Bulunduğunuz diğer Avrupa kentleri ile ilgili gözlemlerinizi de paylaşabilir misiniz?
Ercan Ağırbaş: Öğrenciliğim süresince Berlin, Milano ve Zürih'te bulundum. Milano ile Berlin arasında büyük fark var tabi. Milano daha çok blok binalardan oluşuyor. Daha sonra bir avludan içeri giriyorsunuz ve o blokta yaşayan insanların içeride kendilerine bir cennet yarattıklarını görüyorsunuz. Sokaklar ise biraz daha yalın ve sadece trafik için kullanılıyor. İtalyanlar bu anlamda daha içe kapanıklar, Berlin'de ise kamusal kullanıma dönük daha fazla açık alan var.
Bu kentleri İstanbul ile kıyasladığım zaman, İstanbul'daki boş alanların sadece trafik için kullanıldığını, dolu alanların ise yaşam için kullanıldığını gözlemliyorum. Yani İstanbul'un boş alanlarında bir kalite ile karşılaşmak çok zor.
Berlin olsun Ruhr bölgesindeki kentler olsun, konut alanlarını yıkıp buraları tekrar kamusal yeşil alanlara dönüştürme uğraşındalar. Dışarıdaki yaşam kalitesini de yükseltecek çalışmalar yapılıyor. Halbuki dışarıda vakit geçirmek Türkiye'ye daha da uygun.
Cengiz Bektaş: Bizim görevimiz bu kamusal alanları çoğaltmak olmalı. Bu yalnızca kentin daha canlı bir yaşama kavuşması için değil, insanların buluşabilmeleri açısından da çok önemli. Örneğin Ege bölgesinde yemeğinizi 10 ay boyunca dışarıda yiyebilirsiniz.. Dışarıda lokantadaki karşılaşmalar ya da akşam yemeği sırasında gelişen söyleşiler, insanların entelektüel alışverişinde çok önemli. Ben size Necati Cumalı' dan söz edeceğim, siz de bana Sabahattin Ali'den söz edeceksiniz. Bu ne güzel bir özetleşme.
Bunu gerçekleşebilmesi için de daha çok kamusal alan yaratılması, "aman şurada bir yeşil alan kalmış, bir gökdelen diksek ne para kazanırız" davranışının bırakılması gerek.
İstanbul'da araba kullanmak, yeterince düşünmemekten ileri gelen bir olay. Çünkü buradan okula (MSGSÜ) araba ile gittiğimde 45 dakikada varıyorum, park yeri bulmakta zorluk çekiyorum, ortalama 15-20 TL harcıyorum. Oysa Üsküdar'dan motorla karşıya geçtiğimde, en çok 3-5 TL giderim oluyor, 20 dakikada da okulda oluyorum. İnsanların bunu düşünmeleri gerek.
EA: Aynı zamanda kitap da okuyabiliyorsunuz…
CB: En önemlisi… "İstanbul'da 15 yılda yapacağım mimarlık üretimini Ankara'da 10 yılda yapabileceğim" dediğimde ulaşımda geçirdiğimiz sürezle ilgiliydi bu. Her gün Kadıköy-Karaköy arasında gidip gelmesine karşın insan, çoğu kez kalabalıktan denizi bile göremiyor. Bunun üzerine biraz daha düşündüğünüzde, çok somut verilerle karşılaşacak, ne denli boşa günümüzden yitirdiğimizi göreceksiniz. İnsanların birbirlerine ayıracakları sürezi planlamaları gerek. Kentsel tasarımı denilen şey aslında boş sürelerin planlanmasıdır. Süreyi hep öteki kişilerle geçireceğiniz süreden çalıyorsunuz. Bu da insanlıktan çalmak anlamına geliyor.