Karmaşanın, farklılığın, geçiciliğin ve belirsizliğin vurgulandığı bir tiyatro sahnesi Dot. ‘Olan biten’i tüm gerçekliği ile ortaya koyan, klasik tiyatronun açmazlarına yeni mekansal yaklaşımlarla cevap arayan ve muazzam bir disiplinlerarası kesitte konumlanmaya çabalayan sarsıcı bir sahne...
Grafik Uygulama: Meltem Doğan Yeler
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy geçtiğimiz haftalarda yaptığı bir açıklamada uzun süredir duymadığımız, hatta 90'lı neslin asla aşina olmadığı bir ‘laf' zikretti. Sarkozy, 90'ların ilk yarısında oldukça efektif olmuş bir İngiliz kültür vakasından söz ediyordu. "Cool Britannia", dönemin marş niteliğindeki ünlü parçası ‘Rule, Britannia'dan türemiş bir motto olarak önce İngiliz pop kültürünü etkisi altına alıyor; sonrasında Londra'yı Avrupa'nın en etkin kültür sahnesi haline getirecek kadar ‘büyüyordu'. Ama ne büyümek! Ulusal kültür politikaları içinde kendi maddesine dahi sahip olacak kadar benimsenen bu slogan / ana akımın etkisi ise, elbette uzun sürmemişti. Tüm modernite anlayışının kamusala bolca nüfuz ettiği toplumlarda olduğu gibi; Spice Girls'ün, Oasis'in, Sarah Kane'in ya da Tracey Emin'in gerçekten de ‘tutması', politikanın ‘artık sıktığı' yönünde eleştirilere maruz kalarak sönmesine engel olmamıştı.
İşte Sarkozy'de günün birinde ‘Cool Britannia'yı hatırlatarak, kabaca moda, güzel sanatlar, gastronomi, popüler müzik ve tiyatroyu kapsayacak bir ‘beş adımda Fransız kültürü paketi'nin ne de güzel olacağını belirtiyor; onu da şöyle etiketliyordu: "Nouvelle France"
Oysa - belki Nouvelle France değil ama – Cool Britannia bize başka şeyleri anımsatıyordu. Üretim ve tüketimin had safhada olduğu, yılların birikimi ve enerjisiyle patladığı, sanatla aleladenin çizgilerinin iyice muğlaklaştığı ve kamusallığın engellenemez biçimde karmaşaya ve dolayısıyla farklı olana yer açtığı bir ‘kültür sahnesini' - ya da metropolü - ifade eden Cool Britannia, bize Taksim'i hatırlatıyordu.
Ne kamusallık ne de üretimin o zorlayıcı sınırlara dayandığı söylenemese de, gerçekten de Taksim'de öyle bir mekan var ki, içindeki ‘parça' veya ‘gövde'lerin bir araya gelişleri ne kültürel edimin ne de bu gibi kavramların içerik üretiminin o kadar da tesadüfi olmadığını gösteriyor. Mısır Apartmanı'ndan söz ediyorum. 360, Banu Bora, Galer-ist'in bir araya geldiği bu tarihi bina, sanatsal alanın en etkili güdümleyicilerinden olan bir de tiyatro sahnesi de barındırıyor içinde. Hem de karmaşanın, farklılığın, geçiciliğin ve belirsizliğin vurgulandığı bir tiyatro sahnesi... Dot, Cool Britannia'dan söz edilen dönemde uluslararası tanınırlık kazanmış ‘In-Yer-Face' tiyatrosu gibi, modernitenin berraklaştırdığı bir farkındalık düzleminden konuşuyor. ‘Olan biten'i tüm gerçekliği ile ortaya koyan, klasik tiyatronun açmazlarına yeni mekansal yaklaşımlarla cevap arayan ve belki daha da önemlisi muazzam bir disiplinlerarası kesitte konumlanmaya çabalayan bu sarsıcı sahne, belki "Amerika'yı yeniden keşfetmiyor". Ama her halükarda İstanbul tiyatro seyircisi için çok yeni bir perspektif sunuyor.
Dot'un kurucularından Murat Daltaban ve Özlem Daltaban ile Dot sahnesini, arkasında yatan dertleri ve en temel beslenme noktalarından olan mimarlığı nasıl kullandıklarını konuştuk.
Röportaja olan katkılarından ötürü Serkan Salihoğlu ve Filiz Yavuz'a teşekkürlerimi sunarım.