Emre Madran / Doç. Dr., ODTÜ Mimarlık Bölümü (Mimarlık Dergisi, EYLÜL-EKİM 2006)
Son dönemlerde, 1990 tarihli 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun yeni koşullara uyarlanması amacıyla değiştirilmesi yönünde yaşanan gelişmelerden hareketle, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan tasarı taslağı gündeme geldi. Emre Madran bu taslağın niteliğini genel hatları ile aktarırken, diğer yandan taslağın olumsuz ve net olmayan yönlerine dikkat çekerek taslağın tartışma ortamına taşınmasına öncülük ediyor.
Kabuller
Tasarının irdelenebilmesi için kullanılan yöntem, bazı ön kabullerin yapılması ve irdelemelerin bu ön kabullerle örtüşme derecesinin belirlenmesi olarak tanımlanabilir. Bu amaçla başta Mimarlar Odası olmak üzere çeşitli kuruluşların konuyla ilgili olarak açıkladıkları görüşlerden yola çıkılacaktır:
• Kıyı karşılık ödenmeksizin herkesin serbestçe yararlanabileceği bir alandır. Halkın kıyıdan, sudan, görünümden yararlanması engellenemez.
• Kıyılarımızın çok büyük bir bölümü içerdikleri değerlerle, evrensel ve ulusal ölçekte tanımı yapılmış doğal miras niteliği taşımaktadır. Bu nedenle ülkemizin de taraf olduğu ve 2658 sayılı Yasa'yla kabul ettiği "Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme"de yer alan ve aşağıda sıralanan hükümler bağlayıcı nitelik taşımaktadır:
a) Kültürel ve doğal mirasa, toplumun yaşamında bir işlev vermeyi ve bu mirasın korunmasını kapsamlı planlama programlarına dahil etmeyi amaçlayan genel bir politika benimsenmelidir;
b) Bilimsel ve teknik çalışma ve araştırmaları geliştirmek ve devletin kültürel ve doğal mirasını tehdit eden tehlikelere karşı harekete geçmesine olanak sağlayacak müdahale yöntemleri geliştirilmelidir;
c) Bu mirasın saptanması, korunması, muhafazası, teşhiri, yenileştirilmesi için gerekli olan uygun yasal, bilimsel, teknik, idarî ve malî önlemleri alınmalıdır;
• Kıyılarla ilgili olarak getirilecek her karar toplum yararına olmalıdır ve kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanma öncelikle kamu yararı gözetilerek sağlanmalıdır;
• Kıyılar, sahil şeritleri ve onların devamı olan diğer alanlar bütüncül bir planlama anlayışı içinde ele alınmalıdır;
• Eğer bir mekânsal düzenleme ve yapılaşma gerekiyorsa, sadece kıyıdan yararlanmayı sağlayacak ya da kıyıdan başka yerde oluşturulamayacak tesisler ölçeğinde tutulmalıdır.
Bu kabuller bir genel gözlemle sonlandırılabilir. Bugüne değin başta Kıyı Kanunu olmak üzere yapılan değişik yasal düzenlemeler, kıyı alanlarının kendine özgü jeolojik, jeomorfolojik, toprak ve bitki örtüsü, su altı habitatı gibi doğal yapı ve niteliklerini göz ardı eder nitelikte olması nedeniyle, tam anlamıyla amaçlanan koruma sağlanamamasının değer biçilmez doğal, kültürel ve tarihsel varlıklarımızın geri dönüşü olmayan bozulmalarına, yitirilmelerine neden olabileceği de tartışmasızdır.(1)