Felaket Gerçekliğine Karşı Mimarlık Deneyimleri: Japonya ve Şili
mimarizm.com
/ 02 Kasım 2011
Dünya mimarlık takviminin en önemli etkinliklerinden biri haline gelen ve bu yıl 4. kez düzenlenen Dünya Mimarlık Festivali (World Architecture Festival – WAF) başladı. 2 – 4 Kasım 2011 tarihleri arasında Barselona'da bin 300'ü aşkın katılımcıyı ağırlayacak olan WAF'ın imza niteliğindeki proje değerlendirmelerine eşlik edecek seminerler bu yıl Türkiye için çok tanıdık bir konuya, "felaket"e odaklandı.
Festivalin ilk gününde deprem ile sarsılan Japonya, Şili ve Haiti'nin mimarlık üretimi ve disiplinin felakete verdiği yanıtlar Sou Fujimoto, Nikken Sekkei, Pezo von Ellrichshausen, John McAslan+Partners gibi yerel öneme sahip ofislerin tecrübeleri üzerinden mercek altına alındı.
İnşa Etmek mi, Hayal Etmek mi?
"Japonya'yı yeniden inşa etmek: Direnç ve Onarım" başlığını taşıyan ilk seminerde Nikken Sekkei'den Akihiko Hamada, 2011 Mart'ında Sendai merkezli olarak gerçekleşen depremle etkilenen geniş bölgede yer alan iki büyük ölçekli yapıyı, Sendai Havalimanı ile Ishinomaki Hastanesi'ni karşılaştırdı. Hamada, kullanılamaz hale gelen havalimanına karşılık sapasağlam ayakta kalan ve tüm bölgenin sağlık merkezi haline gelen hastanenin, mimarların ve mühendislerin felaketlere karşı üstlenebileceği rolü özetlediğini belirtti.
Hamada sel kotunun üstünde inşa edilmiş, sismik izolasyonlu temele sahip, heliportu çatı yerine otopark alanına yerleştirilmiş ve çok geniş giriş mekanlarına sahip olmasının –kısacası basit kararların- bu yapıyı depreme dayanımlı kıldığını dile getirdi. Mimar, Nikken Sekkei olarak üniversiteleri zarar gördüğü için eğitimlerine ara veren öğrencileri bir araya getirdikleri ve 3 şehir için 3 felaket senaryosuna çözüm aradıkları atölye programlarını da izleyiciler ile paylaştı.
Sou Fujimoto'nun felaket mimarlığı yaklaşımı ise, mesleğe yönelik tamamen farklı bir perspektif ortaya koydu. Felaketler sonrasında inşanın, tadilat ve planlamanın önemini yadsıyamayacağını, ancak "Mimarlık nedir?" sorusunun yaşanan trajediye daha temel yanıtlar vermemizi sağlayacağını ifade etti. Fujimoto, Toyo Ito'nun liderliğinde gerçekleştirdikleri "House for All" projesinin, böyle bir fikir ile doğduğunu söyledi.
Çocuklar ve mimarların "herkesin barınabileceği bir ev" konsepti üzerinden yaptıkları çizimleri izleyiciler ile paylaşan Fujimoto, "Bu mimarlık değildi. Ama insanların güvende hissedebilecekleri mekana dair hayallerini gösterdi" dedi. Mimar, yeniden yapılanmanın doğrudan bir parçası olmamak ile birlikte, mimarlığı yeniden düşünmenin de çok değerli olduğunu vurgulayarak, "21. yüzyıl mimarlığının ne olduğunu değil ne olabileceğini sorgulayalım" dedi.
Ekonomik İstikrar + İyi Mimarlık Okulları = Daha Az Yıkım
WAF'ın "felaket" temalı diğer sunumu ise "Yeni bir kentsel gerçeklik yaratmak: Şili için bir strateji" teması altında Şilili olmayan ancak bu ülkede üreten ve araştıran iki ismi, Arquine dergisi editörü Miquel Adria ve Pezo von Ellrichshausen kurucusu Sofia von Ellrichshausen'ı ağırladı.
2010 Şubatı'nda 8.8 şiddeti ile Şili'yi vuran depremin, ülke için sanılan kadar büyük bir kayıp yaratmadığını ifade eden Adria, bu felaketin Kolombiya veya Meksika'da yaşanmasının yaratacağı trajedi düşünüldüğünde, Şili'deki yapı kalitesinin anlaşıldığını ifade etti. Adria, yalnızca Güney Amerika'nın değil tüm kıtanın en iyi yapı örneklerine sahip olduğunu ileri sürdüğü Şili'de, ekonomik istikrar ve Pinochet döneminde kurulmuş çok iyi mimarlık okullarının varlığı sayesinde yaygınlaşmış bir uygulama kalitesi bulunduğunu dile getirdi. Adria, yerel malzeme ve yapım tekniklerinin güncel örnekler dahilinde halen sıklıkla kullanılıyor oluşunun ve Şilili mimarların peyzaj ile güçlü bir ilişki kurmalarının önemini de sözlerine ekledi.
10 yıldır Şili'de yaşayan ve üreten Ellrichshausen ise 2010 depreminin, gece 3'te ve dolayısıyla herkesin "mimarlık içinde" bulunduğu bir saatte gerçekleşmiş olmakla birlikte yalnızca 450 kişinin ölümüne neden olduğunu, bu kayıplardan ise sadece 100'ünün yapı yıkımları ile ilişkili olduğunu belirtti. Portrenin Şili mimarlığı ve mühendisliği hakkında ço şey söylediğine katılan von Ellrichshausen, kendilerinin ise felaketin ötesine bakmaya gayret ettiğini ifade etti.
"Metaproject" ismini verdikleri bir girişim ile deprem sonrasında dünyanın dört bir yanından 10 mimarlık ofisi ile bir araya geldiklerini aktaran von Ellrichshausen, ofislerin gerçekleştirdiği "betonarme, inşa edilmeye hazır, düşük teknolojili ve yalın" küçük birer "kültürel pavyon" tasarılarını paylaştı. Alberto Campo Baeza, Johnston Mark Lee, Studio Mumbai gibi pratiklerin yer aldığı projenin yerel yönetimlerce de benimsendiğini ekleyen mimar, "yalnızca yapılar değil, yerel kimlikleri de" inşa ettiklerini belirtti.
WAF'ın "farklılık ve felaket" teması altında düzenlenen seminerleri, 2 günde toplam 35 ilham verici sektör profesyonelini bir araya getirecek.
İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın