Geçtiğimiz Mayıs'ta düzenlenen Design Scene hem az önce bahsettiğiniz yapıcı olma durumunun bir örneği, hem de üniversitede soluduğunuz disiplinlerarası havanın bir yansıması diye düşünüyorum.
OH: Doğrudur, orada biraz da kendi çerçevemizin dışına çıkma kaygısı ve isteği vardı. Her gün oturup proje çiziyoruz, şantiyeye gidiyoruz, o bizim günlük rutinimiz. Design Scene'de mimar kimliğimizin dışında, tasarımcı kimliğimizle yer alalım istedik ve diğer üç arkadaşımızla beraber bu çalışmayı yaptık. Bu büyük bir göle atılan bir damla. En azından kendi katkımızı yapmış olduk. Hem basının hem de gelen ziyaretçilerin geri dönüşleri olumlu oldu.
Sergiyi belli atölyelerle de desteklemiştiniz.
OH: Atölyelerin ortamı çok keyifliydi. Cezayir zaten sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir mekan. Bu etkinliğin içinde yer almaktan ve onu düzenlemiş olmaktan büyük keyif aldım. Önümüzdeki dönemde de bunu sürdürmeyi düşünüyoruz.
Yine ilkbaharda mı yapacaksınız?
OH: Design Scene'in yönetimi ve planlamasını Alexandra (Hegarty) yapıyor. Dolayısıyla bu onun vereceği bir karar olacak. Yeri gelmişken ofisin strüktüründen de bahsedeyim. Biz hiyerarşik yapıda, piramit düzeninde çalışan bir ofis değiliz. Hepimizin hakim olduğu konular var ve bu konularda herkese gerçek anlamda özgürlük tanıyoruz. Alexandra bize halkla ilişkiler, tanıtım ve iletişim konularında yardımcı oluyor. Geçmişte yaratıcı sektörde bu işi yapmış olduğu için bu alanda deneyimli. Dolayısıyla onun geliştirdiği strateji doğrultusunda ilerliyoruz. Yapılan çalışmanın bize çok ciddi katkısı olduğunu düşünüyorum. Bir de açıkçası tanıdıklar aracılığıyla networking yapmaktansa, ciddi bir fırsat yaratıp kendimizi tanıtmak bana daha samimi ve efektif geliyor. Design Scene o anlamda da iyi bir çalışma oldu. Bu sayede bir sürü insan Atelier 187'yi tanıdı. Stratejik anlamda zaten başarılı olduğunu düşünüyorum ama kişisel anlamda da bize çok iyi geldi.
Müşteri, networking'le sağlanabilecek bir şey ama yeni mezun mimarların piyasadaki ofisleri tanımasını sağlayan tam da böyle etkinlikler...
FB: Design Scene'in görsel anlamda da etkisi oldu. Bir firmayı ya da ofisi okuyarak tanımak başka. Böyle bir etkinlikten sonra ise aklınızda daha iyi kalıyor. Artık attığımız her adım takip edilecek (gülüyor).
OH: Söylediğiniz çok doğru. Bir de kendi yaptığınız networking'in dönüşü farklı bir sektörden olur, bunun geri dönüşü bambaşka...
FB: Fotoğraf, heykel, moda, mimari bir arada daha ilgi çekici oldu.
OH: Zaten bu tematik olarak sürdüreceğimiz bir konu. Yenisi yapılırsa yine farklı disiplinlerden katılımcılar olacak. Biz bile bu sefer farklı bir alanda katılabiliriz. Senede bir düzenleyeceksek her sene yeni bir mobilya koleksiyonu çıkaracağız gibi bir düşüncemiz yok. Belki bir enstalasyon yaparız. Kendi rolümüzü de her seferinde yeniden tanımlıyor olacağız. Tasarımcılar değişecektir, mekan değişebilir.
Aslında mekanın kendisi de etkinlik sonrası değişti. Cezayir restoran için yaptığınız yenileme çalışmasından bahsedebilir misiniz?
OH: Cezayir aslında ofis mekanımızdaki keyifli komşuluk ilişkisinin bir devamı. Toplantı odaları katı, giriş katı ve bahçe katı Kavala ailesinin işlettiği mekanlar. İKSV, İletişim Yayınları gibi kültür odaklı kurumların etkinliklerini bünyesinde barındırmış bir yer Cezayir. 2008'den beri mekanı elden geçirmekle ilgili görüşmelerimiz oluyordu. Sonunda bu seneye denk geldi. İşletme Tamirane ekibine geçti fakat yine Cezayir olarak kalıyor. Dolayısıyla çözüm ortaklığı gibi bir durum oluştu. Biz de bunun mimari kanadında yer aldık. Süreç olarak çok zor bir çalışmaydı çünkü başlangıç bütçesine göre ciddi kısıtlamalar oldu. Mekan Temmuz ortasında kapandığı için projeyi kısa bir sürede toparladık. Bunlar da mesleğin bir parçası. Sonuçta düzgün bir şekilde tamamlandı, onlar da etkinliklerine başladılar.
Hatta 14. İstanbul Bienali'nin mekanları arasında yer alıyor.
OH: Evet, hareketli ve güzel bir Eylül ayı bekliyor onları. Tamirane ekibinin, Kavala'ların oraya getirdiği kültürel yoğunlukla beraber başarılı olacağından eminim.
Şu anda mekana gittiğimizde fark edeceğimiz temel müdahale ne oldu?
OH: Cezayir gibi binalar istisnai yerler olduğu için ağır bir müdahale yapmak çok doğru değil. Aslında binanın kendi özelliklerini biraz daha iyi bir şekilde ön plana çıkartmaya çalıştık. Projenin temel yaklaşımı buydu. Projesel anlamda biraz daha sentetize oldu diyebilirim. Üst katın (giriş katı) işlevi daha belirli hale getirildi. Bahçedeki barın boyutu, dokusu yeniden elden geçti. Botanikle ilgili birkaç çalışma yapıldı, yeşili artırıldı. Birtakım noktasal renk değişiklikleriyle algı tamamen farklı işliyor. Dolayısıyla bunlarla ilgilendik. Aydınlatmayla ilgili bir çalışmamız oldu. Akustik iyileştirmelerde bulunduk. Altyapı anlamında başka sıkıntılı yerler vardı.
FB: Maliyet ve zaman sıkıntısından ötürü söküp yeniden yapma gibi bir fırsatımız olamadı.
OH: Bu nedenle kapsam olarak biraz daralttığımız bir projeydi. Buna karşılık iyi bir sonuç çıktı. Cezayir her zaman keyifli bir yerdi, bundan sonra daha canlı ve keyifli bir yer olacağını düşünüyorum.
FB: Giriş katında kullanılmayan mekanlar vardı. Orası şimdi kafe alanı olarak kullanılacak. Bu da mekana bayağı hareket getirecektir. Şu anda giriş katındaki üç oda da kullanılıyor.