"Mimarlık Sadece Bir Yapı Yapma Mesleği Değil"

28 Temmuz 2025

Kentsel dönüşüm projesi çalışmanın farkı nedir? Dikkat ettiğiniz şeyler nelerdir?

İİ: Kentsel dönüşümün en önemli konularından birisi hak sahipliği. Orada adı üstünde hak sahiplerinin belli hakları oluyor. Asıl konu orada başlıyor. 80 metrekare dairesi olan birisi yine 80 metrekare daire istiyor. 70 yaparsanız pürüz çıkmaya başlıyor. O pürüzü gidermeye çalışıyorsunuz. Çünkü çok farklı hak sahipleri ve çok farklı hakları oluyor. Oran anlamında, metrekare anlamında. Genelde buradan pürüzler doğuyor. Orta yolu bulmak ve idari aşaması kentsel dönüşümün idareyi zorlayıcı kısımları. Bir mutabakata varıldıktan sonra mimara zaten rakamsal değerler veriliyor. Ondan sonrası kolay ama öncesi biraz zorlayıcı olabiliyor. 

Bir de bazen 200-300 tane hak sahibi oluyor. Herkesi ortak bir paydada buluşturmak idari anlamda oldukça zor olabiliyor. 

CGİ: Tabii bunun bir de fizibilitesi yapılıyor kurumlar tarafından. Ona göre, hangi malzemeyi kullanabilirsiniz? Neyi nasıl yapabilirsiniz? Önceden ticari alan olmayan bir parselde şimdi ticari alan olacak mı olmayacak mı? hak sahipleriyle olan anlaşmalar vs. 

Kurumdan gelen boş bir araziye ‘buyurun burayı tasarlayın’ demekle; bir kentsel dönüşüm, yani var olan yapıların yıkılıp yapılması, hak sahiplerine yapılacak iş bambaşka. 

Villa projeleriniz var?

İİ: Villa ölçek olarak eğlenceli bir çalışma. Denemeye müsait, ölçek olarak çok iyi bir ölçek. Hatta yaptığımız villalardan bir tanesi üçüz villa. O da deneysel bir çalışma. 3 farklı müstakil yaşam veriyoruz ama girişi çıkışı farklı ancak bitişik. Biraz tiny houselar gibi.

CGİ: Aslında bu arsaya ya bir tane büyük bir villa ya da iki tane villa olsun denirken biz “neden üçüz denemiyoruz” dedik. Yan yana 3 tane ama planları puzzle gibi, iç içe geçmiş, bütün alanı maksimumda verimli kullanmaya yönelik. Aralarını da mahremiyeti sağlayacak duvarlarla geçtiğimiz, çok sevdiğimiz bir proje oldu. Biz de gittiğimizde “olmuş” diyebiliyoruz. Bize iyi hissettiriyor. Çok küçük ve dar bir alan olmasına rağmen. 

Üçüz Villa, Fethiye

Ulusal ve uluslararası mimari proje yarışmalarında ödülleriniz de var. Kısaca bunlardan bahsedebilir misiniz? Ödüllerin pratikte nasıl bir karşılığı/önemi var? 

CGİ: Ben söylediğim gibi yıllarca başka bir ofiste çalıştım. Öncelikle yarışmaları yapabiliyor olmak ama bunun yanında da kendi iş hayatımı, çalıştığım yere olan sorumluluğumu aksatmadan, evet yorularak ve psikolojik süreçlerini de geçerek, beni inanılmaz besledi. Hem profesyonel hayatta tecrübe edindim hem de yarışmalarla bambaşka bir tarafta kendimi besledim. Sonrasında, bu yarışmaların ödül alıp işe dönüşmesi durumu zaten bizim hayalimizdi. Bu hayalimizi de bu emekler sonunda gerçekleştirebildik. Dolayısıyla yarışma projelerinin benim için anlamı bu açıdan çok büyüktür. Sonrasında ise yarışma yapmak çok istesek de pek yapamadık. Çünkü o açılan kapıyla başka işler gelmeye başladı. Ben hala yarışma yapmayı çok isterim. Bazen niyetleniyoruz ama var olan işlerden dolayı zamansızlıktan yapamıyoruz. Yarışma yapmak, o özgürlüğü hissetmek, bunları insan özlüyor bir mimar olarak. Yıllardır yapamasak da yarışmaların çok besleyici olduğunu düşünüyorum. 

İİ: Başta da söylediğim gibi, benim İstanbul’a gelişim de yarışma yapma motivasyonuyla olduğu için bizim için çok önemli yarışma konusu. Son yıllarda pek yapamasak da önemli bir yeri var. Tabii yarışmalar da biz mimarlığa başladığımızda daha farklıydı, bizden önceki kuşak için daha farklıydı, şu anki geldiği durum ise çok daha farklı. Yarışma yapmak artık bir lükse dönüştü. Çünkü yarışma bir risk aslında; ödül alıp almayacağınız belli olmayan bir iş için belki bir ay, belki iki ay çalışmak, onu finanse etmek gibi bir duruma dönüşmeye başlıyor. Ama o riski almadan da bazı yerlere ulaşmakta zorlanıyorsunuz eğer ilk kuşak mimarlık ofisiyseniz özellikle. Böyle bir etkisi vardı yarışmaların ama şu an var mı derseniz buna bir cevabım yok. Çünkü biz öğrenciyken çok fazla yarışma açılıyordu, biz mimarlık yapmaya başladığımızda da fena değildi ama son yıllarda oldukça az görüyoruz. 

CGİ: Bizden daha önceki kuşaklar yarışmalarla o binaları çok büyük bir yüzdede inşa ettirebilirken bizim zamanımızda azaldı, şu anki oranı bilmiyorum.

İİ: Bizden önceki kuşaklarda kamu binaları özellikle yarışmalarla yapılıyordu. Sonra yavaş yavaş azaldı bu. Aslında genç mimarlar için de bir çıkış yolu tanımlıyordu. Açıkçası bizler öyle çıktık. Biraz azaldı o durum. Bir sürü farklı süreç etkiliyor tabii bu durumu. 

İzmir Gaziemir Aktepe ve Emrez Mahalleleri Kentsel Dönüşüm Projesi Yarışması,
Eşdeğer Birincilik Ödül

CGİ: Yarışmalar özellikle öğrenciler ve yeni mezunlar için kendilerini anlamak, kanıtlamak, kendilerini ortamda var etmek, bir ekip olarak yapıyorlarsa ekip çalışmalarını görmeleri açısından bu sürecin baştan sona bir konsept olsa dahi nasıl yönetildiğini, kimseden kritik almadan çünkü hocaları olmayacak yarışmada, bunun gibi süreçleri geçmeleri inanılmaz önemli. Çünkü şunu da söylemek gerek, bizim zamanımızda zaten 3-5 tane iyi mimarlık fakültesi vardı. Oradan mezun oluyorduk, zaten birçok şeyi yapmaya yetkindik, yapabiliyorduk, öyle bir eğitim vardı. Şimdi o da yok. Çok fazla mimarlık bölümü var; çok mezun var. Öne çıkmak için yarışmalar bir fırsat olabilir.  Bu deneyimi edinmeleri için ödül almak da şart değil. O projeyi yapıp bitirip teslim edebilmek de aslında ilk basamak için ilk adım olacaktır. Çok fazla basamak var, bir yerden başlamaları gerekiyor. Yoksa bu kadar çok mezun varken kaybolmaları çok olası. 

Çeşitli üniversitelerde proje yürütücülüğü ve jüri üyeliği yapıyorsunuz sanıyorum. Bu çalışmalarınız devam ediyor mu? 

İİ: Davetli proje yürütücüsü olarak yıllarca farklı okullara gittik, jürilere katıldık. Ama şu an yoğunluktan dolayı yapamıyoruz. 

CGİ: Kendi adıma, üniversitelerin de geldiği son noktadan sonra, iş hayatında olmak beni çok daha fazla besliyor. Biz yüksek lisans için Bilgi Üniversitesi’ne girerken İstanbul piyasasında olan en iyi mimarlardan proje alacağız diye geldik. Kabul edildik ve bu bizim için çok büyük bir şanstı. Çünkü o dönem iş hayatının içerisinde gerçekten aktif olan mimarlar proje yürütücülüğü yapıyorlardı. Şu an kim yapıyor? Verdiğiniz o emeğin karşılığını alamıyorsunuz çünkü öğrencilerde o istek yok. Bunu küsmek anlamında söylemiyorum; çok içselleştiriyor, çok üstüne gidiyorsunuz çocukların anlatmak öğretmek için ama temel o kadar yok ki…

İİ: Onları da anlayabiliyorum, zor bir dönemden geçiyoruz. Dünya çok farklı. Ben de kendimi baba gibi hissetmeye başladım anlamıyorum çoğu şeyi. Ki ben teknoloji canavarıyımdır. Yanımızdaki genç kuşak, 95 doğumlular, 2000 doğumlular bir şeyden bahsediyorlar, fikrim yok. Öyle bir gündemim de yok ama onlar için çok önemli. 

CGİ: O zaman şu soru geliyor aklımıza: “Mimarlık mesleği ne olacak? Nasıl devam edecek?” Eski kuşakların, ki biz de eski kuşak olacağız bir süre sonra, bizim çocuklarımız mı alıp buradan yürütecek? Çünkü sıfırdan birilerinin gelip bizim geçtiğimiz yollardan geçmesi, bir hayal için 7 sene uğraşması ama aynı zamanda profesyonel iş hayatına girmesi, çabalaması, o süreçlerin hepsini geçmesi... Şu an kimse bunları yapabilecek gibi değil. Ama mimarlık duruyor burada. Çok da geleneksel gidiyor bir yandan. 

Bursa Çekirge Meydanı Mimari, Kentsel Tasarım ve Peyzaj Tasarımı Yarışması,
Üçüncü Ödül

Genç mimarlara ve stajyerlere ofisinizde ne gibi olanaklar sunuyorsunuz? Ekibin gelişimine nasıl katkıda bulunuyorsunuz? İş birliği ve yaratıcı süreçleri desteklemek için ofis içinde hangi yaklaşımları benimsiyorsunuz?

CGİ: Bizim ofisimizde başlayan ekip arkadaşımız A’dan Z’ye kendi tecrübesine göre ve bu tecrübeyi geliştirmeye yönelik her türlü işe girer; her şeyi görür. Ekibimizde şöyle bir şey yok; sadece model yapan, sadece uygulama çizen vs. Herkes bir işe sıfırdan başlıyorsak baştan sona her aşamasını görür ve her aşamasına girer. Biz de burada kendi tecrübelerimizi her detayıyla aktarırız. Yönetimsel, iletişimsel, ‘bir mail nasıl yazılır’a kadar, mimari işlerden, uygulamalardan bahsetmiyorum bile, bu zaten bütün ofislerde olması gereken bir şey; her zaman karşılıklı besleme. Ne biliyorsak anlatırız ne biliyorsak paylaşırız. Günün birinde burada olurlar, olmazlar, başka bir yerde işe girerler; İğdeli Mimarlık’tan maksimum, her şeyi öğrenerek çıkmış olmaları bizim için çok önemli ve değerli. Hiçbir bilgi kendimize saklı tutulmaz burada. 

Son olarak genç meslektaşlarımıza ve mimarlık seçmek isteyen arkadaşlarımıza bir mesajınız/tavsiyeniz var mı?

CGİ: Ben lisedeyken mimarlığı çok istedim. Böyle tutkusu olan, isteği olan bir gence sektörün durumu, ülkenin durumu bahane edilerek “mimarlığı seçme” demek olmaz. Bu noktada şunları söyleyebilirim: Günümüz şartlarında kolay bir meslek değil. Bunun üniversitesini okumak emek ister. İş hayatı da öyle, adım adım gidilir. Bir anda ben mimar oldum denilecek bir durum yoktur. “Gerçekten bu yolları yürüyebilecek, bu psikolojik süreçleri geçebilecek kadar istiyor musun bu mesleği?” bunu sormak lazım.  Buna göre de kendi cevabını bulmasını beklerdim. Çünkü bizim dönemimizde bile çok meşakkatli yollardan geçtik; şu an daha da zor çünkü çok fazla mezun var. Tavsiyem; gerçekten isteyip istemediklerine karar vermeleri.

Yeni mezunlara ya da mimarlık öğrencisi olanlara da gerçekten kendilerini geliştirebilecek nasıl yollar bulabilirler bunları araştırmalarını tavsiye ederim. Yarışmalar olabilir; stajyer olarak ofislere girip kendilerini öğrencilikte de geliştirmeleri olabilir; kendi vizyonlarını geliştirmek adına mimari geziler, yurtdışı gezileri olabilir… Biz İlker’le tanıştığımızdan beri bizim için yurtdışı gezileri turistik gezi olmamıştır hiçbir zaman; mimari gezidir. Fotoğraf makinesiyle, kamerayla saatlerce yürüyerek, bakarak, binalara dokunup severek... Bu bize yıllarca kullanabileceğimiz, yıllar sonrasında da yararını görebileceğimiz bir vizyon kattı. Hâlâ da katıyor. Ve tabii ki okumak. Mimarlık kitapları… Ben öğrenciyken daha birinci sınıftayken Gazi Üniversitesi’nde giderdim kütüphaneden alırdım. Kimse bana bunu söylemedi “git böyle yap” diye. Bu bir sevgiydi, bir keşfetme tutkusuydu. Gerçekten bir öğrenci içinde bu tutkuyu hissediyorsa girmeli bu bölüme. Çünkü dediğim gibi çok fazla mezun var, kaybolup gidilir. 

İİ: Mimarlık uzun bir yol ve bunu bilerek başlamanız lazım. Herhangi bir meslek değil, kolay da değil. Onun dışında tabii ki çok sevdiğimiz ve çok saygı duyduğumuz, bizim kimliğimizi oluşturan bir iş. 

CGİ: Başardıkça yaşadığınız haz da çok yüksek. Sadece projenin kabul edilmesi vs. de değil. Belki krizli bir iletişimde onu çözebilmek bile aslında çok büyük bir mesleki haz. Çünkü mimarlık mesleği sadece bir yapı yapma mesleği değil. İçerisinde inanılmaz süreçler ve iletişim var. Bunların hepsini belli bir dengede tutup başardığınızda sizden mutlusu olmaz mimar olarak.


Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :