YEM Fuarcılık’ın konuğu olarak İstanbul’da ilk kez konferans verecek olan ünlü mimar Chris Bosse ile bugünün ve geleceğin mimarlığı üzerine konuştuk.
Pekin Watercube Su Sporları Merkezi
Bugünün mimarlık dünyasında karşılaşılan en önemli zorluklar nedir size göre?
Yapı endüstrisinin ürettiği yüksek hacimli karbon emisyonları, gezegenin geleceği söz konusu olduğunda tüm gözlerin mimarlara çevrilmesine neden oluyor. Küresel ısınma, hava kirliliği, taşımacılık, atık ve su 21. yüzyılın en önemli sorunları. Buna ek olarak bugün 2 milyon insanın barınma ihtiyacını etkili, sürdürülebilir ve yaratıcı çözümlerle gidermemiz gerekiyor. Sürüdürülebilirlik, teknolojinin dışardan uygulanması değil, bir yapıyı içerden dışarıya doğru geliştirmektir. Sürüdürülebilirliği ekolojik bir görünüm yaratmanın ötesinde gerçek bir gereklilik olarak derinlemesine ele almamız gerekiyor.
Bu durum Batı kadar Doğu’yu da ilgilendiriyor. Çin her yıl 20 milyon insan için yeni şehirler yaratıyor. Sürüdürülebilirlik asıl burada önem kazanıyor; çünkü bu yolda atılacak her küçük adımla rakamsal olarak çok büyük bir kazanım sağlanabilir.
Chris Bosse
Modern mimaride inovasyon ne kadar önemli?
Her şeyin çok çabuk değiştiği ve tüketildiği bir dünyada yaşıyoruz. Günümüzde ucuz ve inovasyondan nasibini almamış olan şeyler daha çok tercih ediliyor. Ancak evrim de en akıllıların ve değişen çevreye en iyi adapte olanların dinozorlardan daha çok yaşadığını bize ispat etmiştir. Araştırma yapmak, test etmek ve uygulamak ve hatta başarısızlığa uğramak daha iyi bir gelecek için atmamız gereken adımlar. İnovasyon bir gecede gerçekleşmiyor ancak elde edeceğimiz sonuçlar geleceğimiz için çok önemli olacaktır.
LAVA’nın projeleri; (Laboratory for Visionary Architecture) bir güneş istasyonundan çölde bir şehir yaratmaya kadar uzanan geniş bir spektruma yayılıyor. Bizim için önemli olan işlerin ölçeği değil, yaratıcı çözümler üretmemize olanak tanıması. Küçük inovasyonlarla çok harika şeyler yaratmanız mümkün.
Masdar Meydanı Abu Dabi, Birleşik Arap Emirlikleri
Masdar Meydanı Abu Dabi, Birleşik Arap Emirlikleri
Geleceğin mimarlığı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Geleceğin mimarlığı, “dış görünüm” ya da “şekil”den çok “akıllı” bir sistem yaratma üzerine odaklanacak. Çünkü en küçük akıllı bir parça dahi sistemin bütününe etki edip sonucu değiştirebiliyor.
Gelecekteki binaların hava basıncı, sıcaklık, nem, güneş ışınımı gibi dış etkilere tepki verebilen bir yapılar bütününün parçaları olacağını düşünüyorum. Ve bu yapılar bütünü, parçalarının toplamından daha nitelikli olacak. Gelecekte yeni malzemeler ve teknolojiler sayesinde; geleneksel mimaride daha önce hiç tanık olmadığımız yeni bir tür duyarlılığa, adaptasyon kabiliyetine, çevresel güç ve farkındalığa kavuşacağız.
Mimarın günümüzün modern toplumundaki yeri nedir size göre?
Mimari insanlığa hizmet etmeli ve içinde bulunduğu zamanın ve toplumun ruhunu yansıtmalı. Çevremizi saran kültür, teknoloji ve doğayı da içermeli. 21. Yüzyılda teknolojik ilerlemeler sayesinde, tarihte eşi benzerine hiç rastlanmamış bir mimari yaratmak için eşsiz olanaklara sahip olduğumuzu düşünüyorum.
Bugünün koşulları altında bir mimar öncelikle neye odaklanmalı?
Hem estetik ve çağdaş, hem de faydalı olabilecek sürdürülebilir tasarıma.
Yeşil İklim Fonu Binası, (GCF) Bonn, Almanya
Yeşil İklim Fonu Binası, (GCF) Bonn, Almanya
Yeşil İklim Fonu Binası, (GCF) Bonn, Almanya
Mimarinizde teknoloji ve doğayı temel alan bir anlayış göze çarpıyor. Tasarım felsefenizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Yaratıcı sürecimi kısaca şu üç temel öğeyle açıklayabilirim: İnsanlık, Doğa ve Teknoloji. Tasarladığımız her şeyin temelinde insan var. Hava kabarcıkları, örümcek ağları, mercan resifleri gibi doğal olarak evrilen sistemler yeni bina tipolojilerimin ve yapılarımın temelini oluşturuyor. Doğadaki geometriler tasarıma hem estetik hem de zenginlik kazandırıyor.
Teknoloji mekan hakkındaki algımızı değiştirmekle kalmadı, onu yaratma yöntemlerimizi de dönüşüme uğrattı. Teknoloji aynı zamanda, mimar ve tasarımcılara, içinde bulunduğumuz mekanlarda günlük yaşamı nasıl deneyimleyebileceğimizi yeniden tanımlama konusunda yardımcı olan bir araç.
Buna ek olarak teknolojinin sunduğu olanaklar, proje geliştirme sürecinde Lava ekibi ile müşteriler ve ortaklar arasındaki etkileşimde önemli bir role sahip.
LAVA'nın Sherman Çağdaş Sanat Merkezi için tasarladığı kitaplık, Sidney, Avustralya
LAVA'nın Sherman Çağdaş Sanat Merkezi için tasarladığı kitaplık, Sidney, Avustralya. Fotoğraflar: Chris Bosse ve Peter Murphy
Mimaride “Az şey ile daha Çok” mottosunu kullanıyorsunuz. Bu tam olarak ne anlama geliyor?
Doğanın kendine özgü organizasyonunda bulunan yapıyı, ileri teknolojilerle buluşturarak daha akıllı, daha arkadaş canlısı, sosyal ve çevresel olarak daha sorumluluk sahibi bir gelecek yaratabileceğimize inanıyoruz. Sonuç olarak dijital iş akışını, dağanın yapısal prensipleri ve en son dijital fabrikasyon teknolojileriyle harmanlayarak “Az şey ile daha Çok” üretiyoruz. Bu ‘az’ malzeme, enerji, zaman ve maliyetle daha ‘çok’ mimari üretim yaratmak anlamına geliyor.
LAVA; (Laboratory for Visionary Architecture) yapı, malzeme ve binanın kabuğu hakkında mimarinin doğadan öğreneceği çok şey olduğunu inanıyor. Ve bu nedenle de projelerinde bu dışsal kabukları; hava basıncı, sıcaklık, nem ve güneş ışınımı ve hava kirliliği gibi dışsal etkilere karşı tepki veren akıllı sistemlerle buluşturuyor.
Mars Elçiliği, Sidney
Mars Elçiliği, Sidney
LAVA’nın kurucususunuz. Nasıl bir araya geldiniz? LAVA’nın çalışma prensiplerinden ve metodlarından biraz bahsedebilir misiniz? Proje geliştirme sürecinde farklı ülkeler arasında iletişimi nasıl sağlıyorsunuz?
LAVA’nın şu anki üç direktörü; Alexander Rieck, Tobias Wallisser ve ben, 2007 yılında ofisi kurmak için bir araya geldiğimizde mimarlık, araştırma ve eğitim alanında birçok deneyime sahip olan mimarlardık.
Wallisser ile 2004 Venedik Mimarlık Bienali’nde ilk kez karşılaştığımda ikimizin projesi de ödül kazanmıştı. (Wallisser - Mercedes Müzesi, Bosse - Pekin Watercube) Rieck’in Stuttgart’taki Fraunhofer Institute for Occupational Economics and Organisation’da yaptığı araştırma da bizim hedeflerimiz için çok önemliydi. En başından beri amacımız; birbirimizin farklı deneyimlerini aynı potada eriterek yeni ve farklı bir mimari yaklaşım oluşturmaktı.
LAVA stratejik olarak, Sidney, Şangay, Stuttgart, Berlin gibi dünyanın farklı coğrafyalarına yayılmış farklı bir mimarlık ağı. Tasarımcıların, danışmanların ve proje ortaklarının dahil olduğu geniş bir mobil iş ağı üzerinden çalışıyoruz. Tobias Wallisser Berlin’de, Alexander Rieck Stuttgart’ta ve bense Sidney’deyim.
Alexander Rieck, geleceğin çalışma koşulları ve inşa etme süreçleriyle ilgili yenlikçi yaklaşımları ve engin bilgisini gruba aktarıyor. Tobias Walliser ise Stuttgart’taki Sanat Akademisi’nde dijital planlama teknolojileriyle ilgili ‘dijital tasarım’ dersleri veriyor. Bense daha çok, bilişim teknolojisinden faydalanarak uzaysal konseptlere dönüştürülen organik yapılar üzerine yoğunlaşıyorum.
Temelini Batı mimarlığına dayandıran LAVA; Doğu’da (Sidney, Çin, Güneydoğu Asya ve Ortadoğu’da) geleceğin mimarlığını şekillendirebilecek projeler üretme olanağına sahip.
Mimar olmaya nasıl karar verdiniz?
Stuttgart’ta gittiğim anaokulu 1970’lerin en yaratıcı merkezlerinden birine sadece 500 metre uzaklıktaydı. Her gün önünden geçtiğim ‘Lightweight Structures’ Enstitüsü, aynı zamanda Münih Olimpiyat Stadyumu’nun çatısını da tasarlayan Frei Otto imzası taşıyordu. İleride bir mimar olmak istediğimi o zamanlar anlamıştım. Anaokulu kampüsünün bir diğer komşusu ise Fraunhofer Enstitüsü’ydü. Yani kısaca çok erken bir yaşta iyi tasarımla tanışma şansına sahip oldum. Daha sonra ise Stuttgart, Almanya ve İşviçre’de mimarlık okudum.
Mimar olmasaydınız hangi mesleği seçerdiniz? Özendiğiniz bir uğraş var mı?
İsviçre’nin dağlık bölgesinde bir çoban ya da bir rock yıldızı!
Bugüne kadar yaptıklarınız arasında sizin için özel bir yere sahip olan bir proje var mı?
2008 Pekin Olimpiyat Oyunları için tasarladığım Watercube Su Sporları Merkezi en özel projelerimden biri. O zamanlar PTW için çalışıyordum ve Watercube projesiyle 9. Venedik Mimarlık Bienali’nde Atmosfer Ödülü’nü kazanmıştık. Watercube projesinde su, strüktürel ve tematik bir “örge” olarak, Çin geleneklerinde ve mitolojisinde karşımıza çıkan ‘ev’ olgusunun en birincil ve ilkel şekli kare ile ilişkilendirildi.
Pekin Watercube Su Sporları Merkezi
Pekin Watercube Su Sporları Merkezi
Pekin Watercube Su Sporları Merkezi
Yapı tümüyle, su formundan türetilmiş bu benzersiz, hafif konstrüksiyon üzerinde temellendirildi. Sabun köpüğü gibi doğal sistemlerde sert bir geometri gözlemlenebilir. Teknoloji sayesinde hava kabarcıklarının şeffaflığı ve gelişigüzelliği ETFE yastıklarının iç ve dış yüzeylerine aktarıldı. Cephenin büyük kiriş ve kolonlar üzerine uygulandığı geleneksel stadyum yapılarının aksine burada mekan, yapı ve cephe tümüyle tek bir elemandan oluşuyordu.
Nelerden ilham alırsınız?
Doğadan. Tüm soruların yanıtları doğada gizli. Kendi kendine havayı temizleyen, suyu filtre eden ve de oksijen üreten bir ağacı düşünün. Bu ağaç, aynı zamanda kendi ağırlığının birkaç katı olan yaprakları ve meyveleri taşıyor. Ya da binlerce canlının bir arada su, hava ve güneş sayesinde büyüyüp geliştiği bir mercan resifini aklınıza getirin.
Yaptığımız tüm ölçümlemeler; doğal davranışı, canlıların büyümesi ve adaptasyonu gibi doğal olarak gelişen sistemleri taklit etmemizi sağlıyor. Bu çoğunlukla yüzeysel bir taklitçilik olarak algılanıyor ancak görünümlerin ötesine geçip doğanın bağlı olduğu ilkeleri anlamaya çalışmak çok önemli. Sonuç olarak, bana en çok “doğa” ilham veriyor.
LAVA'nın tasarladığı Green Void enstalasyonu, Sidney, Avustralya
Yaratıcı süreçte kendinizi yeni fikirlere açabilmek için neler yaparsınız?
Sabah ya da öğleden sonra yürüyüşe çıkmak veya yüzmek bana iyi gelir. Bunları sadece rahatlamak için değil, kendimi yaratıcı fikirlere açmak için yapıyorum. Aydınlanma halini yaşamak için damarlarınıza bolca oksijen girmesini sağlamalısınız. Ve bir de hayvanlarla konuşmak!
İlham verici bulduğunuz çağdaşlarınız kimler?
Çağdaşım değil ama Alman mimar Frei Otto’dan çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Mimarın 1970’lerde Münih Olimpiyat Stadyum’u için yaptığı sabun köpüğü deneyleri müthiş bir ilham kaynağıydı. Dijital devrimin habercisi ünlü tasarım sandalyesi ile Verner Panton ve doğadan ilham alan, muazzam güzellikteki yapılarıyla Antonio Gaudi de ilham verici bulduğum diğer önemli kişiler.
Türkiye’deki mimari projeler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Genç ve yetenekli tasarımcıların hareketli ağı ve sıra dışı kültürünüz gerçekten de heyecan verici.
İstanbul için tasarlamak ister miydiniz?
İstanbul inanılmaz bir tarihi zenginliğe ve güzelliğe sahip. Türk mimarisini kültür, tarihi katmanlar (geçmiş, şimdi ve gelecek) ve iklim bağlamında ele almak, bu konulara nasıl yanıt verilebileceği üzerine düşünmek ilginç olabilir. Yüzyıllar boyunca birçok ikonik yapı yaratıldı ve her jenerasyon kendine aynı soruları sordu: “Günümüz mimarisi hakkında ne söyleyebiliriz? Toplum ve teknolojide gelinen son noktayı nasıl daha iyi ifade edebiliriz?”
Evet, tabii ki kendi mimari pratiğimizi İstanbul’la buluşturmak isteriz. Türk tasarımcılar ve proje geliştiricileri ile bir araya gelip onların şehrin geleceğiyle ilgili ne düşündüklerini öğrenmek heyecan verici olurdu. Bu anlamda şehre büyük katkı sağlayabileceğimizi ve birlikte zorlukların üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.
Genç mimar/tasarımcılara vermek istediğiniz herhangi bir tavsiye var mı?
Genç yaşlarda mümkün olduğunca çok şey tasarlamaya çalışmalarını tavsiye edebilirim. Etrafımızdaki her şey birileri tarafından tasarlandı, bunları tasarlayan neden bir mimar olmasın? Mimarlığın en güzel yanı; peyzaj, yapı, obje, aydınlatma, sahne, enstalasyon tasarımı gibi birçok farklı alan için üretim yapmanıza olanak tanıması. Dünyayı iyi yönde değiştirmeyi hayal eden, enerji dolu genç bir nesil yetişiyor şu anda. İleride neler yapılabileceğini görmek için sabırsızlanıyorum.