Anadolu’nun üç farklı coğrafyaya, iklime ve karaktere sahip kentinde eş zamanlı olarak tasarlanan ve inşa edilen parklar, aynı tasarım temasının farklı kentsel ve çevresel bağlamlara nasıl uyarlanabileceği üzerine
yoğunlaşma fırsatı verdi.
Projenin Öyküsü
DASK Güvenli Hayat Parkları, günümüz Türkiye kentlerinin tartışmalı konuları olan açık alan, kamusal mekân ve depremsellik üzerine birer düşünme egzersizi olarak ele alınabilir. Mimarlığın giderek kapitalist kentleşme bağlamında ikonik nesnelerin üretimine indirgendiği, yapılaşmanın, kamusal mekânın eksilmesi pahasına gerçekleştiği, mimari tartışmanın işverenin gündemiyle sınırlanarak araçsallaştığı bir mesleki iklimde; kamu yararına, kar amacı gütmeyen, kent toprağını işleyerek yeniden kentlinin kullanımına sunan bir kamusal mekân tasarımı üzerinde çalışma deneyimi oldukça değerliydi. Bu deneyimi olanaklı kılan ise, DASK tarafından düzenlenen zorunlu deprem sigortalılık oranı yarışmasında başarılı olan üç kente ödül olarak birer kent parkı hediye edilmesi oldu. Projenin finansörü DASK’ın yanısıra yerel belediyeler de projeleri sahiplenerek arsa temin ettiler ve İl Afet Müdürlükleri’nin desteği ile birlikte süreci yürüten üçlü yapı oluştu. Bolu, Bursa ve Tunceli gibi Anadolu’nun üç farklı coğrafyaya, iklime ve karaktere sahip kentinde eş zamanlı olarak tasarlanan ve inşa edilen parklar, aynı tasarım temasının farklı kentsel ve çevresel bağlamlara nasıl uyarlanabileceği üzerine yoğunlaşma fırsatı verdi.
Tasarım
DASK Güvenli Hayat Parkları, kamusal kent mekânını yeniden düşünme ve yorumlama fırsatı veren, kapalı alan üretmekten çok açık alanı biçimlendiren peyzaj ağırlıklı projeler olarak şekillendi. Projelerin üretiminde iki temel gündem vardı: Değişik kentli profillerinin gündelik yaşamlarının akışı içinde rahatlamak, dinlenmek, oyun oynamak, bir araya gelerek sosyalleşmek için kullanabilecekleri farklı niteliklerde alt mekânlardan oluşan kent parkları üretmek ve bunu yaparken Türkiye kentleri için temel bir gerçeklik olan deprem tehlikesi ile ilgili gündem oluşturmak, anımsatmak ve iletişim kurmak. Heykelsi duvarlar, bu iki işlevi de yerine getirerek projenin tematik bütünlüğünü oluşturan tasarım araçları olarak kullanıldı. Park alanını farklı mekânsal kalitelere sahip alt hacimlere ayıran; yükselip alçalan, dönen yüzeyleriyle değişken perspektifler ve vistalar veren heykelsi duvarlar, bir yandan da DASK’ın deprem bilinçlendirmesiyle ilişkili mesajlarını barındıran iletişim yüzeylerine dönüştü. Heykelsi duvarlar, tarifledikleri alt hacimlerin işlevsel yükünü de alarak kimi zaman bir sinema perdesine, kimi zaman kaydırağa, kimi zaman gölge veren bir sığınağa, kimi zaman da oturup soluklanılacak bir banka dönüştü.
Böylelikle aslında bir dönüm gibi küçük bir yüzölçümüne sahip parklar; çokamaçlı meydan / açıkhava sineması, piknik alanı, çocuk oyun alanı, bilgilendirme, servis ve satış / paylaşım alanları, sessiz bahçeler ve yoğun yeşil alanlar gibi farklı kullanımlar içeren alt hacimlere ayrışabildi. Çokamaçlı saçaklar da parkların öteki önemli arkitektonik öğeleri oldular. Duvar yüzeyleri gibi, ışığı yansıtan, yeşilin içinde tezat yaratarak göze çarpan beyaz yüzeylerden oluşan çokamaçlı saçaklar; kentlilerin ürettikleri işlerin sergileneceği, bazen de içinden geçen ya da durup soluklanan insanlara gölgeli alanlar sunan yarı açık yapılar olarak parkların girişlerini tanımladı. Zemin yüzeyleri parkların içindeki işlevsel farklılaşmaya paralel biçimde çeşitlendi. Çokamaçlı saçağın altı ve sinema meydanında, andezit ve perdahlı beton gibi sert malzemeler kullanıldı. Yürüyüş rotaları ve sessiz bahçelerde, çakıl ve iri taneli kum gibi yarı yumuşak ve suyu geçiren malzemeler seçildi. Çocuk oyun alanlarının güvenliği için kauçuk zemin kaplaması kullanıldı. Tematik olarak özelleşen hacimler haricinde ise zemin yeşil bırakıldı. Rotalar, kentsel aksların devamı niteliğinde, insanları sezdirmeden parkın içinden geçirerek heykelsi duvar üzerindeki mesajların paylaşıldığı yürüyüşlere davet eden kısa yollar olarak kurgulandı. Burada amaç, bir yandan depremsellikle ilgili bilgi aktarırken insanların gündelik yaşantısının içine yeşili, sükuneti, tesadüfi karşılaşmaları, sosyalleşmeyi, toplanmayı, herhangi bir bedel ödemeden, bir güvenlik kapısından geçmeden oturup film / tiyatro izlemenin, oyun oynamanın, kısaca kentte bir arada var olmanın doğallığını yerleştirebilmekti.
*Bu proje YAPI Dergisi'nin 398. sayısında yayımlanmıştır.