"Biz Hayat Stili İnşa Ediyoruz"

23 Mayıs 2025

İtalya’da ne kadar kaldınız? Neler yaptınız?

İtalya’da bir sene kaldım. İtalyanca yüksek lisans programına girdim. Tabii ilk başta çok zordu. Üniversitede aldığımız İtalyanca eğitiminin orada hiç geçerli olmadığını gördüm. Güç bela devam ettim ama orada önemli olan o konsepti, ana fikirleri almaktı. Tabii ki İtalyan öğrenciler kadar anlamam mümkün değildi ama bütün ana fikirleri almış olduğumu düşünüyorum.

Özellikle okulun bulunduğu bölge mimari açıdan çok değerli bir bölgeydi. Gerçekten Rönesans’ın içerisinde eğitim almış oldum. Derste gördüklerimizi çıkıp inceleme fırsatı buldum. Oran-orantının, simetrinin ne olduğunu gerçekten idrak etmiş oldum. Bizzat deneyimleme fırsatım oldu. O gün olmasa bile sonraki mesleki hayatıma çok katkısı oldu orada eğitim almış olmamın. 

Roma’ya gitmeden önce de marangozluk deneyiminiz oldu. Neden böyle bir deneyime ihtiyaç duydunuz?

Üniversitede kurduğumuz tasarım grubunda hiçbir maddi amaç gütmeyen, tamamen işini mesleğini severek yapma ihtiyacı duyan öğrenciler topluluğu idik. Oradaki fikirler bizi “bu işi nasıl daha iyi uygulayabiliriz, daha iyi neler yapabiliriz, kendimize neler katmalıyız” arayışına götürüyordu. Oradaki arkadaş sohbetlerinde, özellikle demir atölyeleri, kaplama atölyeleri, döşeme atölyeleri, marangoz atölyelerinde deneyim kazanmamız gerektiği ile ilgili bir fikir oluşmaya başladı. Ben de bu fikirler içerisinde “Evet, bunu yapmam lazım. Temel malzemelerden bir tanesinde kendimi deneyimliyor olmam lazım” dedim. Gelibolu kısmı biraz şans eseri oldu. Ben birkaç yere başvuru yaptım. Sonuçta yine de bir iç mimar olarak da bir vasfım olsun istiyordum, sadece bir işçi gibi çalışmamak gerekiyordu işi gerçekten öğrenebilmek için. Başvuru yaptım, ben İstanbul’da zannediyordum yeri, Gelibolu’da çıktı. Böylece 3 aylık tecrübe yaşamış oldum, gayet de keyifliydi. 

URBANJOBS öncesindeki iş deneyimlerinizden bahsedebilir misiniz?

Üniversite hayatımdan beri, biraz önce bahsettiğim o tasarım grubunda da bana her zaman destek veren Nevzat Sayın, tasarım sahteciliği ve etik üzerine başlayan konuşmalarımızda, sonrasında beni ‘hayatta neler yapabilirim’e götüren tasarımcı serüvenimde, kendisi o kadar hissetmese bile yanımda duran, beni uzaktan izleyen üç beş ayda bir görüştüğüm bir insan haline geldi. Kendisi beni inanılmaz eleştirdi. O zamanki portfolyomla hiçbir şey olmayacağını, hiçbir nitelikli işe giremeyeceğimi, gerçekten çok çalışmam gerektiğini söyledi. Şöyle anlatayım; ben İzmir’den geliyorum, Nevzat Sayın bana demiş ki, “öğleden sonra görüşelim.” Benim için öğleden sonra 2’den sonrası. Ofisine gidip bekleyeceğim. Saat 4-5 oldu haber yok, bekliyorum. “Nevzat Bey, ne yapacağız?” dedim, “Sana öğlen demiştim” dedi. Ben İzmir’e döndüm, otogara indim Nevzat Sayın’ın mesajı geldi, tekrar bindim geldim, görüştüm. Görüşmeler 15 dakika sürüyor zaten, inanılmaz değerli vakti. 15 dakika için belki 24 saat yolculuk yaptım. Nevzat Sayın’ın bana söylediği güzel bir şey vardı; “Sen ileride kendi ofisini kurma niyetinde olan bir insansın, öyle gözüküyor, o zaman sana bir tüyo vereyim: Uzun uzun çalışma, kısa kısa çalış, öğren. Zaten kütle hacim ilişkileriyle ilgili bir yaklaşımın var, form oluşturabiliyorsun ama işin nasıl yapıldığını öğrenmen gerekiyor.” Bu da yönlendirici oldu tabii ki. Sonrasında 4 yerde çalıştım. Onlara da açık açık söyledim bunu, “Ben yıllarca kalmayacağım” diye. En uzunu 1-2 yıl olmak üzere, toplamda yaklaşık 3-3,5 sene farklı ofislerde deneyim kazandım. 

URBANJOBS 2018’de kuruldu. Süreç nasıl gelişti?

Ben kendi işimi yapma kararı vermiştim. En son Nevzat Sayın’la da konuşmuştuk. Son çalıştığım ofisten istifa ettim ama ofisi kurmak için bir maddi kaynağım yok. Birkaç tane dışarıdan proje yapmaya başladım. Beni daha önceden Roma’dan tanıyan bir Türk arkadaşım, “Biz seninle iş de yapıyoruz, sen de kendi ofisini kurmak istiyorsun. Gel birlikte yapalım.” dedi. Galata’daki ilk ofisimizi beraber açtık, hatta o zamanki ismimizi de beraber koyduk. Ben kreatif tarafta o da finans tarafında sorumluydu. Sağ olsun bana çok güzel bir destekte bulunmuş oldu. Fakat uzakta yaşıyordu, bir sene sonunda “Ben yapamıyorum, burada zaten emeği esas üreten sensin, ben senin emeğinin payesini almak istemiyorum” dedi. Böyle güzel bir yaklaşımla yollarımızı ayırdık. Tabii benim için zor bir dönemdi, her şeyle tek başıma ilgilenmek zorunda kaldım. Sonradan ismini aslında daha önceden isim tescilini aldığımız URBANJOBS’a çevirdik. Hatta o sırada ekibimiz 7-8 kişiydi, bu kararı hep beraber aldık. 

Ekipten bahsetmişken, kaç kişilik ekibiniz; nasıl bir yapılanmanız var?

Biz sadece tasarımı içeride yapıyoruz; projelendirme kısmını yapmıyoruz. Nisan sonu itibariyle tasarımdaki ekibimiz 12 kişiye çıkmış oluyor. İçimizde ürün tasarımcısı, mimar, iç mimar arkadaşlarımız var. Tamamen tasarım odaklı bir ofisiz. Doku ve malzeme alanında yeni çalışmaya başlayan bir arkadaşımız var. Diğer bürolardan ayrılan böyle bir yapımız olmaya başladı. Sadece doku malzemeyle ilgilenen bir arkadaşımız var. Şimdi ona da juniorlar katılmaya başlıyor. Kendi içimizde izlediğimiz bir kılavuzumuz var tasarım yapmakla alakalı. O prosedüre harfiyen diyebileceğim şekilde uyarak tasarım üretmeye çalışıyoruz. Ve ürettiğimiz tasarımları, özellikle iç mimari tasarımlarında 1/1 detayında fark yaratacak şekilde oluşturmaya gayret gösteriyoruz. Yaptığımız her mekanın neredeyse tüm mobilyalarını, çekmecelerin nasıl açılıp kapanacağına kadar, vidasına kadar, restoransa masa örtüsünün biyesine kadar her şeyiyle ilgileniyor, her şeyini detaylandırıyoruz. 

Sadece iç mimari tasarım mı yapıyorsunuz?

Mimari tasarım bizde yok ama iç mimari ve çevre tasarımı dediğimiz zaman oteller vs. de girebiliyor. Bütün outdoor mekanları dizayn edebiliyoruz. Çünkü çevre tasarımı kategorisine giriyor. Söz gelimi, NEF ortaklığıyla yapılan bir projemiz var, toplam 11 bin 500 metrekarelik bir açık alandı. Bir sahil projesi. Ayrıca yaklaşık 100 tane konutunu da yaptık. Mimariyi, kabuğu oluşturan Ahmet Alataş; üzerine biz de çevre tasarımını yaptık. Bunun içerisinde barından restoran alanlarına, şezlong, dinlenme alanları, iskeleleri vs. bir sürü yer bunun içerisine giriyor. 

Tasarım yaklaşımınızla ilgili neler söyleyebilirsiniz? 

Genel ölçekte aslında biz bir hayat stili yaratmaya çalışıyoruz. Sadece bir mimarlık, bir iç mimarlık, bir mobilya üretmek, fikri anlamda çok önemli değil. Bu zaten her yerde her türlü yapılıyor. Bizim buradaki önceliğimiz, insan hayatına manevi olarak katkıda bulunacak bir şey inşa edebilmek fikren. O yüzden kendi içimizdeki söylemimiz; “Biz hayat stili inşa ediyoruz.” Bu yüzden de en önemli olan şey, o dünyanın nasıl yaratılacağı. Çünkü niçin böyle bir şey yapmaya çalışıyoruz onu biliyoruz. Peki bunu nasıl inşa edebiliriz? Gerçekten önce bir ambiyans kurarak. İnsanlar burada nasıl giyinecek, nasıl konuşacak, nasıl yürüyecek, nasıl dans edecek, nasıl uyuyacak… bütün bu sistemi kurgulamak önemli olan. Ambiyans dediğimiz zaten bununla beraber şekilleniyor. Fonksiyon kısmı daha sonra çözülebilecek bir kısım bizim için. Daha doğrusu entegre olarak giden, fakat zaruri olarak detaylandırılması ve çözülmesi gereken kısım. Öncelikli olan bu ambiyansı oluşturabilmek. İnsanların nasıl sirküle olacağını nasıl mekan içinde devineceğini kurgulamaya çalışıyoruz. Çünkü önemli olan insanların orada keyifle vakit geçirmesi. Bir ofise geldiğiniz zaman da bir restoranda da bir konutta da keyifle, mutlu ve huzurlu bir şekilde vakit geçirmesi temel odağımız. 

Peki neler ilham veriyor size bunları yaparken?

Her şey ilham veriyor. Bizde pinterest kullanmak yasak. Kesinlikle biz başka bir şeyleri görerek ilham almıyoruz. İlham aldığımız şey, söz gelimi yıllar öncesinde benim için motorsiklete binmekti. Orada kaskın içerisine gelen özellikle bahar aylarındaki kokular, rüzgar, dışarıdaki sesleri duymak, hissetmekti. Ama bunun yanında bir yandan gezip görmek. İnsanlar nerede nasıl yaşıyor? Çok basit gelebilir ama bazen bir çiçeğe bakınca da bir böceğe bakınca da ilham alabilirsiniz. En güzel tarafı o. Benim babam söylerdi bana, “çiçeğe bak, dünyanın en güzel renk uyumları burada” diye. Bir papatyaya yakından baktığınızda, onun dalları, polenleri vs. hepsi size bir fikir verebilir. Tabii ki bunu alalım birebir yapalım diye anolojik bir taraftan değil, gerçekten oradan bir esinlenme geliyor. Veya yine basit bir şey, çatlamış bir toprak, bir anda size nasıl bir zemin olabilir, nasıl bir duvar olabilir bununla ilgili bir fikir verebilir. Tasarım yapmak bence böyle. Bütün bu süreçleri yaşamak, sürekli, her şeyi izlemek… 

Üniversite zamanımızda İstanbul Modern’e geziye gelmiştik. O zaman Türk heykeltıraşlarla ilgili bir sergi vardı. Benim de çok beğendiğim Kuzgun Acar’ın bir heykeli vardı, karanlık bir yerde. Karşısında oturmuştum, kendimce anlamlandırmaya çalışıyorum. 3-4 yaşlarında bir çocuk geldi ve onun aslında bir kuş olduğunu söyledi. Gerçekten bambaşka bir perspektiften baktı ve onu yakaladı. Benim için inanılmaz bir kırılım noktasıydı. Her yerde, her zaman ve herkes farklı bir çıkarımda bulunabiliyor. O yüzden ilham her yerde her şekilde, herkese gelebiliyor. Önemli olan ne taraftan bakıp o veriyi nasıl analiz edip kullandığınız. İlham dediğiniz şey her yerde, her daim var. 

Mağaza, otel, ofis, konut projeleriniz var ama asıl uzmanlığınız yeme-içme mekanları gibi görünüyor. Bu süreç nasıl gelişti? 

Mağaza projelerimiz de var. Beymen’le birkaç yıldan beri çalışıyoruz örneğin. Mağaza tarafında da çok güçlüyüz, çok değerli iş verenlerimiz var. Ofis tarafında bugüne kadar 50 bin metrekareye yakın, hospitality denebilecek projelerde yer aldık. Dolayısıyla aslında daha ziyade ağırlama sektöründeyiz diyebiliriz. Ama ister istemez biraz daha restorancılığa doğru kaydı hikâye. Bir şeyi iyi yapıyorsanız onu gören insanlar daha çok gelmeye başlıyor. Aslında bilinçli ve bilinçdışı bir tercihti. Bilinçli olan kısmı şu; çok keyifli bir alan. Çok zor ve çok fazla koordinasyon gerektiren bir iş bu arada. Özellikle iyi yapmaya çalışıyorsanız. Fakat insanların içerideki mutluluğunu görmek; gerçekten başta kurguladığınız nasıl devinir, nasıl yaşar, nasıl yemek yer, bunu hissedebilmeniz ve bunu sürekli yaptığınız mekanlarda gidip deneyimleyebiliyor olmanız mükemmel bir his. 

Bir konut yaptığınız zaman, o evi yaptıktan sonra ancak misafir olarak girebilirsiniz. Ya da ofis projelerinde. Mağaza da kısmen böyle. Ama restoran projelerinde, o mekanı yapıp bitirdikten sonra gerçekten o mekanın nasıl yaşadığını görmüş oluyorsunuz.  


Murat Dede ile...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :