İstanbul, seçim öncesi afişleri, bayrakları ve çığırtkan arabaları ile geçici bir dönüşüme sahne oluyor. Ama önemli olan şu: Şehrin renklerini ve seslerini hızlı ve sert bir şekilde değiştiren bu rüzgardan sonra "bir şey" oluyor mu?
İstanbul yerel seçimler öncesinde, diğer tüm kentler gibi, zaten bir "dönüşüm"e uğruyor. Bu görece kısa süreli dönüşümün kaynağı ise, şüphesiz, kentin ana arterleri, yoğun caddeleri ve meydanlarını donatan afişler, bayraklar ve "çığırtkan" seçim arabaları... Şehrin renklerini ve seslerini hızlı ve sert bir şekilde değiştiren bu rüzgar, bir süreliğine –belki yalnızca bir-iki haftalığına- kentsel alanı algılayışımızı gerçekten de alt üst ediyor: "Eskiden" Üsküdar Mihrimah Sultan Cami'nden görünen Beşiktaş ve Karaköy silüeti, bir bakıyoruz ki üst üste binmiş, birbirine dolanmış parti flamaları ile kesilmiş ve hatta kapanmış; martıların ve vapurların deniz kokulu armonisinin yerini "akoru bozuk" hoparlör anonsları ve modifiye seçim şarkıları almış. Caddeler tıklım tıklım doluşmuş insanların bitimsiz doğrusal akışına, bazen de yarıp geçmek gereken durağanlığına sahne olurken, zaten "sabır törpüsü" niteliğine haiz trafik içinden çıkılmaz bir hal almış. Kim bilir her seçim döneminde bu bol şaşaalı ve bol safsatalı görsel, işitsel ve fiziksel kalabalığın içinde kaç kişinin nevri dönüyor; Eminönü'nden sinirli bir şekilde biraz nefes almak için Karaköy'e yürüyor; ama Kadıköy'e gideceğine Haliç motoruna biniyor.
Seçimler bittiğinde geriye kalan ise, yalnızca yorgun sandık başı görevlileri, bol spekülasyon ve yeni -ya da "yeniden"- başkanlar olmuyor: Sonbahar yapraklarına bizi hasret bırakarak şehri koca bir çöplüğe çeviren o rengarenk bayraklar, flyerlar, afişler; yakınılan, uzlaşılamayan, lanet okunan ne kadar kent gerçekliği varsa, hepsini kentin gri karanlığında naifleştiriyor. Zaten yerel seçimlere hepi topu bir ay kalmışken, pek kimse de o gerçeklerden söz ediyor gibi gözükmüyor. Buralarda siyaseten pek de bir şey değiştirmeyen değişim, her beş senede bir olduğu gibi kendi iktidarının "kapalı kasa"sına bir bekçi daha seçiyor.
Yine de meraklı zihinler münazara etmeden duramıyor: 2009, İstanbul'a yeni bir kavrayış getirebilecek mi? Kentin hayati ihtiyacı, politika üret(eme)me ortamını fark edebilmek ve renkli flamaların kaçınılmaz akıbetini hatırlayabilmek için 29 Mart'tan önce üzerine düşünülmesi tavsiye olunur...