Jürinin seçim sürecinin uzaması, organizasyonun ilk ilan edilenden oldukça sapması, çok tartışıldı. Aslında biz burada (YEM), jürinin 150 proje arasında günlerce dönüp dolaşıp, büyük bir sabır, emek ve zaman yatırımıyla didiştiğini, anlamaya ve seçmeye çalıştığına birebir şahit olduk. Süreci uzatan yalnızca katılımın yoğunluğu muydu, yoksa başka nitelikler miydi?
Bir kere Türkiye'deki mimarların cami meselesini çok farklı bir şekilde ele aldıkları kesin. Yani politikacılar gibi düşünmüyorlar. Caminin, uhrevi hayatın içinde, gök kubbede, yaşamla hayatın sadelikleri içinde nasıl olması gerektiğiyle ilgili düşünceleri var. Bu yarışmanın en büyük özelliklerinden biri, jürinin çok özgün bir şartname yazmış olmasıydı. İlk yola başta klasik üsluplar, ritüel, Diyanet İşleri'nin istekleri gibi bir altlıkla yola çıkılmıştı. Fakat Jüri şartnameyi buyurgan bir metin yerine, yarışmacıların parseli daha özgür yorumlayabilecekleri bir hale çevirdi.
Öyleyse çok büyük bir çeşitlilikle karşılaşmış olmalısınız.
Tabi ki. O çeşitliliğin içinde şöyle bir boyut da var; Doğan Tekeli gibi bir asli jüri üyesi, Doğan Hasol gibi bir danışman jüri üyesi ve yılların tecrübesine sahip insanların konuya yaklaşımı, bakışı söz konusu… Zaten buradaki mesele sadece "bu iş nedir, nasıldır"dan ziyade, mimarlık sorunlarıyla ilgili bir bütün içinde ne olduğuydu. Yani tartışmanın genel cevabı bu olmalı… Ama Türkiye'de politik olarak çok gündemde olan cami meselesine ışık tutmak anlamında da önemliydi. Geçen gün bir mimar arkadaşlarımızın gazetede çıkan bir röportajını okudum. İlçe Müftüsü, İstanbul Müftüsü ve Diyanet İşler Başkanı, yaptığı camiyi o kadar saygıyla karşılıyorlar ki bir an önce gelip bu camide namaz kılalım diye bakıyorlar. Şimdi bu mahalle camisine, mahalleli ne der gibi bir telaşla yaklaşırsanız, ortaya farklı şeyler çıkar. Jüri o anlamda kılı kırk yardı. Sonuçta da doğru bir proje seçildiğine inanıyorum. Zaten oybirliğiyle seçildi biliyorsunuz.
Dolayısıyla genele bakıldığında başvurunun sadece sayısı değil, çeşitliliği, konunun beraberinde getirdiği bazı mimari ve toplumsal hassasiyetler rol aldı.
Buradaki esas fark, ritüellere nasıl bakılması gerektiği konusunda ezber bozmaktı bence. Ayet-el Kürsi tavan göbeğinde böyle mi olmalı veya cihar yar-i güzin (4 halife) levhaları fil ayaklarında böyle mi olmalı. Minberin üstünde kelime-i tevhit yazısı nasıl olmalı, mihrap ve minber ilişkisi nasıl olmalı, ışık nereden gelmeli, mihrap nasıl dönmeli? Tabi bir de mahallenin esas sorunu olan, camiye destek birimlerinin akıllıca çözülmesi ana kriterlerden biriydi. Otopark meselesi de önceliklerdendi. Yani bir taraftan otopark düşünürken, bir taraftan çok aydın ve hoş mekanlar, destek birimleri düşünürken, caminin de bu anlamda modern ve çağdaş olması gerektiğini düşünmek lazımdı. Bu anlamda da doğru bir proje seçtiğimizi düşünüyorum.
Her bir mekanı yaşamaya çalıştığınızı söyleyebiliriz. Yarışma sonuçları açıklandıktan sonra, mimarlık camiasının yarışmalara eğilen web sitesi "kolokyum.com", okuyucularına bir çağrıda bulunarak, "ödül alamayan katılımcılara kendi teşvik ödülümüzü veriyoruz" dediler. Böyle bir teşvik ödülü verilmesine neden ihtiyaç duyulmuş olabilir acaba?
Herkesin iyi şeylere ödül vermesi insanları cesaretlendirir, renklendirir diye bakarım, arkasında bir art düşünce yoksa… Kolokyumu mitolojiden günümüze sadece mimarların devam ettirdiğini biliyorum. Yanılmıyorsam, mitolojik hikayelerdeki meclislerde, görüşmelerin tamamı için kullanılıyor. Bu anlamda düzeyli bir tartışmayla, insanların yaptıklarını anlatıp, gelecekte tekrar hata yapmamaları ve diğer yarışmalara daha bilinçli, daha bilgili hazırlanmaları anlamında önem taşıyor.
"Şişli Belediyesi dönüşümü kamusal alandan başlatarak önemli bir başarı kaydetti"
Bu yarışmanın kolokyumunda da bazı hararetli tartışmalara tanık olduk. Zaten yarışma kurumu her zaman belli bir miktar spekülasyonu, provokasyonu beraberinde getiriyor. Ama Doğan Tekeli şöyle ilginç bir şey söyledi: "Bütün bu anlaşmazlıklar mesleğin doğasındandır. Aslında diğer yarışmalara kıyasla seçilen projelere yönelik daha bir mutabık kalınan, bu seçimi daha onayan, onunla mutabık olan bir kitle gözlemledim". Bu anlamda sizin seçimlerinizin değerlendirilmesi konusunda neler hissediyor ve düşünüyorsunuz?
Kolokyum, adı üzerinde, bir tartışma ortamı… Eskilerin deyimiyle, kimse yoğurdum ekşi demeyecektir. Ama yoğurtla mimarlık farklı şeyler. Kolokyumda da konuşulduğu gibi, önce işin bilgi yanı, sonra etik yanı, daha sonra da estetik yanıyla doğru olması gerekiyor. Mimarlığı bu söylediğim kurallar çerçevesinde ele alacak olursanız, o zaman çok doğru, çok düzgün, çok onurlu şeyler yapmanız gerekiyor. "Kentlerinizi gösterin, size yaşam kalitenizi söyleyeyim" diye bir söz vardır. Paris'te bir resim çektirdiğinizde, üstünüz başınız yırtık olsa bile, yaşam kalitesinin ne kadar farklı olduğunu gösterirsiniz. Ama İstanbul'da çok şık bir kıyafetle Sefaköy'de resim çektirirseniz farklı görünürsünüz. Onun için bence tek yapı ölçeğinde de olsa, yapılar insanlara yaşam değeri katıyorlar. Ben de bu yarışmayı öyle görüyorum. Yaşama da bir değer katıyor. Herkes fırsat yaratmaktan, dönüştürmekten bahsediyor. Esasında bunlar hoş terimler değil. Ama Şişli Belediyesi bence belediye başkanının kimliğiyle de birlikte çok farklı bir şey yaparak, dönüşümü kamusal alanlarda başlatıyor. Yani okul binası, kültür merkezi ve toplanma/ibadet alanı olan camide başlatıyor. Bu anlamda çok önemli yoksa, dönüştürüyoruz deyip son derece kötü TOKİ apartmanları yapmak değil. Dönüştürmek, kente yaşam değerleri katmaktır.