Kısa bir süre önce, Güzel Sanatlar Akademisi’nin “mimar hoca” kuşağının son temsilcilerinden Ali Muslubaş’ı yitirdik. 1939 doğumlu olan Muslubaş, orta öğrenimini tamamladığı Robert Kolej’in ardından 1960’ta Akademi’ye girmiş, 1965’te mezun olmuş; aynı yıl “asistan” olarak akademik kariyere başlamış. 1970’li yıllarda, askerlik yükümlülüğünün ardından Akademi dışında kalmayı yeğlemiş, ancak birkaç yıl sonra yeniden okula dönerek akademik kariyeri sürdürmüş. Üniversiteleşme öncesi Akademi’nin, eğitimi uygulamadan soyutlamayan bir geleneğe sahip olduğunu biliyoruz. 1969’da Ali Muslubaş da, yine okulun hocaları arasında yer alan Utarit İzgi ve Mustafa Demirkan’la birlikte ilk mimarlık bürosunu açıyor. Bu büroyu, aynı ekibin, mobilya tasarımına odaklanmak üzere kurduğu Armo izliyor. Özellikle Utarit İzgi’nin mobilya tasarımlarıyla öne çıkan Armo, Maçka Taşlık’ta, mimarlık ve sanat çevrelerinde ünlenen bir büro mekânında yer alıyor. Bu mekân, 1978’den başlayarak, Ali Muslubaş’ın öncülüğünde bir dizi sergiye sahne oluyor. Devrim Erbil, Gül Derman, Neşet Günal, Özdemir Altan sergileri hep bu mekânda gerçekleşiyor. Armo’nun etkinliği 1984’e dek sürüyor, bu tarihte Ali Muslubaş, Sasnuhi Muşlıyan’la birlikte As İmar’ı kuruyor ve mimarlık etkinliğini son yıllarına dek Muşlıyan’la birlikte sürdürüyor.
Ali Muslubaş’ın mimari üretimi –diğer Akademi hocalarıyla birlikte– ayrıntılı çalışmaların konusu olmalı. Sayısı yüzün üzerine çıkan mimarlık okullarının mimarlık tarihi bölümlerinde hangi “önemli” çalışmaların yapıldığı meçhul; umarım bir gün, bu çalışmalar arasına, Türkiye’nin “gölgede kalmış” mimarları üzerine yapılacak monografiler de girer. Benim bu yazıda üzerinde durmak istediğim ise Muslubaş’ın başka bir yönü: İlkgençlik yıllarına dek uzanan ve hep amatörlük düzeyinde kalmış yayıncılık tutkusu.
Muslubaş’ın yayıncılık hevesi Robert Kolej’deki öğrencilik yıllarına dek uzanıyor. Lisede, yakın arkadaşı İsmail Cem’le birlikte, Echo adında teksirle çoğaltılan bir gazete çıkarıyorlar. Bu tutku daha sonra İsmail Cem’in profesyonel uğraşlarından biri oluyor, Ali Muslubaş ise kendi mesleği ile birleştirerek bu gençlik hevesini amatör bir “mimarlık ve sanat yayıncılığı” tutkusuna dönüştürüyor. Bu amaçla 1982’de, Ataman Demir, Işıl Muslubaş, Sasnuhi Muşlıyan ve Yaşar Karalı ile birlikte Yay Yayıncılık’ı kuruyor. 1985’te Ataman Demir ve Işıl Muslubaş hisselerini devrediyorlar. 2008’de –bu tarihe dek yayınlarda etkin bir rol almış olan– Sasnuhi Muşlıyan şirketten ayrılıyor, ne ki baştan beri tüm yayınevini tek belirleyici olarak yönetmiş olan Ali Muslubaş, 2017’ye dek yayın etkinliğini sürdürüyor.
Ali Muslubaş’ın yayıncılığı –daha önce de belirttiğim gibi– tüm boyutlarıyla amatör bir uğraş. Hep yakınında bulunan Sasnuhi Muşlıyan, Muslubaş’ın, yayınevinin misyonunu “kimsenin basmayacağı mimarlık ve sanat kitaplarını basmak” olarak tanımladığını söylüyor. Yayımlanmış kitaplara bakıldığında, bu ana ilkeyi hep sürdürdüğü görülüyor. Yayınevinin amatörlüğü, gerçekleşen yayın sayısında da ortaya çıkıyor: 1982’den yayınevinin kapandığı 2017’ye dek –yani 35 yılda– basılan kitaplar 10’u bile bulmuyor! Ama her biri için büyük bir emek verildiği açık; üstelik kurumlaşmış bir yayınevi organizasyonu olmadığı için bu emeğin katlanarak büyümüş olduğu da kuşkusuz… Yine bir amatörlük göstergesi olarak, kitapların ortak bir yayınevi kimliği taşımadığı, ayrıca tematik bir çeşitliliğin görüldüğü söylenebilir. Yayınların tek bir ortaklığı var, müelliflerinin tümü Akademili hocalardan oluşuyor. Aslında bu da bir Akademi geleneği: Aynı okulda öğretim üyesi olan yazarlar ve yayıncı, okul dışı etkinlik işbirliğini kitap yayınında da sürdürüyorlar.
Yay Yayıncılık’ın kurulur kurulmaz ilk işi, Orhan Şahinler ve Fehmi Kızıl’ın, ilk basımı 1975’te İDGSA tarafından yapılan Mimarlıkta Teknik Resim adlı çalışmalarının geliştirilmiş olarak yayımlanması oluyor. Bu ilk kitap, Ali Muslubaş’ın eğitime yönelik temel kitaplara öncelik tanıyacağının da bir göstergesi. Kitabın, bugün hâlâ tazeliğini koruyan içeriği, temel çizim gereçlerinden tasarı geometri ve perspektif bilgisine, 1/5000’den 1/5’e farklı ölçeklerdeki proje çizimlerinden yapı detay bilgilerine, merdiven çözümlerinden temel hafriyat planına uzanıyor. Bu içerik hem mimarlık temel eğitimi için yol gösterici bir kılavuz niteliği taşıyor, hem de Akademi’de bugün hâlâ süren bir eğitim geleneğinin ipuçlarını veriyor. Kitabın taşıdığı önem, 1982’deki basımın ardından, 1990 ve 1997’de daha da geliştirilmiş yeni basımların yapılmasına yol açıyor.
1983’te, Ali Muslubaş yine temel bir kitabı mimarlık eğitimine kazandırıyor: ilk mimarlık bürosunu birlikte kurdukları Utarit İzgi’nin Pencere başlıklı iki ciltten oluşan kitabı. Bir ince yapı ustası olan İzgi’nin kitabının da ilk basımı 1975’te İDGSA tarafından gerçekleştirilmiş, kitap kısa süre içinde alanının bir klasiği olarak literatürdeki yerini kazanmıştı. Kitabın ilk cildi, mimarlık tarihi yazımının tek bir yapı öğesi üzerinden nasıl ele alınabileceğini gösteren yetkin bir örnektir.
1984’te yayınevi, bu kez bir albüm yayımlıyor. Yine Akademi hocalarından Neşet Günal’ın 28 desenini içeren bir albüm. Desenlerin feuille volante’lar üzerinde yer aldığı albümde, Beral Madra’nın Neşet Günal üzerine yazdığı bir metine de yer verilmiş. Türk ressamları üzerine özenli yayınların henüz ortaya çıkmadığı bir dönemde, Neşet Günal albümü, titiz basımıyla dikkati çeken bir yayın etkinliği oluyor. O yıllarda, albümdeki desenlerin kimi galeriler tarafından çerçevelenerek satılması da bunun bir göstergesi.
Neşet Günal’ın 28 Desen albümünden.
Güzel Sanatlar Akademisi’nin söylence olmuş hocaları ve bu hocaların söylence yaratmış çalışmaları hep var olmuştur. Bunlar arasında Muhlis Türkmen’i en başlarda sayabiliriz. Türkmen’in mimari çalışmaları bir yana, desenlerinin yetkinliği her Akademilinin bildiği bir özelliğidir. Muslubaş da, hiç kuşkusuz büyük bir hayranlık duyduğu bu desenleri kitaplaştırmak ister ve Muhlis Türkmen’e bu dileğini iletir. Sonuç, Yay Yayıncılık’ın 1985 tarihli yayını olacaktır: İstanbul ve Tarihi Evler. 214 sayfalık albüm, Muhlis Türkmen’in yüzlerce mimari desenini içerir. Kitap, Behçet Necatigil’den Orhan Veli’ye, Bedri Rahmi’ye uzanan şairlerin dizeleri ve Cevat Çapan’ın bunları İngilizceye aktardığı çevirilerle bütünlenir.
Muhlis Türkmen’in İstanbul ve Tarihi Evleri albümünden.
Ali Muslubaş, 1985’te, her yıl bir kitaba yer verdiği yayın etkinliğini, bu kez oldukça uzun sürecek bir çalışmaya yöneltir ve kendi doktora çalışmasını geliştirerek, Sultanahmet çevresinin tarihsel topografyasını ele alan bir kitap yayımlamaya karar verir. Hazırlık süreci 20 yılı aşan kitap 2007’de basılır. Her ne kadar kitabın adı Sultanahmet Tarihi Alanı Araştırması olsa da, bölgenin arkeolojisine yönelik yeni bilgiler sunan bir araştırma değil, eldeki bilgileri kartografik bir bütüne ulaştırmayı hedefleyen bir sentez denemesi söz konusudur. İstanbul’un Bizans dönemi tarihsel topografyasıyla uğraşan araştırmacıların, kentin bugününü yansıtan bir haritaya işlemeye kolayca cesaret edemeyeceği veriler, uzmanlık alanının dışında konumlanmanın verdiği rahatlıkla, mimarların sürekli kullandığı “hali hazır” haritaya işlenir. İstanbul’un tarihsel topografyası üzerine hâlâ aşılamamış bir çalışma yapmış olan Wolfgang Müller-Wiener’in de Muslubaş’ın çalışmasına büyük bir katkı yaptığı anlaşılıyor. Semavi Eyice, kitaba yazdığı önsözde, çalışmanın, “bu bölgenin şehircilik açısından planlanmasında o bölgenin tarih içindeki durumunu ortaya koyma işlemini” yerine getirdiğini söyler. Nitekim, Ali Muslubaş da kitaba bu hedefi işaret eden bir alt başlık koymuştur: Çevre Düzenlenmesi Öncesi İnceleme ve Metod Önerisi. Bu bağlamda kitabın ekinde 1/5000, 1/2000 ve 1/1000 haritalar yer alır. Kartografik sentezi ortaya koyan ve Sasnuhi Muşlıyan’ın geleneksel yöntemle çizdiği bu haritalar, çalışmanın en önemli kesimini oluşturur. Muşlıyan’ın üstesinden geldiği çalışma titanesque bir boyuttadır. Ne var ki, Muslubaş’ın, haritaların her birini tek bir kağıt tabakası üzerine basma isteğinin, haritaların basımında sorunlar yarattığı görülüyor; orijinal çizimlerdeki titizliğin basıma yansımamış olması bu yüzden olsa gerek. Bu kitaba değer katan bir başka boyut ise Ersin Alok’un fotoğrafları.
Ali Muslubaş’ın Sultanahmet Tarihi Alanı Araştırması’ndan 1/2000 harita.
Muslubaş, Sultanahmet araştırmaları sırasında rastladığı, Mehmed Raif Bey’in 1916-1917 tarihli Sultanahmed Parkı ve Âsâr-ı Atîkası başlıklı kitabını da yayın programına alır ve özgün nüshanın tıpkı basımıyla birlikte 2010’da yayımlar. Metnin Latin harflerine aktarılmasına Ali Muslubaş’ın babası Mustafa Şevket Muslubaş başlamış, transkripsiyonu tamamlayan Türkolog Mustafa Küçük olmuştur.
2012’de Orhan Şahinler’in bir kitabı daha Yay Yayıncılık’ın programı içinde yer alacaktır: Orta İtalya’nın Ortaçağ Kentleri. Kitapta belirtilmemiş olsa da, aslında Şahinler, 1964’te Güzel Sanatlar Akademisi’nin yayını olarak basılmış olan Merkezî İtalyada Ortaçağ Şehirlerinin Meydanlarına ve Çevre Mahallelerine Ait Etüt başlıklı çalışmasını geliştirmiş, ayrıca metin İtalyancaya çevrilerek kitap çift dilli basılmıştır. Bu kitapta bir ayrıntı, bir kez daha Yay Yayıncılık’ın amatörlüğünü belgeliyor: Kapakta Orhan Şahinler adına “Prof.” ünvanı eşlik ediyor. Bu uygulama bir yandan yayıncılıktaki amatörlüğü gösterirken, bir yandan da geç bir tarihte ünvan kazanan Akademi hocalarının ünvanlarına verdikleri önemi ifade ediyor. Hiç kuşkusuz, belirli bir “kitap kültürü”ne sahip olan Ali Muslubaş’ın, bir başlıkta ünvanın yerinin olmadığını bilmemesine olanak yok. Ama sonuçta yapılan amatörce bir iş ve belli ki, hocaların bu konudaki duyarlıkları Muslubaş için çok daha önemli.1
Orhan Şahinler’in Orta İtalya’nın Ortaçağ Kentleri’nden San Gimignano, Cisterna ve Duomo Meydanları.
2014’te yayımlanan Hamdi Şensoy monografisi, Yay Yayıncılık’ın en önemli çalışmalarından biri. Kitap, Hamdi Şensoy’u mimarlık tarihimiz içinde konumlandıran bir değerlendirme metninden yoksun olsa da, Şensoy’un mimari çalışmalarının neredeyse eksiksiz bir dökümünü sunuyor. Bir değerlendirme metninin olmaması, Akademi geleneğinin zayıf yönünü de gözler önüne seriyor: praxis’in taşıdığı anlamlı ağırlığa karşın kurama hiç yer vermemiş/vermeyen bir eğitim geleneği…
Hamdi Şensoy’un Proje ve Uygulamalar’ından El-Al İsrail Havayolları Bürosu.
Görüldüğü gibi, Ali Muslubaş silinmeyecek bir iz bırakarak aramızdan ayrıldı. Lise yıllarında bir hevesle başlayan amatör bir tutku sayesinde, kısıtlı sayıda da olsa, hem Akademi geleneğini belgeleyen, hem de geleceğin tarih yazıcılarına malzeme sunan bir yayın etkinliği Muslubaş’ın anısını hep ayakta tutacak. Mimari üretimin zamana karşı son derece dayanıksız olduğu bir ülkede, mimarlığı konu alan, ancak zamana direnen bir üretim… Belki Muslubaş’ın ayrımsadığı da buydu…
1. “Prof.” ünvanının kapakta yer alması 2014’te yayımlanan Hamdi Şensoy monografisinde de görülecektir. Gerçi benzer bir uygulama Utarit İzgi’nin Pencere’sinde de vardı ama o kitabın tam bir “akademik” yayın olması durumu yumuşatıyordu.