"Rezidanslar spekülasyon objesi; Almanya'da az katlı konutlara dönüş var"

03 Şubat 2011

Cengiz Bektaş: Peki sen İstanbul'u nasıl görüyorsun?

Ercan Ağırbaş: İstanbul'u çok seviyorum. Çocukluğumdan beri gelip, spotlar halinde belli yerlerini görüp, geri dönüyorum. Sonra tekrar geliyorum. Tabi ilk gördüğümden bu yana çok şey değişti. Küçükken, Bakırköy'deki komşularımızın bahçesinde kuyu vardı ve hepimiz o suyu içiyorduk. Çok da geriye gitmeye gerek yok, bahsettiğim 70'li 80'li yıllar…

Maalesef artık böyle bir durum kalmadı. Demek ki İstanbul öyle bir güce sahipmiş, kuzeyinde tüm oksijeni depolayan o kadar büyük bir alanı varmış ki, bütün bunları yine de kaldırabilmiş. Şimdi yeni bir köprünün yapılması gündemde. Demek ki doğal kaynakları kaybettikten sonra bunların bir daha geri gelmeyeceğini göremiyorlar.

Az önce trafik konusuna değinmiştik. Almanya'da toplu konut alanında belli deneyimlere sahibiz. 250 dairelik bir toplu konut projesi hazırladık ve bu binaların hiçbirinin arasında otopark yeri yok. Hepsi ya dışarıda ya da binaların altında. Bu sayede çocuklar sokakta oynama fırsatını buluyorlar.

Bırakın üçüncü köprüyü yapmak, ikinci köprü yıkıldığı takdirde trafik sorununun daha kolay çözüleceğine inanıyorum. Füniküler örneğinden bahsettik. Bunun gibi toplu taşıma sistemlerine biraz daha ağırlık verilmeli. Bu İstanbul'un bir ayıbıdır.

Suudi Arabistan'ın Riyad kenti için bir toplu taşıma projesi yapıyoruz. Bence buna gerek bile yok, çünkü herkesin klimalı arabası var ve litresi 5 kuruşa benzin doldurabiliyorsunuz. Kimsenin bunu kullanmayacağı daha en baştan belli ama; "Katar'da, Dubai'de var, bizde de olsun" düşüncesiyle orada da bir toplu taşıma sistemi oluşturulması isteniyor. Asıl bizim bunlara ihtiyacımız varken, üçüncü köprünün yapılması düşünülüyor.

CB: Konut gökdelenlerini ya da ‘rezidans'ları bir Sydney'de görüyoruz bir de burada. Onlar da bunu para kazanmak için yapmışlar. Almanya'da da böyle bir eğilim var mı son dönemde?

EA: 15-18 katlı binalar yapılıyor ama bunlar genellikle alışveriş merkezlerini (AVM) de içeren karma kullanımlı projeler oluyor. Ama AVM'leri doğrudan bir kalite olarak görerek, "Ben AVM'nin bitişiğinde (üstünde, altında vs) oturuyorum" şeklinde bir moda yok. Bence bu konutlar 'spekülasyon objeleri' olarak düşünülüp pazarlanıyor. Mesela Kanyon'da gezerken kafanızı kaldırın ve konutlara doğru bakın. Balkonlarında oturan bir kişi görebilecek misiniz?

CB: Bu bir yerde kenti, sosyal yapıyı parçalamak anlamına da geliyor. Bu durumun Türkiye'nin çıkarına olması olanaklı değil.

EA: Bir dönem uydu kentlerdeki yüksek binalarda da oturuldu. Almanya'daki mimarlar olarak artık bunları yıkıp tekrar 3-4 katlı binalar yapmaya başladık. Örneğin karşı binaya gölge düşmesin diye aradaki mesafeyi daha uzun tutuyorsunuz.

Zamanında Le Corbusier'nin 'Yaşam Makinesi' olarak adlandırdığı binalarda o aralık kimsenin sorumluluğu altında değildi ve bu alanlar genellikle ıssız ve kriminal noktalar oluyordu. Ama bu alanları daralttıktan ve zemin katta oturanlara küçük bir bahçe payı verdikten sonra hem bahçe bakımlı tutulabiliyor hem de bahçenin önündeki alan sahiplenildiği için daha çok kullanılmaya başlanıyor. Bu konu Almanya'da bilimsel olarak araştırıldığı için aynı sistem acaba buraya da uygulanabilir mi diye düşünüyorum. Ama aslında orayı örnek almaya da gerek yok. Cengiz Bey'in de söylediği gibi kendi geçmişimize baktıktan sonra, yüksek katlı binalarda yaşamanın sağlıksız olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Ama başta da bahsettiğiniz gibi, "böyle bir imar hakkım varsa neden kullanmayayım"a varıyor işin ucu…

CB: O, hukuksal bir dengesizlik. Almanya'da bunu yapamazsınız. Bir gün ters yola girdim, hep birlikte indik arabalardan, gülmeye başladık… Çünkü öyle saçma bir durumdu ki… Burada bir sürücü ters yola girdiğinde karşısındaki polis bile olsa, "Sana ne?" diye kavga etmeye başlar. Arada çok büyük bir anlayış ayrımı var. Herkesin demokratik hakları belli olduktan sonra çatışmaya gerek yok ki. Aslında kendi yaşamımızı zorlaştırıyoruz.

EA: Doğru söylüyorsunuz, ama Almanlar da bazı konuları bizden öğreniyorlar. Örneğin ceza puanlama sistemine göre ehliyetim şu anda en üst sınırda. Bir hata daha yaparsam, birkaç ay el konulacak. Nedeni de, sabahın ikisinde ofisten çıktığım zaman, sokakta hiç kimse olmadığı halde kırmızı ışıkta 2 dakika beklemeyi çok saçma bulmam. Aslında bu hem ekonomiye zarar hem de havayı daha fazla kirletiyorsunuz. Bunu düşününce de her seferinde kırmızı ışıkta geçiyorum. Neyse ki bazı şehirler bu sorunu gördüler ve 12'den sonra trafik lambalarını söndürmeye başladılar.

CB: Münih'te öğrenci gösterileri oluyor, koşarak meydana gidiyoruz. Ben arkalardayım  nasıl davranacaklar diye bakıyorum. Almanlar yol çizgilerini izleyerek giderlerken Türkler kestirmeden, köşegenden yeşilin üzerinden karşı köşeye geçiyorlar. Bir kez polisle çatışmışsın, polise karşı bir eylem yapmışsın, hala kuralı dinlemek var mı? İşin daha da komiği kırmızı ışık yandığında yaşandı. Atlı polis arkalarından copla koşarken Alman öğrenciler kırmızı ışıkta durup beklediler (gülüyorlar).


Cengiz Bektaş ve Ercan Ağırbaş ile...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :