EAA'nın güncel sergisi "Fabrika" kapsamında düzenlenen ve Guy Debord'un "Gösteri Toplumu"na atıfta bulunan "Mimarlık ve Gösteri" paneli, 24 Şubat 2012 Cuma günü Milli Reasürans Sanat Galerisi Konferans Salonu'nda gerçekleştirildi. Mimarlık üretiminin gösteri toplumunun parçası haline gelip gelmediğinin tartışıldığı panel, salt kalabalık izleyici kitlesiyle bile mimarlık ve gösteri ilişkisini doğrular nitelikteydi.
Serginin küratörlerinden Ali Paşaoğlu'nun moderatörlüğünü üstlendiği panelde; Uğur Tanyeli, Bülent Tanju ve Emre Arolat'ın konuşmalarının ardından tartışma faslına geçildi. "Mimarlık ve Gösteri" ilişkisinin irdelendiği toplantıda, EAA'nın gösteri müessesesi ile olan imtihanının yanı sıra, adları "star mimarlık" nitelemesiyle birlikte anılan tüm mimarların üretimle olan ilişkisi masaya yatırıldı. Uğur Tanyeli ile Bülent Tanju'nun, Guy Debord'un "Gösteri Toplumu"nu, gerek yazıldığı dönem gerekse günümüz şartlarını göz önünde bulundurarak enine boyuna mercek altına aldıkları kuramsal tartışmalarının ardından Emre Arolat, mesleğe başladığı günden bugüne, yazılı ve sözlü ifade anlamında geçirdiği evrimi dinleyiciler ile paylaştı.
Tanyeli: "Gösteri Toplumu, problemli ve muhafazakar bir duruşa işaret ediyor"
Konuşmasına, "Türkiye'deki yıldız mimarlardan biri olsaydım asla böyle bir konu seçmezdim" diyerek başlayan Uğur Tanyeli, Debord'un "Gösteri Toplumu" ile ciddi bir problemi olduğunu şu şekilde açıkladı:
"Debord'un dünyanın değişimine karşı takındığı bu muhafazakar tavır, dünyanın kavranışı bakımından kabullenebileceğim birşey değil. 'Bir zamanlar doğrudan yaşadığımız ilişkiler bugün temsil haline geldi' kabulü , problemli ve muhafazakar bir duruşa işaret ediyor. Hiçbir geleneksel toplumun mükemmel bir su sızdırmazlığı yoktur; bu ancak nostaljiye kaçar."
Guy Debord'la itilaf halinde bulunduğu bir diğer konunun "pseudo ve hakiki ihtiyaçlar" ayrımı olduğuna dikkat çeken Tanyeli; "Eğer bir şekilde bir ihtiyaç belirmişse, bu, toplumsal olarak üretilmiş bir ihtiyaçtır. Hangisinin pseudo, hangisinin hakiki olduğuna karar vermek, yasaklayıcı bir dünyanın kapılarını açmak gibi. Bu tavır, bize bir tür toplumsal polislik öneriyor."
Bugün bize gayet normal gelen, sanat yaptının metalaşması durumunu Debord'un erken bir tarihte tespit ettiğine de değinen Uğur Tanyeli; mimarlık yapıtının ortadan kalktığı bir dönemde, mimarlık üretiminin ortaya çıktığının doğru bir saptama olduğunu ekledi. Tanyeli, EAA'nın Gösteri Toplumu'na atıfta bulunan "Fabrika" sergisi ile bu çerçevede düzenlenen paneli ise, "muhalefet yok ama muhalif etkinlik var" şeklinde özetledi.
Tanju: "Herhangi bir tasarım eylemi gösterinin parçası olabilir"
Debord'un kahince söylemini irdelemeyi sürdüren Bülent Tanju da Gösteri Toplumu'nun, güncel mimarlık üretimini incelemek için işe yarar bir kavram gibi gözüktüğünü ifade etti. Uğur Tanyeli'nin, etkinliği, üretici bütün pratiklerin geride bıraktığı bir muhalefet şekline tanımladığını hatırlatan Tanju, herhangi bir tasarım eyleminin gösterinin parçası olabileceğini savundu. Gösteri Toplumu'nun, standarttan sapacak etkinliği mümkün olduğunca önlediğine dikkat çeken Tanju, gösteriyi, "hakikatle olan ilişkinin üstünü örten şey" olarak tanımladı.
Hakikatin yerini temsilin almasının sorunlu bir durum olmadığını çünkü temsil araçları ile dünya hakkında söz ürettiğimizi ekledi. Tanyeli'nin, "dünya ile kurduğumuz ilişkinin hiçbir zaman doğrudan olmadığı" tespitine katılan Tanju, "Mesele, temsil araçlarının hakiki imge ile aramıza girmesi değil, deneyimin çok sıkı bir rejim altına girmesidir. Sonuçta hepimiz mekânları farklı biçimlerde deneyimliyoruz" dedi.
Çizen mimardan yazılı ve sözlü ifadeye geçiş süreci
Tanyeli ve Tanju'nun kapsamlı "Gösteri Toplumu" okumasının ardından söz alan Emre Arolat ise, gösteri kavramını mimarlık üretimindeki kişisel gelişimi üzerinden ele aldı. Akademi'deki eğitim hayatı boyunca kendilerine aşılanan "Mimar yazmaz, çizer" olgusundan sıyrılıp; hem çizen, hem yazan, hem konuşan bir mimara doğru nasıl evrildiğini eğlenceli anekdotlar eşliğinde aktaran Arolat, dönüm noktası olarak 26-27 yaşlarında, Mimarlık Dergisi'nin gerçekleştirdiği bir toplu söyleşide, kendisinden sadece "Evet" sözünün çıkmış olmasını gösterdi. Daha sonraki tetikleyiciler arasında Uğur Tanyeli'nin, EAA üretimine ilişkin olarak kullandığı "İstanbul Beşleri" ve "teknik presizyon üzerine kurulu bir mimarlık" nitelemelerinin geldiğini belirten Arolat, böylece yaptığı işin bundan ibaret olup olmadığını sorgulamaya başladığını söyledi.
"Türkiye'de star mimar yok. Edirne'nin ötesinde esameniz okunmaz" diyen Arolat, EAA'yı tercih eden müşterilerin sadece % 20'sinin pratiğin önceki işlerinden haberdar olduğunu, çoğunluğun ise sadece isme geldiğine dikkat çekti. Emre Arolat, sergi ve panel düzenlemelerine gerekçe olarak ise, güncel mimarlık rutininden kaçma isteğini gösterdi: "Metaların bu denli mütecaviz ve müdenasız olması bir noktadan sonra sıkıyor."
Arolat: "Sergileri tetikleyen sürekli metaların için olma hali"
Son dönemde kendilerini en çok zorlayan konulardan birinin "tema" geliştirme olduğundan dem vuran Arolat sözlerini şöyle sürdürdü: "Konsept projelerde öncelikle bir tema belirlemeniz isteniyor. Dolayısıyla şu anda mimarların çoğu tema yarıştırıyor. Böylece gösteri toplumu içerisinde hatırı sayılır mimar oluyorsunuz. Dünyayla cepheden yüzleşmek durumunda olduğumuzdan bunlarla cebelleşmeyi seviyoruz."
Tanyeli: "Sorunu sorunlaştıran mimar iyi mimardır"
Konuşmaların sona ermesinin ardından yeniden söz alan Uğur Tanyeli, Arolat'ın son saptamasından hareketle, "gösteri toplumunun içinde olmamayı problemleştirme" konusunu masaya yatırdı. Kendisine sıkça yöneltilen "İyi mimar nasıl olunur?" sorusunun yanıtlarından birinin, "Sorunu sorunlaştıran mimar iyi mimardır" olduğunu hatırlatan Tanyeli, EAA'yı da bu örneğe dahil ederek; "Gösteri toplumu içinde olmak, gösteriyle problemli bir ilişki içinde olmayı engellemiyor" tespitinde bulundu.
Panelin izleyicileri arasında yer alan "İstanbul Beşlileri"nden Nevzat Sayın da tartışmaya katkıda bulunmak üzere söz alarak "star mimarlık" ve "gösteri toplumunun parçası olma" durumlarına atıfta bulundu ve "Önemli olan niyetimiz. Dünyanın daha iyi olabileceği ümidi bize birşeyler yapma gücünü veriyor" dedi.
Zorlu Center'ın ihtiyaç olup olmadığını zaman gösterecek
Panelin dikkat çekici sorularından biri de Emre Arolat'a hitaben yöneltilen, "Zorlu Center pseudo bir ihtiyaç mı, hakiki bir ihtiyaç mıdır?" sorusu oldu. Arolat'ın yanıtı şu şekildeydi:
"Esas mesele, öyle bir yapıya kimin ihtiyacı olduğu... Örneğin o araziye harcanan parayla Karadeniz otoyolu yapıldı. Bunun kötü bir otoyol olduğu çok konuşuldu, tartışıldı. Bu açıdan baktığımızda hangisinin gerçek ihtiyaç olduğuna karar vermek çok zor. Zorlu Center'ın çok yer kaplayan bir yapı olduğunu yadsıyamayız. Dolayısıyla böyle bir yapıya ihtiyaç var mıydı diye sorulabilir. Ama şu da bir gerçek ki, o alan Karayolları tarafından kullanılırken hiçbirimizin giremediği bir alandı. İstanbul'daki büyük projeler, kentin o bölgesini nasıl dönüştürdükleri, hangi sosyal sınıflar üzerinden kendilerini var edebildikleri ve hangi sosyal sınıfları bir araya getirebildiklerini, ancak tamamlandıktan sonra gösterebilecekler. Zorlu Center'ın da asıl yüzünü göstermesi için 3-4 yıla ihtiyacı var. Ancak o zaman gerçek bir ihtiyaç mı, yoksa yaratılmış bir ihtiyaç mı olduğunu göreceğiz."