Gelecek, Kent, Mekan...

Hazel ALKIM / 31 Ağustos 2007
İnsan varolduğu an mekanı tanımlamaya başlamıştır. Kendini ortaya koymanın, kimliğinin, ait olma ihtiyacının vurgulanmasının en çarpıcı göstergesi mekan olmuştur. Kendini şekillendirdiği, dünden bugüne getirdiği ve yarına ulaşmayı sağladığı yer. Bugüne gelindiğinde mekan insanın geleceği tasarladığı, okuduğu, görselleştirdiği ve hatta kurgulayıp yok ettiği bir araçtır. Üstelik bu aracın somut olması da gerekmemektedir. Sanal mekanlar yeni sosyal kurallar ve sınırsız hayal gücüyle coğrafi sınır ve kodların akışkanlaşıp birbirine girdiği, saydamlaşıp bütünleştiği yeni ahlak sistemlerinin ve yaşam tarzlarının canlandırıldığı gelecek kentlerine dönüşüyor. Mekan artık kenttir, mega kentlerdir. Geleceğin tarihi, hayali şehirlerin acı tarihi gibi refah, mutluluk ve kültürün değil aşılmaz sorunların paylaşıldığı dev kentlerde insanlığın kaybedildiği, doğadan kopulan ve diğerinden hatta tüm dış dünyadan ayrışan dev hapishaneler olacak. Fotoğrafın bir daha asla dönülemeyecek geçmişi dondurması gibi sinema da asla yetişilemeyecek geleceğin mekanlarını, bu izole, yalnız kentleri anlatıyor. Tıpkı Aeon Flux filminin baş kahramanı Bregna kenti gibi. Karyn Kusama' nın yönettiği 2005 yılı yapımı filmde mükemmel hayat yalanın ardındaki acı gerçekler anlatıyor. Konusu 2415 yılında geçen 'Aeon Flux', uzak geleceğe ilişkin son derece çarpıcı bir öngörü niteliğinde. Erdem, adalet, estetik olgularının yapılaşmış çevre ve yaratılan steril ve alınan değer referanslarıyla tasarlanmış mekanlarla oluşturulduğu sahte kent, çevrelendiği yıkılmaz sonsuz duvarlarla ötekini dışlamış ve ulaşılmazlığını sorgulamaksızın mutlak kıldığını sanmıştır. Titiz sanat yönetimi kentten, giysilere, objelerden, enstrümanların tasarımına kadar geleceğin sahte cennetinin kırılgan ruhunu hissettiriyor. İnşa edilmiş duvarlar ise kenti dünyadan değil halkının özgürlüğünü ruhlarından koparmıştır aslında. Mükemmel toplumun silinmiş hafızalarının ve sorgulamayan boyun eğişlerinin ödülünü parlak, zengin, ihtişamlı binalarla, eşsiz, çeşitli ama sahte parklarla, düzenli trafiğin sorunsuz işlediği, erişilebilirliği yüksek yollarla donatılmış mekanlardır. Fakat bu ödül giderek zaman aşımına uğrayıp etkisini kaybetmekte bu sahte kent tüm ışıltısına rağmen özgürlük içgüdüsünün kıpırtılarına karşı koyamamaktadır. Aslında insanların aklından geleceğin mekanlarının vahşi fütüristik ve amansız kentler olacağı geçmektedir. Hızla değişen dünya, altüst olan değer yargılarıyla yaklaşan gelecekte özgürlüğün, insan haklarının, barışın, hoşgörünün yaşanamayacağının ve belki de teknolojik bir ortaçağa dönüleceğinin sinyallerini veriyor. Bu ortaçağ dünyasının mekanları da kendini korumak uğruna içine dönmek zorunda kalan steril surlarla çevrili yalıtılmış ve kendi kurallarıyla yönetilen kentler mi olacak? Yoksa bunlar insanların özgür iradesinin şimdiden ele geçirilmesi sonucu hayal güçlerine vurulmuş bir simülasyon gelecek mi? Sözde karşı konulamaz bir düzene çaresizce boyun eğilmesi gerektiği sanal mekanlarla mı haber veriliyor insanlara? İnsan bilimsel gelişmişliğini ruhsal boyuta yansıtıp istediği mekanlarda yaşama hakkını hissedebilecek mi? Kurgulanmış olana karşı alınacak tavır gerçek mekanları şekillendirecek.
İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :