Projelere bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşarak tasarım değerlerini gerçeğe dönüştürmek hedefiyle Aysel Şerbetçi tarafından kurulan Şerbetçi Architects Çat Kapı'da...
Geleceğe yönelik, sürdürülebilir ve çok yönlü tasarımlar yaratma hedefiyle Gaziantep'te 2010'da Aysel Şerbetçi tarafından kurulan Şerbetçi Architects, tasarım odağını 2015'te İstanbul'a taşımış. Mekanın değerini artırmak için inovasyon, kültür ve kentsel bağlamlara büyük önem veren ofis; mimari, peyzaj ve iç mekan tasarımlarını bir araya getirerek ticari yapılardan konutlara, kamusal ve kültürel yapılara kadar pek çok proje hayata geçirmiş.
Tasarımda bağlamsallığa, sürdürülebilirliğe ve mimari anlatının gücüne büyük önem verdiğini özellikle bellirten Aysel Şerbetçi ile; Gaziantep'ten İstanbul'a olan yolculuğunu, tasarım yaklaşımını, projelerini ve hedeflerini günümüz mimarlık çerçevesinde konuştuk:
Öncelikle sizi kısaca tanıyalım.
Eğitimimi İstanbul Kültür Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra, kendi stüdyomu kurarak profesyonel yolculuğuma başladım. Aslen Gaziantepliyim; mesleki deneyimimin ilk yıllarında ağırlıklı olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, özellikle iç mimari ve cephe tasarımı üzerineydi. Sonrasında İstanbul merkezli olarak, kamusal yapılardan konut projelerine, ticari ve kültürel alanlara kadar geniş bir yelpazede mimari üretimler gerçekleştirdik.
Bugün İstanbul Göktürk merkezli ofisimizde; mimarlık, iç mimarlık ve peyzaj tasarımını entegre bir şekilde ele alan çok disiplinli bir ekip olarak hem yerel hem uluslararası projeler üzerinde çalışıyoruz.
Gaziantep'ten İstanbul’a uzanan bir kariyeriniz var.
Aslında her şey Gaziantep’te başladı. Mimarlığa olan ilgim, çocukluk yıllarımda çevremdeki mekânları gözlemlemem ve detaylara duyduğum merakla şekillendi. Eğitimimi tamamladıktan sonra, kendi memleketimde üretim yapma isteğiyle 2010 yılında Gaziantep’te Şerbetçi Architects’i kurdum.
İlk yıllarda, daha çok iç mekân düzenlemeleri, cephe tasarımları ve ticari projeler üzerine yoğunlaştık. Bu süreç bana hem uygulama deneyimi kazandırdı hem de bölgesel mimari dilin ne kadar güçlü ve etkileyici olabileceğini öğretti. Gaziantep, zengin kültürüyle bana güçlü bir bağlam sundu.
Zamanla projelerimiz büyüdü ve çeşitlendi; bu da bizi doğal olarak İstanbul’a taşıdı. 2015’ten itibaren İstanbul merkezli çalışmaya başladık. Burada kamusal yapılar, karma kullanımlı projeler ve daha kavramsal mimari üretimler devreye girdi. Aslında İstanbul’a geçiş, sadece coğrafi değil, mimari anlamda da vizyonumuzun genişlediği bir dönüm noktasıydı. Bugün hâlâ Gaziantep ile bağımız sürüyor ama merkezimiz ve tasarım odağımız İstanbul’da.
Sizi Şerbetçi Architects'i kurmaya iten temel motivasyon neydi?
Şerbetçi Architects’i kurmamdaki temel motivasyon, aslında mimarlığa sadece bir meslek olarak değil, bir düşünce üretim alanı olarak yaklaşma arzumdu.
Eğitim hayatım boyunca ve sonrasında şunu fark ettim: Mimarlık, yalnızca bina yapmak değil; mekân üzerinden bir hikâye anlatmak, insanla çevre arasında anlamlı bağlar kurmak demekti. Ancak piyasadaki birçok yapı üretimi, bu bağlamı yeterince önemsemiyordu. Ben de kendi mimari dilimi oluşturabileceğim, farklı disiplinlerle iç içe çalışabileceğim özgür bir alan yaratmak istedim.
Şerbetçi Architects’i kurarken tek hedefim estetik açıdan güzel yapılar inşa etmek değildi; kavramsal, bağlamsal ve sürdürülebilir tasarımlarla hem bulunduğumuz çevreye hem de kullanıcıya gerçek bir değer sunmak istiyordum. Aynı zamanda genç bir kadro ile çalışıp, sürekli gelişen, araştıran ve sorgulayan bir stüdyo kültürü oluşturma isteğim de bu kararı güçlendirdi.
Bugün geriye dönüp baktığımda, bu motivasyonun hâlâ ilk günkü kadar geçerli ve canlı olduğunu söyleyebilirim.
Ofisi kurduğunuz günden bugüne mimarlık sektöründe gördüğünüz en büyük değişimler neler? Şerbetçi Architects bu değişimlere nasıl adapte oldu?
Çok yerinde bir soru... Ofisi kurduğum 2010 yılından bu yana mimarlık sektöründe oldukça önemli değişimler yaşandı. Bence bu değişimlerin en belirgini üç başlıkta toplanabilir: sürdürülebilirlik, dijitalleşme ve kullanıcı deneyimi odaklı tasarım.
Eskiden çevre duyarlılığı daha çok ek bir başlıkken, artık mimari tasarımın merkezine oturdu. Malzeme seçimi, enerji verimliliği, karbon ayak izi gibi konular projelerde belirleyici hale geldi. Şerbetçi Architects olarak biz de bu dönüşüme erken adapte olduk; özellikle kamu yapılarında ve konut projelerinde sürdürülebilir sistemlerin entegre edildiği çözümler geliştirdik.
BIM, parametrik tasarım ve dijital sunum teknikleri sektörde bir devrim yarattı. Bu araçlar yalnızca tasarımı değil, tasarımın anlatım biçimini ve inşa sürecini de dönüştürdü. Biz de ofis içinde bu teknolojileri aktif kullanarak hem süreç verimliliğini artırdık hem de disiplinler arası işbirliğini daha sağlıklı hale getirdik.
Eskiden mimarlık daha çok “tasarımcıdan kullanıcıya” tek yönlü ilerlerdi. Günümüzde ise kullanıcı alışkanlıkları, psikolojisi ve yaşam biçimleri çok daha fazla dikkate alınıyor. Özellikle pandemiyle birlikte mekânsal esneklik ve sağlıklı yaşam alanları gibi kriterler ön plana çıktı. Bu dönüşümleri göz önünde bulundurarak, projelerimizde hem fonksiyonel hem de psikolojik konforu önceleyen çözümler geliştiriyoruz.
Pandemi dönemi birçok ofis uzaktan çalışmaya geçmek durumunda kalmıştı, biz de bu ofislerden biriyiz. Şanslıyız ki dinamik ekibimizle bu sistemi güzel oturttuk. Pandemi sonrası hibrit çalışma şekli ile çalışanlarımızın verimlilik esaslı konforunu önemsemeye devam ediyoruz.
Kısacası; değişim kaçınılmazdı ama her değişimi bir gelişim fırsatı olarak gördük. Ekibimizle birlikte hep güncel kalmayı, teknolojiyi ve araştırmayı merkezde tutmayı seçtik.

Ofis içinde nasıl bir yapılanmanız var?
Ofisimizde çok disiplinli bir yapı oluşturmayı en başından beri öncelikli hedef olarak gördüm. Bugün itibariyle 20 kişilik bir ekibiz ve bu ekip sadece mimarlardan oluşmuyor, bu bizim için çok kıymetli. Ekibimizdeki mevcut disiplinleri düşünürsem şu an ekipte; Mimarlar, İç Mimarlar, Peyzaj Mimarı, Görselleştirme Uzmanları, Proje Yöneticileri, Finans ve Operasyon Sorumluları bulunmaktadır.
Bu yapılanma sayesinde projelere bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşabiliyoruz. Örneğin bir konut projesinde yalnızca bina kurgusu değil, iç mekân tasarımı ve peyzaj düzenlemesi de aynı anda planlanıyor. Bu da kullanıcıya çok daha entegre bir deneyim sunmamızı sağlıyor.
Ayrıca ofis içindeki iletişimi çok önemsiyoruz. Her projemizi ekip içi atölyelerle, kolektif bir şekilde geliştiriyoruz. Genç ekip arkadaşlarımızın fikirlerine değer veriyor, herkesin sürece katkı sunduğu bir yaratıcı ortam yaratmaya çalışıyoruz.
Şerbetçi Architects'in genel tasarım anlayışını ve yaklaşımını nasıl tanımlarsınız?
Bizim için tasarım, sadece görsel ya da teknik bir mesele değil. Bir fikri, bir kültürü, bir yaşam biçimini mimariye yansıtmak ve bunu yaparken kullanıcıyı, çevreyi ve zamanı merkeze almak diyebilirim.