Peki, tüm bu yapıları yaşatmak için sizin teziniz nedir?
Sahadaki kültür varlıklarını şimdi sayalım: Cercle d'Orient, İpek sinemasının duvarı, Melek apartmanı, İsketinj apartmanı, eski 27-28 parseldeki yapıların cepheleri ve Emek sinemasının iç mimarisiyle ön plana çıkan salonu.
Cercle d'Orient ile başlayalım. 2003 yılında verilen yargı kararı neticesinde, zemin katlarda bulunan dükkanlarda ancak ölçü alınabilmiş, tespitler yapılabilmiştir. Bu tespitler sonucunda dükkanlar ile ilişkili bodrum kattaki depoların taşıyıcı duvarlardan bir kısmı kesilmiş, bir kısmının kaldırılmış olması yapının taşıyıcı sistemine zarar vermiştir. İç mekanlarda taşıyıcı duvarlar kaldırılmış, özgün vitrin düzenlemesi yok edilmiş. Bezemeleriyle öne çıkan görkemli girişin önünde muhdes birçok ünite var. Yapı, Rüya sinemasının girişi sebebiyle paramparça edilmiş. Bodrum katlara inen merdivenleri deforme edilmiş. İpek sinemasının sıçrayan yangını yapının üst katlarındaki muhteşem salonlarda ciddi tahribata yol açmış, yapının yüksekliği sebeiyle arka cephedeki salonlar ışık alamaz hale gelmiştir. Yapının şimdiki durumu bu iken Cercle d'Orient'i özgün plan şeması, özgün taşıyıcı sistemi ve özgün fonksiyonu ile Beyoğlu'na kazandırmaya yönelik restorasyon projemiz uygun bulunmuştur, iptali istenmektedir. Hatta bir dönem bu yapının yıkılacağı, otel yapılacağı, vb. bir sürü iddialar ortaya atılmıştır.
İsketinj apartmanın üzerindeki muhdes eki kaldırarak yapıyı özgün malzemesi, özgün plan şeması ve özgün taşıyıcı sistemi ile birlikte koruyoruz. İpek sinemasının duvarını koruyoruz. Melek apartmanı konusunda ise çözümümüz şu: Melek apartmanın taşıyıcı sisteminde yaşanan problemleri ve yapının tescilinde de plan şemasından öte cephesinin sokağa kattığı kimlik sebebiyle tescilinin devamına karar verilmesi sebebi ile cephesi ve merdiven kovası yıkılmadan koruyarak ve bu cepheyi arkasındaki mekanlarla ilişkilendirerek bir dekor olarak değil de fonksiyonel bir biçimde kullanmayı öngörüyoruz.
Ya Emek sineması?
Az önce Emek salonuna hiç bir izin alınmaksızın balkon yapıldığını, yani kimseden izin alınmadan yapıya müdahale edildiğini söylemiştim. Bugün, sinemaya ismini veren Melek figürleri yok, tahrip edilmiştir. Salonda gördüğümüz bezemeler orijinali yansıtmıyor, salon defalarca tamirat geçirmiş, defalarca müdahale görmüş.
Fuayeler oldukça problemli. Melek apartmanının giriş katından bozma, taşıyıcı sistemi olmayan bir fuaye mevcut ve bu fuayenin 875 kişilik salona hizmet verebilmesine imkan yok. Yan duvarlar taşıyıcı duvarlar kaldırılarak nişler oluşturulmuş, cephede saydamlık ve giriş-çıkışlarda tahliye sağlamak amacıyla cephedeki taşıyıcı duvarlarda kaldırılmış, bugünkü alüminyum doğramalar takılmıştır. Bodrum katına hiçbir kurum onayı alınmadan girilmiş ve tesisat birimleri ile havalandırması dahi olmayan tuvaletler eklenmiş, yakın zamanda bir duvara daha müdahale edilerek, 4.5 metrelik yükseklikten bir tünel yerine önemli misafirlerin çıkışının sağlandığı bir koridor ve kapı eklenmiştir.
Bu 875 kişiyi salondan nasıl tahliye ettiğimize gelelim. Tahliye yapıların altından, dik basamakların kullanıldığı 4.5 metrelik tüneldeki merdiven ile sağlanıyor. Bu 4.5 metrelik çıkışta bir yangın çıksa, o tünelin içindekileri dumandan koruyacak tek şeyin 50 santimlik bir baca olduğunu biliyor musunuz?
Bir üst katın fuayesinde ise yangın çıksa, insanlar nefes alamaz, çünkü hiç bir havalandırma yok. Ayrıca üst kat fuayesindeki saha mevcut üst balkon kapasitesinin çeyreğini yan yana alsanız dahi hizmet veremeyecek kapasite de bir kutudur. Melek Apartmanı duvarına yapıştırılarak inşa edilmiş bir mekandır. Giriş koridorundan karşılıklı olarak birer seyircinin geçebilme imkanı yoktur. Projeksiyon odası Melek apartmanının merdiven sahanlığına açılıyor. Düşünebiliyor musunuz? Bir apartmanın sahanlığına açılan projeksiyon odanız var. Bu odaya taşıyıcı duvarlar tahrip edilerek oluşturulmuş, sürekli olmayan dar ve dik merdivenlerden de ulaşmayı deneyebilirsiniz.
Bunların dışında tuvaletler yetersiz. 875 kişi toplamda 4 tane tuvalete mahkum. Sahne Rüya sinemasına geçişin üzerine kondurulmuş. Görevlilerin kaldığı tek bir penceresi bile olmayan, merdiven altında kalmış odalar var. Bu odalar ya boş ya da depolama ünitesi, film arşivi olarak kullanıyorlar. Çünkü gün ışığını dahi göremiyor. Melek Apartmanı'nın arka cephesinde 14 metre yüksekliğindeki katlardaki arka odaların pencereleri kapatılmış ve karanlığa mahkum edilmiştir.
Emek sinemasının salonuna ise kimsenin söyleyeceği bir şeyi yok! Salon kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Bunları ben sorunları tespit etmek adına söylüyorum, bunlar elbette Emek'i de ortadan kaldıralım, anlamına gelmiyor. Bizim tek derdimiz, sorunları doğru tespit ederek Emek'i nasıl yaşatacağımıza dair bir tez üretmek.
Peki, Emek sinemasını nasıl yaşatacaksınız?
Emek sinemasının mülkiyeti Sosyal Güvenlik Kurumu'na ait. Yapı topluluğu 1993 yılında restore et-işlet-devret modeli ile ihale edilmiş, restorasyonun yapılması karşılığında bu ihaleye ait sözleşme doğrultusunda ihaleyi kazanan firmanın 25 yıl kullandıktan sonra kamuya teslim etmesi öngörülmüş. Biz Yeşilçam sokağında yapılacak bir projenin ana temasının sinemacılık olması gerektiği ve bölgenin kentsel yoksunluğunun sinemalarla yaşatılarak giderilebileceğini öngördük. Bu projeyi çalışırken de Beyoğlu'nda bir sinema salonunun tek başına nasıl yaşatılabileceğini düşündük. Bize göre Emek sineması bir film merkezi olmalıydı ve dolayısıyla da sahaya müdahale diğer bilimsel tespitler de dikkate alınarak bu şekilde geliştirilmeliydi. .
Günümüzde 800 kişilik sinema salonları tek başına yaşayamıyor. Beyoğlu'nda kaybolan sinema sayısının haddinin hesabının olmadığını hepimiz biliyoruz. Öyle bir film merkezi önermeliydik ki sadece festivalden festivale değil, sürekli kullanılsın.
Bunun yanı sıra insanlar filme girmeden ya da filmden çıktıktan sonra bir şeyler yeme içme ihtiyacı duyuyorlar günümüzde. Müzeler bile böyle artık, restoransız müze kalmadı. Yine müze örneği üzerinden devam edecek olursak, nasıl ki müzelerin gelir getirici, destekleyici satış üniteleri varsa biz de kültür yatırımının önüne geçmeyecek şekilde ve ana fonksiyonla da ilintili olmak üzere destekleyici satış üniteleri olmalıydı.
Kafaları karıştıran nokta şu ki, bu destekleyici satış ünitelerinden kültür ürünleri mi satın alacağız yoksa t-shirt mü?
Bu ünitelerin, kültürün dışında elbette başka fonksiyonları da olacaktır. Nihayetinde bunlar gelir getirici satış üniteleridir, fakat bu fonksiyonlar, kültürel amacın önüne geçmeyecektir. Zaten buradaki senaryo da bu yönde şekillenecektir. Örneğin filmcilik müzesinin hemen yanında da kimse t-shirt satmaya kalkmayacaktır.