Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde planlama eğitimi alırken Hollanda'da Medya ve Kültür okuyan Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar ile Beyoğlu üzerine tez yazmış bir plancı, bir sinemasever, bir müzisyen, bir Beyoğlu sakini ve bir Oda yetkilisi olarak Emek Sineması'nı ve nasıl bir kent mücadelesi örgütlemek gerektiğini konuştuk.
Bir şehirci olarak Emek Sineması'nın Beyoğlu için nasıl bir anlam taşıdığını anlatabilir misiniz?
Beyoğlu günde yüzbinlerce insanın ziyaret ettiği, gerek mimari anlamda gerekse de kent kültürü anlamında sinema, tiyatro, müzik gibi faaliyetleri içinde barındıran çok önemli tarihi bir kent merkezi. Emek Sineması da Beyoğlu'nda korunması gereken kültür varlıklarından bir tanesi.
Festivallerde Emek sinemasında pek çok film izlediğimi hatırlıyorum. Hem de bu gösterimler yönetmenin de katılımıyla gerçekleştirilen gösterimlerdi. Yönetmenle aranızda yirmi metre varken ona film hakkında sorular sorardınız ve filmi yönetmenle birlikte izlerdiniz… Sadece sinema olarak da hizmet vermemiş ayrıca, Emek Sineması konserlerinden bahsedilir.
Bu söylediklerim ilk bakışta çok kişiselmiş gibi gelebilir, fakat bu anılara sadece ben sahip değilim. Pek çok kişinin bu tip anılara sahip olması da Emek Sineması'nın Beyoğlu için İstanbul'da yaşayanlar için anlamını tarifliyor zaten.
Dolayısıyla bu anlamda bu tip simge yapıların el üstünde tutulması ve korunması gerekir. Ama sadece tavanındaki bezemesini değil, yapıyı içinde bulunduğu dokusuyla, işleviyle, kentliyle olan ilişkisiyle birlikte bir bütün olarak korumak gerekir.
Ama zaten yapıyı koruyacaklarını söylüyorlar. Yani yıkmayacaklarını, sadece salonu sökerek üst kata taşıyacaklarını …
O zaman binayı komple Beyoğlu'ndan alalım örneğin Ataşehir'e taşıyalım. Ne olacak? Metrobüsle gider geliriz. (Gülüyor)
Emek sinemasını yıkmıyoruz, onu koruyoruz söylemi çok gülünç! Koruma bu şekilde olmaz ki. Dolayısıyla Emek sinemasını da içine alan o alana alışveriş merkezi (AVM) yapılmak istendiği açık. Eğer gidişat bu yönde olursa Yeşilçam sokağın yan parselinde devam eden Demirören binası ile birlikte Beyoğlu'nda yan yana devasa boyutlarda iki tane alışveriş merkezi olacak.
Bu noktada zaten bence cevaplanması gereken ilk soru, Beyoğlu'nun AVM'ye ne kadar ihtiyacının olduğu.
Peki, Beyoğlu'nun AVM'ye ne kadar ihtiyacı var?
Bence insanların ağırlıklı olarak kültürel aktiviteleri için kullandıkları bir merkezin, Beyoğlu'nun AVM'ye ihtiyacı yok. Zaten son on yılda İstanbul'un pek çok yerine pek çok AVM açıldı. Aynı tek tip yapılar, aynı mağazalar, aynı restoranlar… Birincisi Kozyatağı'ndaki bir alışveriş merkezinin içinde olmakla Beyoğlu'nun içindeki bir alışveriş merkezinde olmak arasında hiç bir fark olmayacak ve kişiler Beyoğlu'nda olduklarını bile anlamayacaklar.
İkincisi ise bu AVM'ler içlerinde sinema salonları da bulunduruyorlar. Buralardaki salonlarda keyif alan insanlar da var. Fakat burada söz konusu olan herhangi bir sinema salonu değil ki, Yeşilçam ile Türk sineması ile bütünleşmiş olan bir sinema yapısı.
Değinmeden geçmenin mümkün olmadığı bir nokta daha var; 5366 sayılı yasaya dayanarak burayı Yenileme Alanı ilan ettiler. 1924'te Melek Sineması olarak açılan yapı daha sonda Emekli Sandığı'na devrediliyor. Yani burası bir kamu mülkiyeti. İstanbul'un geneline bakıldığında pek çok kamu arazisinin satış ya da 49 yıllığına ki, 49 yıl neredeyse bir döneme damga vurabilecek bir zaman dilimi, kiralama şeklinde kamu elinden çıkarıldığını görüyoruz. Bunun pek çok örneği var ve biz ŞPO olarak kamunun elinden bu malların teker teker çıkarılmasına karşıyız. Bir kere bu Galataport'un, Tarlabaşı'nın, Emek sinemasının 5366 sayılı yasaya dayandırılarak yapılan yenilenme projelerine İstanbullunun ne kadar ihtiyacı var?
Evet, ama bu tip politikalar ihtiyaç üzerinden şekillenmiyor maalesef…
Evet, maalesef. Sermaye grupları hem politik anlamda hem de finans anlamında çok güçlüler ve karar vericileri de bu anlamda baskı altında tutuyorlar. Karar vericiler de ne yazık ki önceliklerini bu aktörlerin çıkarları doğrultusunda kullanıyor.