Hani bazı semtler, bazı mekanlar ya da bazı kişiler vardır; görünce sanki yıllardır oradaymışım ya da yıllardır onu tanıyormuşum hissi veren. Benim de Lokanta Maya ile ilk karşılaşmam böyle oldu.
Hani bazı semtler, bazı mekanlar ya da bazı kişiler vardır; görünce sanki yıllardır oradaymışım ya da yıllardır onu tanıyormuşum hissi veren. Benim de Lokanta Maya ile ilk karşılaşmam böyle oldu.
Her şey, İstanbul Modern yönünden Karaköy Vapur İskelesi'ne, paralelindeki tramvay yoluna rağmen -özellikle de gece belli bir saatten sonra- daha çok kullandığım Kemankeş Caddesi'nden ilerlediğim sırada, daha önceleri fark etmemiş olduğum bir yer/mekan keşfetmenin mutluluğuyla kapıya doğru yönelmemle başladı. Lokanta Maya'nın "içeride neler oluyor?" hissi veren girişi, sizi bir anda içine alarak mekanın tam ortasına davet ediyor.
Girdiğiniz andan itibaren, "Sanki daha önce buraya gelmiştim" ya da "Acaba sizi bir yerlerde görmüş olabilir miyim?" gibi cümleler kafanızda dönüp dolaşmaya başlıyor. Mekanı, sizin için bu kadar tanıdık ve samimi kılan, iç mekan tasarımının yanı sıra kuşkusuz, Maya'nın sahibi şef Didem Şenol ve ekibi.
İç mekan tasarımı mimar Cem Kocacıklıoğlu tarafından gerçekleştirilmiş olan Lokanta Maya'nın uzunlamasına arkaya doğru ilerleyen mekan kurgusu, orta aksta iki uzun masa ile her iki yana yerleştirilen masa ve sandalyeleri barındırıyor. Mekanın en sonunda ise kapısı her zaman açık bırakılan mutfak kısmı yer alıyor. İç mekan tasarımının geneline hakim olan ahşap tonları, bar kısmında yer alan tabure döşemelerinde ve öğle servislerinde kullanılan peçetelerde tercih edilen turuncu rengi ile dengeleniyor. Duvarın bir tarafında yer alan kara tahta sayesinde günlük yemeklere bir göz atarken, karşı duvarda yer alan aynada ise Didem Şenol'un en sevilen tabaklarından birinin tarifiyle karşılaşabiliyorsunuz.
Lokanta Maya'yı kendi içinde öğle servisi ve akşam servisi olarak ikiye ayırıyorum. Bunun nedeni bir yandan günlük değişen menülerin öğle ve akşam farklılık göstermesi olsa da, bence daha önemlisi mekanın, akşam gelen misafirlere kendini tamamen beyaz masa örtüleriyle donatarak, öğle servisine göre daha "esrarengiz" bir deneyime hazırlıyor oluşu.
Yemeği sadece "doymak için" yiyen bir insan olmadığımdan, o yemeği yiyecek kişiye, yemekle beraber bir deneyimin de sunulmasını ve aslında yeme eyleminin ancak bu şekilde bir bütüne erişebileceğini düşünmüşümdür hep. O yüzden Lokanta Maya'da yediğim her öğle ya da akşam yemeği benim için kendi başlarına ayrı birer "yemek deneyimine" dönüşüveriyor. Bunda akşam için tercih edilen beyaz örtülerin etkisinin ve masalara doğrudan ayarlanan aydınlatma elemanları sayesinde gelen yemeğin sanki bir sahnedeymişcesine aydınlatılmasının katkısı büyük. Bu durum masada kalabalık olsanız bile sizi, yemeğinizle baş başa bırakıyor. Birbirinize hiçbir dış etken olmadan bağlanabiliyorsunuz ve siz artık bütün duyularınızla onu algılamaya başlıyorsunuz. Artık yemeği bedeninize katmaya hazırsınız!
Yemeğin, bahsettiğim bu sahneye hazırlanması elbette kolay olmuyor. Malzeme seçiminden, pişiriliş şekline ya da tabaktaki duruşuna kadar, mutfaktaki çabayı arka tarafa gitmeden de anlamak olanaklı. Ancak içeriye girip de biraz olsun mutfaktaki döngüyü deneyimleyen biri, bu özenin daha fazlasıyla karşılaşıyor. Belki de bu yüzden Lokanta Maya, bize -evimiz kadar yakın- bir yerlerden tanıdık geliyor. Yerel malzemeler mevsiminde pişiriliyor; mevsim dışından sebze-meyve bulmak da çok zor. O yüzden de aslında normalde nar olan Narlı Otlu Baklagil Salatası'nın yazın içinde nar yerine domates olması, gelen misafiri şaşırtabiliyor.
Tüm bunların ötesinde sadece "doymak" için gelinse bile bütün duyularınızın harekete geçtiği bir şekilde, suratınızda ve midenizde kocaman bir gülümseme olmadan buradan ayrılmak biraz zor. Ne diyelim mekan ve tabaklar sizi bir yerinizden ele geçiriyor!
Lokanta Maya, Mayıs 2010'dan beri Karaköy Kemankeş Caddesi üzerinde misafirlerini ağırlamaya devam ediyor.
Fotoğraflar: Orhan Cem ÇETİN