Venedik Bienali Birleşik Arap Emirlikleri Pavyonu
05 Ocak 2012
Vasıf Kortun ile birlikte gerçekleştirdiğiniz bir diğer sergi mekanı tasarımı da Birleşik Arap Emirlikleri'nin Venedik Bienali Pavyonu oldu.
Gregers Tang Thomsen: Vasıf alanlarında öne çıkan üç sanatçı seçmişti. Biri fotoğrafçıydı, diğeri yerleştirmeler yapıyor ve sonuncusu da objeler tasarlıyordu. Bu da bizi her bir sanatçı için farklı bir proje ortaya koymaya itti. Öte yandan Emirlikler, katılan en genç ülkelerden ve Arsenal'deki en geniş pavyona sahipler. Elimizde çok fazla sayıda eser yoktu ve Vasıf, yalın bir sanat şovu istiyordu. Biz de konsepti oluştururken mekanı "kompartıman"lara ayırmak istemedik. Her bir sanatçıya kendi "ada"sını yarattık. Her bir ada kendi "kimliğine" sahip olacaktı ve ziyaretçi için sanatçıları tanımak ve tanımlamak kolaylaşacaktı. Tüm bu parametreleri belirledikten sonra adaların tasarımına geçtik.
"Sergi adaları"nın yekpare tasarımları hususunda güdümleyiciniz neydi? Sergilenen işlerin arkasında yatan bir felsefe veya düşünce ile mi şekillendirildi? Yoksa çok daha salt mekansal bir anlayışla mı?
Selva Gürdoğan: Sergilenen işlere fayda sağlamalı ve onların her biri ile farklı seviyelerde ilişki kurmalıydı. Lateefa bint Maktoum'un fotoğrafları 4 çalışmanın bir araya geldiği 2 seriden oluşuyordu. Her biri kendi başına çok güzeldi ancak bir seri olarak da algılanabilmelilerdi. Fotoğrafları uzanan duvarlar arasına yerleştirdik. Ziyaretçilerin, iki duvar arasında fotoğrafla baş başa kalmalarını sağladık, uzaklaştıklarında ise bir arada incelemelerine imkan verdik. Mekan içerisinde de gayet iyi çalıştı.
GTT: Reem Al Gaith'in yerleştirmesi dağınık, neredeyse inşaat alanını hatırlatan ve esasen çevrelenmesi hatta bir odada durması gereken bir işti. Ama biz mekanı odalara bölmek istemiyorduk. Üç boyutlu yerleştirme için yine üç boyutlu bir çerçeve uyguladık. İşin etrafında gezinmenizi sağlayan ve farklı yüksekliklere çıkan bir platform tasarladık. Ziyaretçinin çalışmayı değişik açılardan incelemesini ve eser ile normal bir galeride yapabileceğinden farklı şekilde ilişki kurmasını sağladık.
SG: Üçüncü sanatçı ise –Abdullah Al Sadi- daha gizemli idi… Çölde yaşıyor, bir ay süren yürüyüşlere çıkıyor, günlükler tutuyor –yüzlerce günlüğü var- ve oradan bulduğu parçalar ile objeler tasarlıyor. Yani çok kişisel, nev-i şahsına münhasır işler üretiyor. Çizimler, el yapımı takılar, kilden heykeller… Durum böyle olunca sergileme alanının da özelleşmesi ve kişiselleşmesi gerekiyordu. Biz de arasında dolaşırken her seferinde işlerinden bir yenisini bulabileceğiniz bir dizi "mahrem" mekan yarattık.
Pavyonu gezenlerden aldığınız yorumlar nasıldı?
SG: Sanatçılar ve işleri ile kurduğumuz farklı mekansal bağlamlar ve farklı seviyelerdeki ilişkilenme, farklı yorumlara da neden oldu. Örneğin üçüncü ada kendi içinde bile çok güzeldi. Ama mimarlığa yakın duranlar, ilk adaya bayıldıklarını ancak üçüncüsünü anlayamadıklarını söylediler. Mimar olmayanlar ise "kıvrımlı olana" bayıldılar! Farklı disiplinlerden gelenlerin farklı şartlanmışlıklarını görmek ve tepkilerini almak çok ilginçti.
Peki tasarım sürecini sanatçılar ile birlikte mi kurguladınız?
SG: Eserlerin tamamı mevcut işlerdi. Dolayısıyla elimizdekilere odaklanarak öneriler geliştirdik. Hemen her ada için 10-15 alternatif ürettik ve bunlar üzerine sohbetler gerçekleştirdik. Mutabık kalınan örnekler uygulandı.
Superpool'un Sergi İşleri
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın