Kahve fincanı dudağa değmeden, kahve kokusu ruha değmelidir. Değmelidir ki; insanı alsın ahir zamanlara götürsün...
Kahve fincanı dudağa değmeden, kahve kokusu ruha değmelidir. Değmelidir ki; insanı alsın ahir zamanlara götürsün...
Gerçekle - masalın sık sık birbirine karıştığı bir coğrafyada; Arabistan Yarımadası'nda ortaya çıkan bu ruhani içecek, ne tenimizi karartır ne de ruhlarımızı arındırır. Bizi sadece lezzetler diyarında dolaştırır. Bir de geçmişimizi ve geleceğimizi gözler önüne serer, tabi görmesini bilene... Bu mistisizmi kahveye, cinlerin perilerin diyarından geldiği için biz mi yükledik, yoksa gerçekten kahvenin mistik olduğuna inandığımız için telvesiyle fal mı baktık, bilinmez.
Peki, nasıl olur da geçmişi bu kadar belirsiz olan kahve, adını bir yapı birimine verir ve onunla somutlaşır? Nasıl olur da "kahvehane" toplumun vazgeçilmez bir unsuru haline gelir? Nasıl olur da doğudan batıya esen rüzgar ters döner ve batı kültürü ile mutasyona uğrayan kahvehaneler, dev markaların tekelindeki kafelere dönüşür? Ve bu kafe zincirleri nasıl olur da yönünü tekrar doğuya çevirir? Nasıl olur da Türk kahvesi yerini önce çaya, sonra latte'ye bırakır?
En başından başlayalım; kahvenin öyküsünü anlatalım. Bu öykünün gözden kaçan kıvrımlarında dolaşarak kahvenin kahvehaneleri yaratış sürecine tanık olalım ve bugünlere gelelim...
*"Kahvehaneler" dosyasının hazırlanmasına katkıda bulunan Mimar Neslihan Şık Glosset'ye teşekkür ederim.