Haliç Kongre Merkezi’nde 29 Mayıs 2010 Cumartesi günü oldukça faydalı bir atölye çalışması gerçekleştirildi. Özürlüler Kongresi kapsamında Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen “Southern Polytechnic” Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Mine Haşhaş Değertekin’in yönetiminde 30 kadar katılımcı, herkes için tasarım anlayışının gerekliliğini, kendilerini tasarımın engellediği kişiler yerine koyarak deneyimledi.
Haliç Kongre Merkezi'nde 29 Mayıs 2010 Cumartesi günü oldukça faydalı bir atölye çalışması gerçekleştirildi. Özürlüler Kongresi kapsamında Amerika Birleşik Devletleri'nden gelen "Southern Polytechnic" Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Mine Haşhaş Değertekin'in yönetiminde 30 kadar katılımcı, herkes için tasarım anlayışının gerekliliğini, kendilerini tasarımın engellediği kişiler yerine koyarak deneyimledi. Önce ikiye ayrılan grup kısa bir eğitim aldı. Bu eğitim, biri görme engelli diğeri bedensel engelli bireyin günlük yaşam tecrübelerini içeriyordu. Bir grup Çiler Hanımdan beyaz baston kullanımını öğrenirken diğer grup da tekerlekli sandalyeyi hareket ettirmeyi, yönlendirmeyi ve Murat Beyin günlük hayata dair tecrübelerini öğreniyordu. Katılımcıların her iki gruba ait deneyim edinmesi için daha sonra ekipler değiştirildi.
Mine Hanım, iki güzergah belirlemişti katılımcılar için. Önce kent içinde sıradan bir yaya yolu veya sokak düşünürken sonra bunun katılımcılara zor anlar yaşatacağını görerek vazgeçtiğini ifade etti. Tasarım engelleri kısmen minimize olmuş olan kongre merkezinde kalmakla yetinildiğini söyledi. Ancak bu görece az engel bile biz katılımcılara zor anlar yaşattı. Beyaz bastonunu alan, gözlerini bantla kapatan katılımcı kendisinden istenen güzergahı tamamlamak için yola çıktı. Ben döner kapıdan geçemedim bir türlü. Sonunda yardım aldım ve yönlendirmeler ile kapıdan içeri girebildim. Kaldırım üzerine haksız çıkan sandalye, masa, dondurma dolabı, ilan panosu, park edilmeyi engellemek için konulan babalar gibi geçişi engelleyen, yaya kaldırımını işgal eden elemanlardan nasıl sıkıntı çektiklerini güzergaha konulmuş olan objelere takılarak ve çarparak gayet iyi anladım. Bir görme engellinin yön bulmasına yardımcı olacak kılavuz çizgilerin gerekliliğine inandım çünkü sık sık güzergahı takip edemeyip, yönümü bulamadım. Sözlü uyarılar olmasa belki de bitiş noktasına varamayacaktım.
Tekerlekli sandalye deneyimim de benzer geçti. Hiç alışık olmadığım için kollarım daha en başında zorlandı. Sandalyeye yön vermek işi dahi zemin malzemesine bağlı olarak artan ya da azalan düzeyde kol gücü gerektiriyor. Kongre merkezinin cilalı granit kaplamaları tekerlekli sandalye ile ilerlerken sorun yaratmadı ama normalde eğri büğrü sokaklarımızı, fırlayan kaplamaları, çukurları ve Arnavut kaldırımları düşününce bu işin zorluğu ortada. Kapıyı açıp girmek de hayli zor oldu. Kapının kolunu mu tutsam yoksa kapıyı mı itsem (bunu sözcüklerle anlatmak çok zor çünkü kapı büyük camlı ve ağır bir kapıydı) bilemedim. Gelelim rampalara! Eğimi % 12 olan rampadan pek çok katılımcı çıkamadı. Ben rampayı çıkabileceğimi zannederek biraz uzaktan süratle gelerek yoluma devam etmek istedim, ama daha tekerlek bir tur yapamadan geri kaydım. Sonra başka bir yol bulmam gerektiğine inanarak, bu kez bir elimle tek taraftaki trabzandan tutunmayı, diğer elimle sandalyeyi kontrol etmeye çalıştım ama sandalye tahminimin çok üstünde bir ağırlığa ulaşmıştı. Bu da olmadı. Üçüncü bir yönetim olarak, çift elimle tekerlekleri döndürmeye çalışmam da yetmedi, en çok tekerleği bir tur kadar çevirebildim. Ardından bir balon gibi sönen gücüm nedeniyle sağa sola çarparak kendimi yine başlangıç noktasında buldum. 3-4 kez daha denedim ama durum değişmedi. Sonuçta, bitiş noktasına varamayacağıma kanaat getirerek sandalyeden kalktım.
Biz katılımcılar her iki gruptaki çalışmaları bitirince bu kez deneyimlerimizi paylaşmak için Mine Hanımın önderliğinde toplandık. Çoğu katılımcının ve benim de hissettiğim duygu "korku"ydu. Başımıza bir iş gelmeyeceğini bilmemize rağmen bu güzergahta gerek bastonla gerek tekerlekli sandalye ile ilerlerken çoğumuz korktuk. Keyifsiz ve güvensiz ilerlemek hepimizi gerginleştirdi. Sonuçta gözümüzü açacağımızı, ayağa kalkacağımızı bilmemize rağmen bir an ya bu şansımız olmasaydı diye düşünmeden edemedik.
Bu deneyimlerimiz tüm katılımcılar için çok değerli. Çünkü gazetelerden, kitaplardan okumakla veya birinden dinlemekle aynı şey değil. Yaşamak, bizzat kendinizin hissetmesi bambaşka. Bizler birey olarak toplumdaki görevlerimiz her ne olursa olsun evrensel tasarımın gerekliliğini ve tasarım nedeniyle hayatları cehenneme dönen çok sayıda engelliyi daha iyi anladık. Aramızda öğretim üyeleri, mimarlar, öğrenciler, halktan kişiler vardı. Hepimizin ortak görüşü ise gelecekte de bu tecrübelerimizi hayata geçirmek ve bu deneyimlerimizi çevremizle paylaşmak oldu. Ben de bu yazıyı bu nedenle yazdım. Tasarımın engellediği bireyleri anlamak, onlara yardımcı olmak için bir kaç dakika düşünelim diye yazdım. Mesleğimiz her ne olursa olsun öncelikle toplumun bilinçlenmesi ve bilgilenmesine inandığım için yazdım.
Emeği geçen herkese, başta organizasyonu yapan Özürlüler Vakfı adına Özlem Belir Hanım'a ve Mine Hoca'ya çok teşekkürler...
* Yrd. Doç. Dr.