TOCA'dan önce nerede çalışıyordunuz ve ne yapıyordunuz?
Semih Goral: 1974 yılında Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun oldum. Uzun yıllar çeşitli projelerde yer aldım. Türkiye'de köklü olarak yaptığımız en son projelerden biri, Hilton Konya kompleksi ve Mazhar Alışveriş Merkezi olmuştu. 2000 yılındaki ekonomik krizin ardından ise yurtdışına odaklandık. Dubai'de ofislerimiz ve oldukça geniş bir ekibimiz var. 80 mimar çalışıyor orada… 2000'den beri de yoğun bir şekilde proje üretiyoruz. Oman Hilton, Minsk'te UEFA standartlarına uygun kapalı futbol stadyumu gibi çok sayıda işimizi sayabilirim. TOCA'nın oluşumu ise, özellikle Azerbaycan'da yapılacak bir takım projelerin geliştirilmesi üzerine oldu. TOCA'yı, tüm deneyimlerimiz üzerine rafine bir mimarlık ofisi oluşturmak üzere kurduk. Yaklaşık iki senedir tam olarak bu amaçla da devam ediyoruz.
Dubai'deki ofisiniz hangi isim altındadır?
SG: Ofisimizin ismi Nautilius… Ciddi bir "supervision" ve "design" hizmeti veriyoruz. Ve bu tamamen bana ait, benim oluşturduğum bir sistem. Başka ortaklarımız elbette var. Çalıştığımız mimarlar da uluslararası bir "mix" ortaya koyuyorlar. Türk mimar sayımız oldukça az diyebilirim. 80 kişi içinde sanırım 2 veya 3 Türk mimarımız var. Geri kalanı yabancı… Rusya ağırlıklı olmak üzere İngiltere, İtalya, Suudi Arabistan, Katar, Oman ve Trinidad Tobago gibi ülkelerde bir sürü proje ürettik ve üretmeye devam da ediyoruz.
Dolayısıyla kariyerinizin yarısını Dubai'de geçirdiniz. Bundan sonraki yarısını da muhtemelen Azerbaycan'da geçireceğiniz söylenebilir mi?
SG: Azerbaycan değil esasında… TOCA'yı nasıl planladığımızdan bahsetmeliyim belki de… Mimarlık, gerçekten deneyime bağlı bir süreç. Kurumsallaşmış olsanız dahi, bir noktada o tecrübeleri, birikimi bir yerlerde toparlamanız gerekiyor. O noktada da kurumsallaşmak mümkün değil! TOCA'yı kurmaktaki amacımız da, bugüne kadar sahip olduğumuz deneyimlerin bir üst profilde tekrarını sağlamak şeklinde açıklanabilir. TOCA, gerçekten özel projelere yöneldi. Projelerimiz de bunu gösteriyor: Bakü'de olimpiyat stadyumu yapıyoruz, bir olimpiyat köyü planlıyoruz. Türkiye'de devam eden ciddi projelerimiz var; birisi de İstanbul'da Eren Holding ile birlikte gerçekleştirdiğimiz 320 bin metrekarelik kongre merkezi… TEM otoyolunda, havalimanına çok yakın bir konumu olan, otel, kongre merkezi ve "residence"ları kapsayan bir proje bu. Yani TOCA'da seçiciyiz; her projeyi kabul etmiyoruz.
Dubai'de bu seçiciliğin tam tersi mi uygulanıyor?
SG: Biz, Dubai'nin tam "booming" yaptığı bir dönemde oraya gittik. Dolayısıyla gerçekten hem iyi hem de kötü projeler yapmak durumunda kaldık. Açıkçası bir kısmı –tabiri caizse- piyasa projeleri idi. Ancak çok çok iyi başka projelere de imza attık. Oradaki süreç buydu; Dubai'de "mass-production" yapmak ve sürece uyum sağlamak zorundasınız. O dönemde orası da bir devler arenasıydı. Dünyada bilinen tüm proje grupları Dubai'de bu hizmetleri veriyorlardı. Ve ayak uydurmak için bu süreci yakalamanız gerekiyordu.
En başta Dubai'ye gitmenizi sağlayan motivasyon neydi peki? Bir öngörü mü?
SG: Öngörüydü tabi… Konya Hilton'u gerçekleştirdikten sonra Türkiye'de iyi projeler yapmaya çalıştık. Ama kriz nedeniyle projelerden istediğimiz performansları elde edemedik. Konya Hilton, çok profesyonel bir organizasyon ile ortaya koyulmuştu; yatırımcının belirlenmesi sırasında işletmecinin ve tasarımcının devreye girdiği bir projeydi. Profesyonel bir sürece yöneldik dolayısıyla… Sonrasında da proje teklifleri vermeye başladığımızda masraflarımız, Türkiye için fazla gelmeye başladı. Bu paraları Türkiye'de elde etme şansımız da yoktu. Bu nedenle yurtdışına açıldık. O dönem için en iyi platform Dubai'ydi ve tüm bu süreç Dubai'de yaşandı.
TOCA'da daha "butik" işler yapmak gayesinde olduğunuz söylenebilir mi?
SG: "Butik" demeyelim ona; ama özellikli ve emek harcamak isteyeceğimiz projeleri kotaracağımız bir platform kurduk. Çok genç bir ekibiz. Arkadaşlarımızla yaklaşık iki senedir ciddi bir atölye çalışması yapıyoruz.
Çok devir daim oldu mu çalışanlarınız arasında?
SG: Tabi… Şu anki kadromuzu bulurken o devir daimi yaşadık. Ama burada tüm süreç çok saydam olarak kurgulanıyor. İşi alış sürecimizden işverenlerimizle ilişkimize, personel ilişkilerimizden mali yapımıza her şey çok transparan… Tüm arkadaşlarımız işverenlerle, yerel yönetimle ilişkilerimizden, proje süreçlerimizden, iş stratejilerimizden haberdar. Gerçekten bir takım olmaya çalışıyoruz.
Yılın ne kadarını Türkiye'de, ne kadarını Dubai'de geçiriyorsunuz?
SG: Çok seyahat ediyorum. Şöyle söyleyebilirim: 360 günün 200 – 220 günü yurtdışındayım. Ama son dönemlerde, yaklaşık altı aydır TOCA'da geliştirdiğimiz projeler için Türkiye'de kalmaya çok gayret sarf ediyorum.