Su

A. Birgül Yılmaz, Y. Mimar / 04 Eylül 2025
Kentin Tozu yazarlarımızdan A. Birgül Yılmaz, suyun yapılara sağladığı katkıyı Japonya'dan Türkiye'ye uzanan örneklerle paylaşıyor.

Su... Bazen insan eliyle oluşturulmuş bir havuz, bir fıskiye, bazen de doğal bir göl, ya da su kaynağı... Suyun yapılara sağladığı katkı tartışılmaz…

Örneğin, Elhamra Sarayı, ‘Qasr al-hamra’ (Kırmızı Kale’nin), İspanya’nın Endülüs Bölgesi’ndeki Granada kentinde yer alan, saray ve de kale olarak kullanılmış bir yapı. Nüfus olarak İspanya’nın 20. büyük kenti olan Granada, Sierra Nevada dağları eteklerinde, 738 metre yükseklikte, dört nehrin birleştiği  (Darro, Genil, Monachil ve Beiro) bir noktada yer almaktadır.

Elhamra Sarayı 

Granada'dan 

Granada'dan 

Elhamra, 1984 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası olarak tescillenmiştir. Yapı, birbiriyle bağlantılı odalar, salonlar kadar aralarında yer alan avlu bahçe ve havuzlardan oluşan bir komplekstir. İslam sanatının en önemli eserleri arasında yer alan Elhamra, üç bölümden oluşmaktadır: sarayaskeri garnizon ve asiller mahallesi. Darro nehrine yukarıdan bakan kompleks 740 metre uzunlukta, 220 metre genişliktedir.

Granada'dan Elhamra'ya bakış 

Saray kısmı, iki büyük avlu etrafında toplanmıştır ki, birisi ‘Comares’, ‘Mersin Ağaçları Avlusu’, ya da ‘Havuzlu Avlu’, diğeri de ‘Aslanlı Avlu’ olarak anılmaktadır. Aslanlı Avlu’da yer alan havuzun etrafı aslan heykelleriyle bezenmiştir ki, avlu adını bu heykellerden almakta. Comares’de yer alan havuzun en büyük özelliğine gelince... Havuz, sürekli akan su ile beslenmekte, ancak akan suya rağmen dalga oluşmadan havuz sürekli dümdüz kalarak bir ayna gibi yapının yansımasını sağlamakta.

Elhamra'daki su yollarından 

Aslanlı Avlu 

Mersin Ağaçları Avlusu 

Yapıya son şeklini veren, Endülüs’te hüküm süren son İslam hanedanı Nasri’ler olmuş (1238-1492). Gırnata Emiri Muhammed Nasır döneminde bugünkü görünümüne kavuşmuş olan yapı, 1333'te Gırnata Sultanı I. Yusuf tarafından hükümdarlık sarayına dönüştürülmüştür. 1492'de bölgede yeniden Hıristiyan hakimiyetinin sağlanmasının ardından, saraya Rönesans mimarisinin etkilerinin görüldüğü bazı eklemeler yapılmıştır.

Balıklı Göl (Ayn-i Zeliha ve Halil-Ür Rahman Gölleri) ile,  Şanlıurfa’dayız bu kez, İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığına inanılan, kutsal balıklara ev sahipliği yapan iki göl ile. 12.000 yıllık geçmişi olan göl, Ebla, Akkad, Sümer, Babil, Hitit, Arami, Asur, Pers, Makedonya, Osroene, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Akkoyunlu ve Osmanlı devletine ev sahipliği yapmış, 1992-2000 yılları arasında gerçekleştirilen düzenleme projesi ile bugünkü halini almıştır. 

Şanlıurfa, Balıklıgöl 

Tarihçesine bakacak olursak, MS 6. yüzyılda kuvvetli yağmurlardan toplanan sular bölgedeki akarsularla birleşerek Balıklıgöl havzasına dökülmekteydi. 525 yılında yaşanan büyük sel sonucu Balıklıgöl havzası büyük su toplayıp platodaki sarayları ve diğer yapıları yıkmış, binlerce insanın ölümüne neden olmuştu. 527 yılında Bizans İmparatorluğu tahtına oturan I. Justinianus, Urfa'ya mühendisler göndererek, günümüzde de var olan taşkın önlem yapıları yaptırmış, akarsulardan toplanan suların yönü değiştirilerek Balıklıgöl Platosu’nu büyük taşkınlardan kurtarmıştır. Bu nedenle şehre Justinianopolis adını vermiştir.

Şanlıurfa, Balıklıgöl 

Doğal bir su kaynağının yanında yer alan bir yapıya, Japonya’ya gidelim istedim. Altın Tapınak (Altın Köşk Tapınağı) (Kikaku-ji) ile devam edelim. Kyoto’daki bu Budist tapınak 1994 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır. 1224 yılında bir dağ evi olarak inşa edilen tapınağın tarihçesi de oldukça maceralı. 1397’de Şogun Ashikaga Yoshimitsu’ya geçen yapı, ölümünden sonra vasiyeti gereği bir Zen Budist tapınağına dönüştürülmüş. Savaşlarda bayağı zarar gören tapınak, ‘Budist ve Şinto tapınaklarının korunma yasası’ ile 1904-1906 yılları arasında bir restorasyon geçirmiş, ancak 1950 yılında akli dengesini yitiren bir rahip tarafından yakılmıştır. Japonya milli hazine statüsündeki tapınak 1955 yılında yeniden inşa edilmiştir.

Japonya, Atın Tapınak 

Japonya’dan söz etmişken, bu kez denizde yer alan bir yapıdan, bir kapıdan bahsetmek istedim, bir ‘Torii Kapısı bu. Şinto tapınaklarının girişlerinde yer alan bu kapılar, sıradan, yani dünyadan “kutsal”a geçişi temsil etmektedir. Torii’ler çok çeşitli, düz hatlara sahip olanların altı kadar çeşidi var. Eğimli olanların ise çeşitleri dokuzu buluyor. Itkushimaadasında yer alan bu torii kapısının ayakları gel git olaylarıyla denizin farklı yüksekliklerinden payını alıyor. Hiroşima’dan kısa bir gemi yolculuğu ile ulaşılan bu ada, burada yer alan tapınaktan dolayı kutsal kabul edilmekte, denize girilmesi de yasak. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan yapı ilk kez 6. yüzyılda inşa edilmiş, bugünkü tapınak ise 13. yüzyıldan kalmıştır. Itsukishima adasının geyikleri ise, evcil ve sokulgan. 

Japonya, Itkushima Adası, Torii Kapısı 

Bu yazıyı İstanbul ile bitirmek istedim, ‘Yerebatan Sarnıcı Müzesi’ ile, İstanbul’un gezi programlarının ayrılmaz bir parçası olmuş, pek çok yabancı devlet adamını ağırlamış olan bir yapı ile. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilen, 2022 tarihinde yeniden açılan sarnıç, Kültür A.Ş. tarafından işletilmektedir. 

526-527 yıllarında Bizans İmparatoru Justinianus tarafından kentin su ihtiyacını karşılamak amacıyla inşa edilmiş, Osmanlı’lar döneminde de kullanılmış olan yapının su kapasitesi 180.000 tondur. 9800 metrekare’lik bir alanda yer alan sarnıç, kimisi tek parça, kimisi iki parçadan oluşan 336 adet sütuna sahiptir (41 adet adet sütunu 2. Abdülhamid zamanında kapatılmıştır). Zemin ve duvarlarına gelince, tuğla ile yapılmış bu kısımlar horasan harcı ile kaplanarak su geçirimsiz bir hale getirilmişlerdir. 

Yerebatan Sarnıcı Müzesi 

Müze’nin kendi sitesinden aldığım bilgiyi aynen aktarıyorum: ’Özellikle olası İstanbul depremine karşı risk taşıdığı tespit edilen Yerebatan Sarnıcı Müzesi, İBB Miras ekiplerinin “arkeolojik restorasyon” ilkesiyle hayata geçirdiği restorasyon çalışmalarıyla deprem gibi doğal afetlere karşı güçlendirilerek modern müzecilik anlayışıyla yeniden İstanbul’a kazandırıldı.’

Yerebatan Sarnıcı Müzesi 

Medusa, Yerebatan Sarnıcı Müzesi 

*

Yerebatan Sarnıcı Müzesi sitesinden alıntı:

Bir efsaneye göre Medusa, Yunan mitolojisinde yer altı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgon’dan biridir. Bu üç kız kardeşten yılanbaşlı Medusa, kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. 

Başka bir rivayete göre de Medusa; siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücuduyla övünen bir kızdır. Medusa, Zeus’ un oğlu Perseus’u seviyordur. Bu arada Athena da Perseus’u seviyor ve Medusa’yı kıskanıyordur. Bu yüzden Athena, Medusa’nın saçlarını yılana çevirir. Artık Medusa’nın baktığı herkes, taşa dönüşecektir. Daha sonra Perseus, Medusa’nın başını keser ve onun bu gücünden yararlanarak pek çok düşmanını yener. 


Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :