Y. İç Mimar Hakan Çakır'a ait olan fikir projesi The Eslab Sarnıç, atıl durumda olan ve toprağın altında keşfedilmeyi bekleyen yapılara yeni bir yaşam önerisi sunuyor.
BİR KAHVE GİBİ DAMITILMIŞ MEKANSAL BELLEK
"Torağın altındaki sessizlik, kahvenin ritüeliyle uyanıyor. The Eslab Sarnıç, belleğin sürekliliğini çağdaş kullanıcı deneyimiyle birleştiren mekânsal bir kurgu sunar."
The Eslab Sarnıç, fiziksel olarak var olmayan, ancak tarihi sarnıç mimarisine ait tipolojik karakterler, malzeme hafızası ve mekânsal davranışlar üzerinden sistematik olarak modellenmiş hipotetik bir yeniden işlevlendirme projesidir. Gerçek bir yapının kendisinden değil; geçmişin belleğinde yankılanan bir mekânsal düşünceden yola çıkar. Bu nedenle proje yalnızca bir tasarım önerisi değil; belleğin çağdaş yaşamla yeniden kesiştiği bir mekânsal buluşma alanı olarak düşünülmüştür.
"Günümüzde tarihi yapıların gerçekten var olabilmeleri için yalnızca korunmaları değil yeniden yaşatılmaları gerekir" (1). Kullanım sürekliliği sağlanamadığında, restorasyonu yapılan yapılar ne kadar değerli olursa olsun, zamanla atıl kalma riski taşırlar. Projede bu riski aşmak için yaşamsal bir öneri geliştirildi. Peki hem geçmişi koruyan, hem de bugünün yaşam biçimlerine entegre olabilen bir mekan nasıl kurgulanabilir? Maurice Halwach’a göre, "mekân, toplumsal belleğin taşıyıcısıdır; geçmişin izleri, bugünün pratiğiyle bütünleştiğinde anlam kazanır" (2). Bu yaklaşım doğrultusunda proje, tarihi yalnızca korumayı değil, onu çağdaş yaşamla etkileşimli hale getirmeyi hedeflemiştir.
Önerilen hipotetik kurgu yalnızca geçmişin mekânsal belleğini görünür kılmaz. Mekanda doğru işleve kavuşmuş bir kullanım sürekliliği amaçlar. Bu çalışma, İstanbul’da depo olarak kullanılan, atıl durumda olan ve toprağın altında keşfedilmeyi bekleyen yapıların hayata dönüş hikayesini oluşturur.
İstanbul’daki pek çok sarnıca ilham verebilecek bu yaklaşımda, yapının özgünlüğü korunarak ona yeni bir işlev kazandırılmıştır. Bu yeni işlev yalnızca mimari bir müdahale değil; aynı zamanda sosyal bir çağrı, bir mekânsal canlandırma önerisidir.
Konseptin belirlenmesinde; Sarnıçların suyu yüzyıllar boyunca saklayıp bugüne taşımalarıyla, espressonun kahvenin özünü damıtarak sunması arasındaki paralellik etkili olmuştur. Bu paralellik, sarnıcın tarihsel derinliğiyle kahve kültürünün dinamizmi arasında yeni bir deneyim alanı oluşturmuştur. Bu doğrultuda sarnıcın merkezine entegre edilen performans alanı tasarlanmıştır. Diana Taylar’ında belirttiği gibi "Performans geçmişin belleğini yeniden sahneye koyan bedensel bir iştir; mekan ise bu belleğin izlerinin çağdaş yaşama aktarıldığı bir zemindir" (4). Bu bağlamda sarnıcın yüzlerce yıllık sessizliğini ses hareket ve ışıkla uyandıran performans sahnesi, yalnızca fiziksel bir işlev değil çağdaş bir ifade alanıdır. Böylece tasarım; ışık, form, doku, malzeme ve akustik ilişkilerini bir arada kurgulayan çok katmanlı ve çağdaş bir mekânsal anlatıya dönüşmüştür.
A. RAFİNE MEKAN TASARIMI
The Eslab Sarnıc, mekânsal tasarımı damıtma süreci gibi ele alır. Tarihi bir yapının katmanlarını, çağdaş bir işlev üzerinden sadeleştirerek yeniden tanımlar.
Bu yaklaşım geçmişe ait fiziksel ve kültürel öğeleri korurken; onları bugünün kullanım biçimleriyle bütünleştirir.
Espresso'nun kahveyi damıtma süreciyle, sarnıcın geçmişe dair izleri arasında bir kavramsal metafor oluşturur. Julhani Palasmaa’nın da ifade ettiği gibi; "Mekan yalnızca fiziksel bir hacim değil, zamanın, belleğin ve duyuların yoğunlaştığı bir deneyim katmanıdır" (5). Bu bağlamda, mekanın zamansal derinliği korunurken, çağdaş yaşama entegre olan, yalın ve anlamlı bir model ortaya çıkar.
B. AKIŞ VE ORGANİZASYON
Sarnıcın mekansal akış ve sirkülasyonu belirlenirken, tarihi kabuk ve mimari bileşenleriyle olan ilişkisine önem verilmiştir. Yapılan çözümleme, sarnıcın her acıdan görülmesine olanak tanırken, yapının özgünlüğünü ve tarihi değerini vurgulanmıştır. Aynı zamanda işlevler arasında kurulan bağlantılar, yapının karakterini korurken mekânsal akışı da güçlendirmiştir. Belirlenen işlev doğrultusunda, fonksiyon birimleri kütlesel olarak giriş çıkış aksı arasındaki yürüme yoluyla ilişkilendirilmiştir. Böylece birimler arası ilişki sağlanarak mekan akışkanlığı sağlanmıştır. (Görsel 1)
Girişten sonra ziyaretçileri pişirme bölümü karşılar. Sonrasında barista, oturma alanı, çok amaçlı alan, kahve barı, yardımcı bistro tribün ve sahne gelir. (Görsel 2) Birimler arası ilişki akışkanlığı sağlandıktan sonra ziyaretçilerin mekandaki dolaşımı yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda duyusal bir geçiş deneyimi olarak kurgulanmıştır.

Görsel 1: Akış ve organizasyon diyagramı.
A: Görsel Eşik/Giriş - B: Gıda İstasyonu - C: Barista İstasyonu - D: Sosyal Avlu - E: Temas Noktası -
F: Çok Amaçlı Alan - G: Tadım Noktası - H: Sessiz Seyir/Tribün - I: Ses Köşesi DJ -
K: Yan İstasyon / Barista - L: Sahne Arkası - M: Performans Sahnesi - N: Yüzeye Dönüş / Çıkış
.jpg)
Görsel 2. Ziyaretçiler giriş kotundan -12 kotuna merdiven veya kaydırakla inerler.
Etkileyici bir kurgu ile tarihi ve mistik atmoferde dinamik bir kurgu sağlanır.
Kütlesel eklentilerin geri planda tutulup, sütunların ve diğer mimari bileşenlerin ön planda olmasına önem verilerek mekânsal belleğin göstergeler aracılığıyla okunasına olanak tanınmıştır. Mekan organizasyonuyla yapılan eklentilerin tarihi yapıdan ayrı okunabilir olması yapının özgünlük ve tarihi değerinin öne çıkmasına olanak tanımıştır. Kahve çekirdeği ve su sirkülasyon yolu boyunca ziyaretçilere eşlik ederek konsepte gönderme yapar. (Görsel 4)

Görsel 3. Merdivenle dolaşımaksında aynı yüzey kaplamasının kullanılması, mekan içerisinde görsel bütünlük ve akış hissi oluşturmuştur.
.jpg)
Görsel 4. Yürüme yolundaki aydınlatmayla desteklenerek öne çıkarılmıştır.
.jpg)
Görsel 5. Performans merkezine, ziyaretçi yoğunluğunu kontrol amaçlı yarımcı barista alanı oluşturulmuştur.
C. SARNIÇTA MEKANSAL DENEYİM
Mekanlara anlam ve ruh kazandıran orada yaşamış insanların izleridir. Norberg’inde dediği gibi "Bir yer, yalnızca fiziksel çevresiyle değil, orada yaşanmış deneyimler, hafıza ve hatıralarla şekillenir" (6). Bu mekanlar, içinde barındırdıkları tanıklarla yalnızca şekillenmez, aynı zamanda derinleşir.
Tarih boyunca birçok mekan farklı işlevlerle farklı göstergeler biriktirebilir. Bu yapıda tarih boyunca suyla kurduğu tarihsel ilişkiye sahiptir. Dönüşüm süreciyle ona eklenen yeni işlevlerle mekânsal belleğine yeni katmanlar eklenmiştir.
Proje, yapının ruhuna uygun, günümüz koşullarına hizmet edebilen doğru işlev ve programlarla kurgulanmıştır. Bu nedenle önerilen işlev, yalnızca fiziksel bir kullanım değil; yapının tarihsel kimliğiyle kurulan bağ, günümüz kullanıcı ihtiyaçlarıyla bütünleştiren anlamlı bir dönüşümdür.

Görsel 6. Sarnıçtaki kullanıcı deneyimlerinin zamansal diyagram olarak gösterilmesi.
Sarnıcın atmosferi içerisinde şekillenen bu çok katmanlılık, gündelik rutinin sıradanlığından sıyrılarak kullanıcıyı sıradanın ötesinde bir mekânsal atmosferde buluşturur. Dolayısıyla önerilen program yalnızca yapının taşıyıcısı değil; aynı zamanda ruhunun da çağdaş yorumudur.
.jpg)
Görsel 7. Performans sahnesinden izleyici yönüne bakış,
mekanın kullanım şeklini gösteriyor.

Görsel 8. Sarnıç projesinde kahvenin koku ve tadımdan ziyade dokunsal olarak deneyimlenmesine de dikkat edilmiştir. Giriş kotundan kahve havuzuna inen kaydırak, mekanın durağan atmosferine karşı dinamik bir etki hedeflemiştir.
Pallasmaa’ya göre, "mekanın sadece gözle değil, dokunma, işitme, koku ve hatta tat gibi duyularla da deneyimleneceğini belirtilir (7). Bu doğrultuda sarnıçta tasarlanan her öğe duyusal deneyimin bir parçası olarak düşünülmüştür. Mekanda kahve, yalnızca bir içecek değil; izlenen hissedilen ve mekanın duyusal bir bileşeni olarak kurgulanmıştır. Giriş kotundan sarnıç zeminine inen kaydırakla, kullanıcı kahve çekirdekleriyle temasa geçerek çok duyulu bir deneyim alanına yönlendirilir. (Görsel 9)
.jpg)
Görsel 9. Kahveyle kurulan fiziksel temas üzerinden, deneyimsel bir mekan önerisi kurgulanmıştır.
.jpg)
Görsel 10. Esinlenme ve üretim alanı alanı görünümü.
Mekanın derinlik ve yoğunluğunun her açıdan hissedilmesi için farklı açı kot ve yüksekliklerden yararlanılmıştır. Bu durum oturma alanlarında kendini gösterir. (Görsel 11)
.jpg)
Görsel 11. Donatı tasarımları, kubbe kemer sütun gibi mimari bileşenlerin stilize edilmesiyle oluşturulmuştur.
.jpg)
Görsel 12. Oturma alanıyla dolaşım yolu kot farkı ve farklı malzemeyle ayrılmıştır.
D. ZAMANA MÜDAHALE; FORM, DOKU RENK
Norberg- Schulz’un de belirttiği gibi, "Mimarlık yalnızca fiziksel bir mekan değil, aynı zamanda bellekte yer etmiş imgelerle de inşa edilir. Bu bağlamda mekan; yalnızca görülen değil, anımsanan, özlenen ve düşünülen düzlemlerde de anlam kazanır" (3). The Eslab Sarnıç'ta uygulanan form, doku renk kararları yalnızca işlevsel ya da estetik tercihler olarak değil; geçmişin mekânsal imgeleriyle kullanıcı deneyimi arasında bir bağ kuracak şekilde tasarlanmıştır. Alınan tasarım kararlarıyla, eklentiler geri planda tutularak, tarihi yapının mekânsal kimliği öne çıkartılır.
Projede yapılan müdahaleler, tarihi izleri tamamen silmeden onlarla kurulan diyaloğu görünür kılmayı amaçlar. Tarihi yapı korunurken yeni eklentiler güncel ihtiyaçlara yanıt verecek şekilde tasarlanmıştır. Form, doku renk kararları geçmişin izlerini görünür kılarak, bugünün estetiğini mekana dahil etmek amacıyla kullanılmıştır.
Malzeme kullanımında, yapının özgün kabuğu ve mimari bileşenleri korunmuş; tarihi dokuya zarar vermeyen, onunla uyumlu bir dil tercih edilmiştir. Yeni eklentiler, bu dil içerisinde katmanlı ancak okunabilir şekilde kurgulanmıştır. Ayrıca yapıya ek yük bindirmeyen yalın çözümlerle, tarihi yapı bütünlüğü desteklenmiştir. Donatı tasarımında kubbe, kemer sütun gibi mimari bileşenler modern malzemeyle stilize edilerek kullanılmıştır (Görsel 11).
Projede suyun kullanımı, yalnızca geçmişin bir hatırlatıcısı değil; bugünün mekânsal deneyimini zenginleştiren aktif bir tasarım ögesidir. Özellikle sirkülasyon hattınca suyun akışkanlığı mekana yön verirken sahne çevresindeki su kullanımı saydam şekilde ayrım ve sınır oluşturmuştur.
Bu doğrultuda ortaya çıkan tasarım dili, tarihsel sürekliliği koruyup çağdaş kullanıcı deneyimini desteklemiştir. Duyusal ve düşünsel alanları bir araya getiren bütüncül bir yaklaşımla şekillenmiştir.
E. IŞIKLA YÖN, GÖLGEYLE VURGU
Tarihi yapının derinlik, hacim ve boyut olarak ön plana çıkmasını sağlamak amacıyla ışık ve gölge kullanımından yararlanılmıştır.
Sarnıcın mistik atmosferini öne çıkarmak için; Gölge oyunları, doğal ışık efekti, ışık yönlendirmeleri doku ve malzeme ışıklandırmaları kullanılan aydınlatma tekniklerin başında gelmektedir. Düşünülen tasarımda korumaya alınan kabukla mimari bileşenler noktasal ışıklandırmayla ön plana alınırken, sonradan eklenen birimler geri plandadır. Odak noktalarında mekan ayrışması sağlayan aydınlatma, sirkülasyon yollarında yönlendirme işlevi görmüştür. Tarihi bir mekanda dinamik ve çağdaş bir etki yaratmak için günün farklı saatlerinde değişen ışık kaynakları kullanılmıştır
Kullanılması düşünülen ışık senaryosunun, mekanın tarihsel katmanlarını bastırmadan görünür kılması, aynı zamanda günümüz kullanıcıları için duyusal olarak zengin ve çok yönlü bir deneyim sunması hedeflenmiştir. Bu bağlamda; sakin doğal renk sıcaklıklarıyla tarihi doku ön plana çıkartılırken; RGB ışık teknolojisiyle desteklenen çağdaş dokunuşlar, mekana dinamik bir ritim kazandırmıştır.
.jpg)
Görsel 13. Oturma alanı için düşünülen led ekran dinamik bir sınır oluşturmakta.
Görsel 14'te aynı alanda kullanılan iki farklı ışık senaryosu karşılaştırılmıştır. Solda daha sakin tarihi dokunun ön planda olduğu görülürken, sağda kullanılan sıcak renkli RGB ışık kaynağıyla daha dinamik modern moda geçilmiştir. Işık senaryolarıyla aynı mekanda farklı mekânsal algı oluşturulmuştur.
.jpg)
Görsel 14. Aynı alanda kullanılan farklı aydınlatmalar mekanı algısal olarak etkimektedir.
Performans bölümünde, sahnenin ve oturma bölümünün açık ve tarihi mekanla bütün olmasına dikkat edilmiştir. Bu alanda mekan tanımlaması ışıklandırmayla sağlanmıştır. Sahnenin çevresi suyla kaplanarak mekanın eski işlevine gönderme yapılmıştır. Suyun altı kırmızı ışıkla aydınlatılarak dramatik ve tiyatral bir ortam oluşturulmaya çalışılmıştır. (Görsel 15) DJ ve teknik alanın olduğu yer farklı bir ışık rengiyle tanımlanmıştır. Her alan, işlevine göre farklı ışık rengiyle tanımlanarak, mekânsal ayrışma ve yönlendirme sağlanmıştır.
.jpg)
Görsel 15. Performans sahnesinden eskinin ve yeninin birlikteliği.
Tarihi mekanlarda kullanılan aydınlatma tasarımın önemi görselde de izlenebilmektedir. Önerilen aydınlatma senaryosuyla, tarihi doku, sütün ve kemerler ve sahne ön plandayken, tribün hazırlık odası gibi eklentiler geri planda bırakılmıştır. Böylece izleyici ve sanatçı arasındaki ilişki dikkat dağıtıcı unsunlar olmadan kurulmuştur. (Görsel 16)

Görsel 16. Performans alanında ışık ve gölgenin etkisi.
.jpg)
Görsel 17. Performans ve DJ etkinlikleri dışında tiribün izleme alanı olarak kullanılmaktadır.
Performans saatlerinin ardından devreye giren ses ve ışık düzeniyle birlikte, mekânda farklı bir atmosfer katmanı devreye girmektedir. Işık ve müziğin ritmik birlikteliği, mekânın günün farklı zamanlarında dönüşen karakterine katkıda bulunarak, çok katmanlı bir mekânsal deneyim üretmektedir.
.jpg)
Görsel 18. Kahve barı & çok amaçlı etkinlik alanından görünüm.
F. SARNIÇ'TA SON SÖZ
Henry Lefebvre’in de belirttiği gibi "mekan yalnızca içinde hareket ettiğimiz bir yüzey değildir; toplumsal ilişkilerin üretildiği, belleğin yerleştirildiği deneyimin şekillendiği bir oluşumdur" (8). The Eslap Sarnıç, geçmişin sessizliğini bugünün ritüelleriyle buluşturarak sadece bir mimari müdahale değil, aynı zamanda mekanın geçmişine yapılan gönderme niteliğindedir. Bu yaklaşım, yer altındaki saklı yapıları yeniden gündeme taşıyarak, onları bugünün mekânsal diline dahil eder. Kahve, ses, ışık ve suyun eşliğinde kurulan bu sahne; hem fiziksel hem de zihinsel bir dönüşüm alanı yaratır.
Yapılan çalışma, kent belleğinin derinliklerinde yer alan unutulmuş sarnıçlara yeniden yaşam kazandırmanın olanaklarını ortaya koyan güçlü bir örnektir. Bu dönüşüm, yalnızca yeni bir işlev kazandırmakla kalmaz; aynı zamanda yapının tarihsel ve mekânsal karakterini koruyarak onu günümüzle buluşturan anlamlı bir mimari öneriye dönüşür. Michel de Certeau’nun ifadesiyle, "mekan, yalnızca bir yer değil; hareket deneyim ve dönüşümle oluşan bir süreçtir" (9). Bu yönüyle önerilen yaklaşım, mekana sadece işlev değil, yeni bir yaşamsal bağlam kazandırır.
The Eslab Sarnıç, mekanın geçmişiyle kurduğu bağı korumakla kalmaz; onu bugünün yaşamına entegre eden, yaşayan bir mekana dönüştürür. Bu bağlamda Gaston Bachelard’ın ifadesiyle, "her mekan içimizde yankılanan bir geçmişi taşır; yaşanmışlıklarla derinleşir" (10). Sarnıç bu yankıyı çağdaş bir sahneye dönüştürerek yaşamaya devam eder.
.jpg)
Görsel 19. Çok amaçlı alan, yardımcı bistro ve çıkış noktalarından görünüm.
Kaynaklar
(1) Plevoets, B. & Van Cleempoel, K. (2011). Adaptive Reuse as a Strategy Towards Conservation of Cultural Heritage: A Survey of 19th and 20th Century Theories. Journal of Cultural Heritage Management and Sustainable Development, 1(3), 296–306.
(2) Maurice Halbwachs, Toplumsal bellek, çev. Bahadır Sina Şener (İstanbul: Heretik Yayınları, 2019).
(3) Christian Norberg- Schulz, Genius Loci:owards a Phenomenology of Architecture, 1980 Sayfa 18-20.
(4) Taylor Diana, The Archive and the Repertoire: Performing CulturalMemory in the Americas. Durham Duke University Press, 2003.
(5) Pallasmaa J. (2005). The Eyes of the Skin Architecture andthe Sences. Chichester: wiley- Akademy.
(6) Christian Norberg- Schulz, Genius Loci: Towards a Phenomenologyof Architecture, 1980 Sayfa 216.
(7) JUHANI PALLASMAA, THE EYES OF THE SKİN, Architecture andthe sences 1996.
(8) Henry Lefebvre, The Production Of Space (Uzamın Üretimi), 1991.
(9) Michel de Certeau, The Practice of Everday Life, University of California Press, 1984.
(10) Gaston Bachelard, La Poetigue de l’Espace (Mekanın Poetikası), 1958.