Ofis tasarımlarınızdaki genel yaklaşımınızla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Biz çok standart projelere pek girmediğimiz için bize de daha standart dışı işler gelmeye başladı. Ofis projelerinde de bir hayat stili koyabileceğimiz tasarımlar yapmaya çalışıyoruz. Hatta geçenlerde yaptığımız bir tasarım sonunda “resort ofis” diye bir şey ortaya koyduk. Ofisler niye bu kadar tekdüze, sıkıcı olmak zorunda ki? Biraz daha farklılık yaratan; içeride çalışanın keyif aldığı, çalışmaktan mutlu olduğu bir şey niye olmasın?
Getir projesinin ilk açılışını hatırlıyorum; insanların orada ortak kullanabildiği bir alanı var; oraya giren o genç çocukların o heyecanını, şaşkınlığını ve beğenisini hatırlıyorum. Orada çalışanların performansının nasıl arttığını işverenin doneleriyle biliyorum. Çalışanların yaklaşık yüzde 5’i daimi olarak bu ortak alanda yer alırken bizim projemizden sonra yüzde 30’a çıktığını biliyorum. Çünkü orada ofis dışında başka bir şey veriyorsunuz. İnsanları o anlamda cezbeden, mutlu eden ve insanlarda ofise gitme isteği uyandıran bir şey haline geliyor.
Bunların hepsi, ofisleri daha iyi dizayn etmek de, mağazayı daha iyi dizayn etmek de, restoranı daha iyi dizayn etmek de maalesef hepsi tüketimdir. Biz bütün bu verileri alıyoruz. Biz mağaza yaptığımız zaman biliyoruz ki yüzde 20-30 arasında bir ciro artışı vardır ve bize gelme sebepleri de bu. Hepsinin temelinde tüketim var. Ofislerde de temel amaç insanlardan maksimum verim almak. Bu aslında rahatsız edici bir şey. Ama en azından bizim ofislerimiz huzurlu, rahat, insanların keyif aldığı, insanlara bir değer atfederek yapılan mekanlar oluyor.
.jpg)
Momo Bebeköy
Restoran, ofis mağaza gibi daha çok toplu kullanım alanları tasarlıyorsunuz. Böyle alanlarda havalandırma gibi ses yalıtımı gibi teknik detaylar da çok önemli. Bu teknik detayları nasıl çözüyorsunuz?
Farklı projelere göre biliyorsunuz farklı müelliflik grupları giriyor. Her projemizde zaten elektrik ve mekanik gruplar başta olmak üzere; kimi projede mutfak danışmanları, genelde aydınlatma tasarımcıları, grafik tasarımcılar, yangın danışmanları, akustik/ses danışmanı gibi birçok farklı müellif grubu var çoğu mühendislerden oluşan. Biz veya işveren bu ekiplerle anlaşılıyoruz. Sonrasında bütün proje onlarla bir eşgüdüm içerisinde gidiyor. Tabii ki bizim de bu konularda bir kendi bakış açımız var ve bu bakış açısı doğrultusunda, o konsept çerçevesinde düşüncelerimizi aktarıyoruz.
Basit bir örnek mesela, bir restoranda tuvalet ışıklarının sürekli açık olması ile misafir gittiği zaman açılması arasında deneyim olarak çok büyük bir fark var. Bunu tüm kullanıcılar biliyor ama farkında değil. Lüks bir restoranda ışığı siz açmak zorunda kalırsanız veya fotoselliyse bana göre çok büyük bir deneyim eksikliği yaratıyor. Onun sürekli açık kalması lazım. Bu konsept ana kararlarını biz elektrik, mekanik gruplarıyla veriyoruz. Zaten teknik kısmı ayrıca, süperpoze dediğimiz bütün tavanda, duvarda ve zeminde bu sistemler nasıl hareket ediyor; hangisi hangisiyle nasıl çakışıyor veya çakışmıyor, bunun koordinasyonunu biz sağlıyoruz. Keza aydınlatma tasarımcıları, akustik danışmanları, yangın danışmanları; ki biz en önemli teknik detayı yangın ve elektrik olarak görüyoruz, hele ki maalesef yaşanan son faciadan sonra; bütün bunların koordinasyonunu sağlıyoruz.
Ben ustalarla konuşmaktan da çok keyif alıyorum. Onlarla konuşurken de görüyorum ki o kendi işini daha iyi biliyor tabii ki. Mühendis de öyle. Herkes kendi işini daha iyi biliyor. Ben de kendi işimi onlardan daha iyi biliyorum. Fakat bir mimarın, iç mimarın ya da genel olarak tasarım disiplininin diyebilirim, bilmesi gereken şu: Her şeyden biraz bilmesi lazım ki işi topyekûn koordine edebilsin. Ben bir marangoz gibi bilmem ağacı ama birazını biliyor olmam lazım. Demiri biraz biliyor olmam lazım. Kaplamayı, döşemeyi, duvar imalatını, zemin döşemesini biraz biraz biliyor olmam lazım. Bunların hepsi beynimde harmanlanıyor ve genel bir yapı oluşmaya başlıyor. Aynı şekilde müelliflik hizmetleri de bunun içerisinde. Bir elektrik projesi biz çizemeyiz fakat en azından bakıp anlamak ve yorum yapmak bizim bir görevimiz. Mekanik, yangın konusunda genel mevzuatlara hakim olup bunlarla ilgili fikirler üretmek ve o mevzuatların içerisinde kalmaya çabalamak bizim bir görevimiz.
.jpg)
Trolley
Sürdürülebilirlik konusunda neler düşünüyorsunuz? Çalışmalarınızda ne derece önem veriyorsunuz?
Ben kırmızı et tüketmeyen bir insan olarak ve bunun yüzde 30’luk bir kısmında çevreye zarar vermemek bazında değerlendiren bir insan olarak diyorum ki; elektrikli otomobile binip de daha az karbon salımı yapacağınızı zannediyorsunuz fakat elektrikli otomobilin üretim aşamaları zaten ekolojik dengeyi bozuyor. Ekolojik bir malzeme üretmenin bedeli arkada çok ağır. Kırmızı et tüketirken “bir tane burger iki ton su harcıyor” diyorlar ya; o yüzden “evimdeki duşumu daha kısa alayım” diye bir gerçek yok hayatta. Evindeki duşu bir dakika daha kısa al, ne kadar su tasarrufu yaptın? 3-5 litre. Bir burger yiyerek ne kadar su kaybına neden oldun? İki ton.
“Geri dönüştürülebilir cam kullanacağız”; peki bu geri dönüştürülebilir malzeme için harcanan enerji ne? Sonra yeşil bina sertifikası alıyor insanlar. Ben tabii bir yeşil bina sertifikası uzmanı kadar konuyu bilemem ama söylediğim bu sebeplerden dolayı yüzde 100 kendimi bu sistemin içerisine dahil edemiyorum. Tabii ki sürdürülebilir malzemeler kullanmaya özen gösteriyoruz ama bir sertifika alacak kadar da ben buna bir önem de affetmiyorum.
Projelerinizde kullanmayı en çok sevdiğiniz malzemeler neler?
Doğal malzemeler kesinlikle. “Gibi görünen” hiçbir malzemeyi beğenmiyoruz. Görüntüsü neyse içi de o olacak. Dokunduğumda, kokladığımda, baktığımda o duyguyu veriyor olması lazım. Genelde kullandığımız malzemeler, doğal malzemeler bu sebeple. En çok neyi derseniz, galiba yok. Çünkü bazen öyle bir malzeme görüyorum ki, en hayran olduğum malzeme oluyor ama 3 saat sonra mesela başka bir malzeme görüp fikrimi değiştirebiliyorum. Her malzemenin kendine göre güzellikleri var.
Pek çok ödüllü projeniz bulunuyor. Ödüllerin pratikte nasıl bir karşılığı/önemi var?
Ben aslında böyle bir şeye inanmıyordum; fakat ödüllerin piyasada bir karşılığı var. Çok önemsediğimiz bir şey değil; bir iş iyiyse zaten iyidir. Bunu birisinin tasdik etmesine ben çok ihtiyaç duymuyorum açıkçası. Söylüyorum da insanlara, “bizim yaptığımız mekanları beğenmek zorunda değilsiniz ama özellikle birçoğunu doğru bulmanızı beklerim.” Ödül alıyor olmayı ya da seçkiye kabul edilmeyi, çok gurur verici olsa da çok önemli bulmuyorum. Fakat bunun işveren tarafında gerçekten bir önemi var. Bunun böyle olduğunu da bilmiyordum. Bize son bir iki yıldır gelen işverenlerimiz bizi ödüllü bir stüdyo olarak tanımladıkları için, “Ödül alacak projemi istiyorum sizden” diye gelmeye başlıyor. “Demek ki bizim yaptığımız şey karşıdan gözüküyor ve bir yandan bize ödül almak için geliyorlar” diye düşünmeye başlıyoruz. Bu tuhaf bir şey. Çünkü bir yandan da kendinizi araçsallaştırılmış da hissediyorsunuz. Ama şunu da biliyorum, işveren kendisi başkalarıyla konuşurken de hem o tatmini yaşamak istiyor hem de projesine o ibareyi koyduğunda onun mekanına da değer katacağını ve maddi karşılığı da olacağını biliyor. Özellikle birtakım ödüller var ki, bu yılda 4-5 bin tane dağıtılan ödüller gibi değil. Gerçekten az sayıda olan ödüller veya seçkiler tabii ki çok değerli.
Ürün tasarımlarınız da var. Daha çok kendi projelerinizde kullandığınız tasarımlar mı bunlar?
Şu an ofiste gördüğünüz elektronik cihazlar haricinde her şey bizim tasarımımız. Masa, abajur, sehpalar, tabure, sandalye vs. sürekli yeni bir şey yapıyoruz. Kimini projelerimizde kullanıyoruz, kimisi bilgisayarımızda kalıyor, kimisi eskiz defterimizde... Bizim ürünlerimizi dışarıya satma gibi bir niyetimiz yok. Bunu isteyenlere de vermiyoruz. Böyle talepler de geliyor; bildiğimiz bazı gruplar da bizden ürünlerimizi istiyor. Bunu yapmıyoruz. Hatta buradan ciddi bir kaybımızın olduğunu da biliyoruz. Bunu yapmama sebebimiz de şu; herhangi birinin yaptığı yere URBANJOBS ürünlerini koyduğunuzda URBANJOBS o mekânı yapmış gibi oluyor. Bizim yapabileceğimizden çok iyi bir iç mekanı da olabilir; fakat olmama ihtimali de var. Verdiğimiz zaman URBANJOBS dizaynı gibi algılanacağı için vermiyoruz. Ama ürün geliştirmek bizim için olmazsa olmaz. Çünkü mekanı mekan yapan temel öğelerden biri de kullandığınız mobilyalar ve içerideki diğer ürünler, aksesuarlar. O yüzden biz kapı kolundan tutun da içerideki mont askısına kadar her şeyi yapıyoruz. Yangın tüpü asacağımız bile var bizim. Bunlara hem vakit hem de ciddi emek harcıyoruz. Şu anda prototiplemesi devam eden farklı ürünlerimiz var.
Bir de biri ürün yaptık diye onu bir mekanda kullanacağız ya da bütün ürünlerimizi yaptığımız bir mekana doldurma gibi bir gayemiz de yok. Bazen kendi koleksiyonumuzun ürünlerini kullanıyoruz. Bazen o proje için dizayn ettiğimiz yeni bir ürün yapıyoruz. O mekana gerçekten ne değer katacaksa onun üzerine gitmeye çalışıyoruz. Tam olarak da tutku burada devreye giriyor. İnsanın işini sevmesi doğru bir şeyi yapmaya götürüyor sizi. “Burada ne görmek isterdim gerçekten?” Orada işin maddi kısmını bir kenara atmaya başlıyorsunuz ve o benim için büyük bir gurur kaynağı. İşveren de bunu yıllara sair olarak görmeye başladı. Gerçekten bizim nasıl emek harcadığımızı ve nasıl keyif aldığımızı görüyorlar. Tabii bizim keyfimizi görünce onların da keyfi daha fazla yerine geliyor ve iş tabii ki çok daha iyi oluyor. Yani ürün tasarımı genelin çok detay ama çok önemli bir kısmı.
Genel olarak iç mimarlık alanındaki güncel trendleri ve teknolojileri projelerinize nasıl entegre ediyorsunuz?
Benim bir yanım gelenekseldir. Yani fiziksel maket yapımı ya da eskiz gibi işlerde geleneksel bir anlayışım vardır. Bir tarafım ise tamamen VR ile entegre bir kısımda gidiyor. Kendi içimizde yürüttüğümüz bir yazılımımız var ve üzerine çalışıyoruz. Gerçekten sunumlarda da tasarım geliştirme aşamasında da inanılmaz bir katkı sağlıyor. Başka entegrasyonlar da var; sadece VR gözlük vs. değil. Geçen gün saydım, ofiste 12 tane farklı uygulama kullanıyoruz. Proje yönetimlerinden tutun müzik yönetim sistemlerine kadar farklı birçok teknoloji var ve birbiri arasında köprüleri var bunların. İster istemez artık bu sistemin içerisindeyiz ve bunları birer yardımcı olarak kullanıyoruz. İşimizi hızlandıran, vizyonumuza katkıda bulunan entegrasyonları kullanıyoruz.
Güncel projeleriniz neler?
Yakın zamanda başlayacağımız 4 tane projemiz var. Halihazırda devam eden farklı projelerimiz var. Gerçekten çok keyif aldığımız, çok güzel işler çıkardığımız bir konut projemiz var. Renault için Paris’le beraber çalışarak, onlara da sunumlarını yaparak bir konsept çerçevesinde geliştirdiğimiz tasarımlar var. Aynı zamanda restoran konusunda da Osman Sezener’e tasarladığımız ve şu an şantiyesi devam eden gerçekten güvendiğimiz bir projemiz var.
.jpg)
Genç meslektaşlarınıza ya da bu mesleği seçme niyetinde olan gençlere mesajlarınız ne olur?
Gerçekten bu mesleği seviyorsa, gerçekten yapacaksa bu işi onunla ilgili eğitimini alsın. Yoksa hem insanların hakkını yemesin, orada okumak isteyen başkalarına engel olmasın, hem de gerçekten sevdiği başka bir işi yapsın. Çünkü bir insan sevdiği bir işi yapmazsa başarılı olması bence mümkün değil. Başarılı olmak parayı getirir ama benim söz ettiğim başarı kendi tatmininiz, kendi içinizde hissettiğiniz başarı. Zaten maddi kısmı zamanla gelmeye başlıyor. Önemli olan siz içinizde ne hissedeceksiniz. Bu da gerçekten sevdiğiniz işi yaparak oluyor. Bunu da iyi tahayyül etmek lazım. İnsanların başarılı gördüğü meslekler, insanların başarılı gördüğü konular değil de kendisini nerede konumlandırıyor, kendisini nasıl başarılı hissedecek oraya bakmak lazım. Aslında toplum bizi hep yanlış tarafa götürüyor. Aileden başlayan bir düzen görüyorum; doktor olunur, mimar olunur, avukat olunur vs. Gençlerin biraz daha kendi yolunu çizmesi, gerçekten nerede mutlu olacağını görmesi daha önemli. İçsel anlamda başarı ancak böyle gelecektir.
Teşekkürler, başka eklemek istedikleriniz…
Üniversite yıllarımda “tasarım sahteciliği ve etik” konusunda etkinlikler yaptık. Üniversiteye konuşmaya gelen Nevzat Sayın’ın, Can Yalman’ın kolundan tuttuk, “Gelin konuşun” diye. Birçok değerli mimarla görüşmeler konuşmalar yaptık. Çünkü o zaman da bir hassasiyetim vardı. Fakat artık bu konunun biraz daha konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Tasarıma, tasarımcıya saygılı olunması gerekiyor. İşverenin de bunu gözetmesi ama önce tasarımcının tasarımcıya bunu yapmaması gerekiyor. Tasarım sahteciliği artık gündemimizden kalkmalı. Bu konunun konuşulması gerekiyor. Bazı kuralların İç Mimarlar Odası, Mimarlar Odası tarafından biraz daha net olarak konulması gerekiyor. Buna bağlı başka etik olmayan ticari unsurların ortadan kaldırılması gerekiyor. Belirli kuralların getirilmesi gerekiyor. Ben bu konuyu yavaş yavaş, değerli meslek büyüklerimle arkadaşlarımla konuşarak gündeme getirmek istiyorum.