında beklersiniz dedim. Asansör hesaplarını da İTÜ'den konunun uzmanı bir akademisyen ile birlikte yaptık. Bu tip bilimsel çalışmaları da projemize ekliyoruz. Yapı fiziği başlığı altında asansör hesabı yok ama Türkiye'de asansör hesabı, asansör firmalarına bırakılmış durumda. Dünyada böyle bir şey yok, bunu tasarımcı kontrol eder ve süreci yönetir.


Mimarlık, Yapı Fiziği ve Ötesi...
Aile Arası Sohbet...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :