Selçuk Balkan: İstanbul yorucu; iş - dinlenme, iş - dinlenme, hiç boşluk yok.

06 Şubat 2009

MesutT: Selçuk Balkan kimdir?

SelçukB: İYTE Mimarlık Fakültesi dördüncü sınıf öğrencisiyim. Bu köyün yerlisiyim. Serhat Hoca ile uzun zamandır tanışıyoruz, okulda bizim derslerimize de giriyor. İkinci sınıftayken bana ne yapmayı düşündüğümü sordu; büroya uğramamı, ondan faydalanabileceğimi söyledi. Serhat Hoca'nın sayesinde aralarında Nevzat Sayın'ın da olduğu birçok mimarla tanışma şansım oldu. Bu yaz, Nevzat Sayın'ın bürosunda üç ay staj yaptım. Bana büyük katkısı oldu.

MesutT: İstanbul'un buradan farkı nedir sence?

SelçukB: İstanbul'da daha büyük ölçekli işler yapılıyor ve ortam daha farklı. Burada şehir merkezinden soyutlanmış, daha sakin bir çalışma ortamımız var. İstanbul yorucu; iş – dinlenme, iş – dinlenme, hiç boşluk yok. Bir karşılaştırma yapmak için söylemiyorum; ama burada her ne kadar daha küçük ölçekli işler yapsak da, en az diğerleri kadar ses getirecek işler oluyorlar.

MesutT: Serhat Bey, gençleri köyde tutmaya çalıştığından bahsetti. Sen gidecek olanlardan mı, yoksa kalacak olanlardan mısın?

SelçukB: Kalacak olanlardanım. Elbette şehirde de bir işimiz, kurulmuş bir düzenimiz olabilir. Ama bu, buradan kopmamızı gerektirecek bir durum olmaz.

MesutT: Neden mimarlık okumak istedin?

SelçukB: Hep mimarlık okumak istiyordum, ama olmayınca fizik öğretmenliğine başlamıştım. Biraz da aile baskısıyla atılmış bir adımdı. Sonra onu bırakıp mimarlık bölümüne geçtim. Bir şeyler yaratmak, bir şeyler ortaya çıkarmak hep hoşuma gitti. Yapmak istediklerini gerçekleştirmeye başlayınca, bu somutlaştırdığın şeylerin beğenildiğini görmek farklı bir duygu. Elbette içine girdiğin zaman dışarıdan göründüğü gibi olmadığını fark ediyorsun. Kriz ortamı, para olmaması, işlerin yavaş yürümesi vs...

MesutT: Daha çok tasarım üzerine yoğunlaşmak istiyorsun sanırım?

SelçukB: Sınıfta mimarlık eğitimi sırasında çeşitli bürolarda tasarım ve proje ile ilgilenen 3 – 4 kişiyiz. Diğerleri, yine mimarlık disiplini içinde ama farklı yönleri tercih ettiler. Kimi fotoğrafçılığa, kimi dekorasyona ya da restorasyona vs yöneldi. Ben tasarım, proje üzerine yoğunlaşmak istiyorum. Ne olacağını zaman gösterecek.

Burada, Serhat Akbay araya giriyor:

SerhatA: Onun köyden gelen bir toprak pratiği var. Bu, benim önemsediğim farklı bir boyut. Arkadaşlarına göre tasarımsal olayların pratikteki gerçeğini daha hızlı görüyor. Mimarlığı hemen pratiğe dökebilecek hem matematik kafası, hem de topraktan gelen bir çabukluğu var. Yazları hala domates satarak aile çalışmasına katılır. Bu da çok önemsediğim bir şey. Bu onu, ister istemez mimarlığı ayakları yere basan bir şey olarak görmeyi de beraberinde getiriyor. Ama bir yandan da felsefesini, akademik yönünü de görüyor. Çok az kişi bu avantaja sahip. Zaten mimarlıkta, mezun olduğunuzda gelecekle yüzleşirken mimarlıktan önceki geçmişiniz önemli olmaya başlar. Bu anlamda cebinizde olan şeyler, sizin yol almanıza yardımcı olan şeyler olur. Selçuk, bir anlamda benimle köylüler arasında katalizör oldu. Şimdi onlardan biri de mimar oluyor.

MesutT: Sen ne düşünüyorsun bu ‘avantaj' konusunda?

SelçukB: Evet, bu bir avantaj. Ama örneğin bilgisayarla üniversite birinci sınıfta tanışmak gibi eksileri olabileceğini de unutmamak gerek.


Mimar ve Mekanı
Serhat Akbay Mimarlığının Cebindekiler
Ödül
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :