Yapı-Endüstri Merkezi ve Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı tarafından Serra sponsorluğunda düzenlenen Archiprix yarışmasının ödül töreni ve kolokyumu 4 Aralık 2015 Cuma günü Ankara'da düzenlendi.
Bu sene 20.si düzenlenen yarışmanın ödül törenine TOBB-Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ev sahipliği yaptı. Ödül törenin açılış konuşmaları ise TOBB rektörü Adem Şahin ve Doğan Hasol tarafından gerçekleştirildi.
Rektör Şahin ev sahibi olmaktan dolayı duyduğu mutluluğu dile getirerek etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçen Mimarlık Bölüm Başkanı ve öğretim görevlilerine, Serra Seramik'e teşekkür etti. Yarışmada ödül alan öğrencilerin profesyonel hayatlarına iyi bir başlangıç yaptıklarını belirterek hepsine meslek hayatlarında başarılar diledi.
Rektörün açılış konuşmasının ardından, Çiğdem Koç'un hazırladığı ve yarışmanın yirmi yılını açıklamalı grafiklerle anlatan bir sunum gösterildi. Sunumda 20 yıllık bir süreçte, yarışmanın zaman içerisinde artan katılımcı sayısı, okulların katılım oranları ve ödüllerin okullara göre dağılım grafikleri paylaşıldı.
Sunumdan sonra yarışmanın Türkiye ayağının kurucularından Doğan Hasol yarışmanın 20 yıllık sürecini değerlendirdi. Hülya ve Ferhan Yürekli'nin Hollanda'da düzenlenen ve Avrupa geneline yayılması amaçlanan Archiprix yarışmasından haberdar olarak kendisine bahsettiklerini, daha sonra ise Şevki Vanlı'nın da sürece dahil olarak bu girişimi gerçekleştirdiklerini anlattı. Kuruluşundan bu yana her yıl yarışmanın yapılabilmesinin önemli olduğunu vurgulayan Hasol, 2004 yılında uluslararası Archiprix yarışmasının ödül töreninin İstanbul'da düzenlenmesinin planlandığını ancak terör olayları nedeniyle törenin Cenova'ya taşındığını hatırlatarak bu sebeple 'Ne olursa olsun en önemli şey barış!' dedi. Atatürk'ün 'Yurtta sulh, cihanda sulh' sözünü alıntılayan Hasol, 'Ya da gençlerin de söylediği gibi İnadına Barış!' dedi.
Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı'nın ve Yapı-Endüstri Merkezi'nin birlikteliğinin başarılı bir şekilde devam etmesinin yarışmanın sürekliliğinde önemli rol oynadığını vurgulayan Hasol, 'Sevgili Hülya'yı ve Şevki Vanlı'yı da buradan tekrar saygı ve sevgiyle anıyorum' dedi. Tüm kazananları kutlayarak katılım konusunda çekingen okulları teşvik etmek amacıyla 'Archiprix'de yarışanlar okullar değil yeni mezun mimarlardır' diye vurguladı. Konuşmasının devamında mimarlık eğitiminin kötüye gittiğini söyleyen Hasol, Avrupa'nın başlıca ülkelerinde (Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya) toplam 85 mimarlık okulunun bulunduğunu ancak Türkiye'deki ve Kuzey Kıbrıs'taki mimarlık okullarının sayısının 131 olduğunu söyleyerek bunun anlamı üzerine düşünmenin çok önemli olduğunu ifade etti. Okulların bir an önce derecelendirmeye, akreditasyon sistemine tabi tutulması gerektiğinin altını çizerek konuşmasını tamamladı.
Programın devamında ise Seranit Grup Proje ve İş Geliştirmeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Banu Uçak sözü aldı. Yarışmanın en önemli yanının sürdürülebilir ve uzlaşmacı bir ortam yaratması olduğunu ifade eden Uçak, kar amacı gütmeyen bir yarışmayı 20 yıl boyunca sürdürmenin çok zor ancak çok kıymetli olduğunu söyledi. Serra'nın son dört yıldır yarışmaya sponsor olduğunu ve bundan mutluluk duyduklarını belirterek mimarlık kültürü ve fiziksel çevre ile ilgili konularda etkinliklerine devam edeceklerini söyledi.
Açılış konuşmalarından sonra jüri üyesi, Zaha Hadid Architects'ten Alexandros Kallegias 'Academia and Practice' isimli bir sunum gerçekleştirdi. Zaha Hadid Architects’te dünyanın farklı yerlerinde, farklı ölçeklerde, farklı yapı tipolojilerinde işler ürettiklerini söyleyen Kallegias, Glasgow Riverside Museum, Gangzhou Opera House, London Aquatic Centre, Haydar Aliyev Centre, Theatre de Rabat gibi örnekler üzerinden bu yapıların tasarım süreçlerinde ve özellikle yapıların inşa edilebilirliği üzerine farklı disiplinlerden profesyonellerle birlikte çalışırken kullandıkları BIM modellerinden ve bu programların nasıl işlediğinden bahsetti. Ardından sunumun akademi kısmına geçerek son dönemde Architectural Association'ın yaz okulu programları kapsamında yürütücülüğünü üstlendiği atölye süreçlerini ve ürünlerini paylaştı. Atina’da, Selanik’te ve İstanbul’da gerçekleşen AA Visiting School ve Londra’daki Summer DLAB atölyelerinden bahsederek bu atölyelerde yeni dijital tasarım araçlarıyla geleneksel metodları bir araya getirerek konsept tasarım sürecini üretimle buluşturmayı ve yeni şeyler deneyerek farklı olanakları keşfe çıkmayı amaçladıklarını belirtti.
Kallegias’ın sunumundan sonra ödül törenine geçildi. Ödülünü Doğan Hasol’un elinden alan yarışmanın birincisi Anas Mahli Suriye’de, ülkesinde yaşananlardan dolayı Damascus Üniversitesi’ndeki eğitimini bırakıp ailesiyle birlikte İstanbul’a gelerek eğitimini Bahçeşehir Üniversitesi’nde devam ettirdiğini söyleyerek iki üniversitede de eğitimine katkıda bulunan tüm öğretim görevlilerine teşekkür etti. Mimarlığın imkanlarının yalnızca hayal gücümüzle sınırlı olduğunu söyleyen Mahli, konuşmasının ardından kısaca Atatürk Havalimanı’nın dönüşmesini konu alan projesinin içeriğinden bahsetti. Daha sonra yarışmanın ikincisi Yunus An, Ece Ceylan Baba’dan ödülünü alarak kolektif bir yaşam, esnek ve dönüştürülebilir bir mekan önerisi sunan projesini anlattı. Ardından yarışmanın üçüncüsü İrem Coşkun ödülünü alarak, Tuzla’da kıyı mekanlarının yeniden kullanımını ele alan ve deniz hamamlarını yeniden yorumlayan projesinin ortaya çıkış süreçlerini aktardı. Programın devamında ise Serra Özel Ödülü sahibi İnan Tokay, Sürdürülebilirlik Ödülü sahibi Çağdaş Delen, ve eşdeğer mansiyon sahipleri Aybike Batuk, Melek Güneysu ve Damlanur İlipınar ödüllerini alarak projelerinin içeriklerinden bahsettiler.
Ödül töreninin ardından yarışmanın kolokyumuna geçildi. Kolokyumun açılışını jüri başkanı Nur Çağlar yaptı. Seçimi çok zor gerçekleştirdiklerini söyleyen Çağlar, aynı konu üzerine üretilen yarışma projelerini değerlendirmenin daha kolay olduğunundan ancak birbirine alternatif olarak düşünülemeyecek farklı bitirme projelerinin hepsini kendi bağlamında anlayarak değerlendirmenin ve karşılaştırmanın zorluğundan bahsetti. Ödül alan projelerinin hepsinin birbirinden içerik, anlatım teknikleri, proje alanı bakımından oldukça farklı olduğunu söyleyerek yarışmaya her geçen gün artan başvuru sayısının bundan sonraki yıllarda da artarak devam etmesini umduğunu belirtti.
Daha sonra sözü alan Kerem Yazgan, projelerin artmasının çok olumlu olduğunu belirterek ‘Ancak kendi üniversitemi, ODTÜ’lüleri katılım azlığından dolayı eleştiriyorum’ dedi. Projelerin geneline dair bir yorumda bulunarak az çizim ve maket üretildiğini, bu üretimlerin yerini üç boyutlu dijital modellerin aldığını ancak bunların da çoğu zaman projeye dair gerekli bilgileri aktarmada eksik kaldığını belirten Yazgan, sunum şeklinin zayıflığına da dikkat çekti. Projenin bir jüriye sunulacağı göz önünde tutularak yeniden düşünülüp paftalaştırılmasının gerekli olduğunu vurgulayarak ‘Okulda projenizi jüriye açıklayabilirsiniz ama bir yarışmada projenizi anlatmak için orada olamayacaksınız’ dedi. Yazgan, konuşmasını gönlündeki birincinin ikincilik ödülünü alan proje olduğunu söylerek noktaladı.
Brigitte Weber ise yarışmayı bir öğrenci yarışması olarak görmediğini, diploma projelerini de mimar olarak üretilmiş ilk proje olarak düşündüğünü söyledi. Öğrencilerin yeterli olgunluğa ulaşıp ulaşmadığının bu projelerle anlaşıldığını söyleyen Weber, bu sebeple değerlendirmede diğer jüri üyelerine göre daha sert davranabildiğini belirtti. Kerem Yazgan gibi sunumun önemine dikkat çeken Weber ‘Less is more’ diyerek konuşmasını tamamladı.
Alexandros Kallegias da sunum tekniklerinin ve tasarımı anlatmak üzere bu teknikler aracılığıyla kurulan iletişimin önemini vurguladı. Jürinin sert olmasının da iyi olduğunu söyleyen Kallegias, ‘çünkü gerçek hayat da böyle olacak, kimse sizi hadi gel biz bu yapıyı seninle inşa etmek istiyoruz, bize tasarımını anlat diye masasına çağırmayacak’ dedi. Mimarlığın ‘one man/woman show’ olmadığını kolektif bir üretim süreci sonunda ortaya konabileceğini söyleyerek ‘farklı disiplinlerden insanlarla bir araya gelin, kendi kendinizi eleştirin ve sınırları zorlayın’ dedi.
Sürdürülebilirlik danışmanı Arif Künar ise yarışmaya katılan projeler arasından bu konuyu ciddi bir şekilde ortaya koyan ancak iki proje bulabildiklerini söyleyerek ‘Bu konu maalesef hala üniversitelere ve mimari eğitime yeterince etki edebilmiş değil’ dedi.
Yarışmanın raportorü Işıl Sipahioğlu da ‘metin yerine mimari sunum tekniklerine ağırlık verilmeli’ diyerek diğer jüri üyelerinin de bahsettiği sunum tekniği problemini vurguladı. Sipahioğlu’nun konuşmasından sonra katılımcıların sorularına geçildi.
Birinci ve ikinci projenin hangi noktalarda birbirinden ayrıştığının ve kararın bu yönde olmasına etki eden nedenlerin sorulması üzerine jüri üyeleri görüşlerini paylaştılar. Kerem Yazgan, birinci projede yapının çevresiyle ilişkisinin zayıf olduğunu söyleyerek ikinci projede sunulan esnek yapıyı, çevresiyle kurduğu ilişkiyi, birçok şeye dönüşmeye olanak tanıyan halini daha hayattan ve gerçekçi bulduğunu belirterek projeyi daha başarılı gördüğünü ifade etti. Brigitte Weber, ilk projenin tüm fonksiyonları tek bir kabuk altında çözümlemede oldukça başarılı olduğunu, başka projelerin de bunu amaçladığını ancak altından kalkamadıklarını söyledi. İkincinin ise esneklikten bahsettiğini ancak projenin yapısının yeterince esnek olmadığını, bu fikrin çok hayata geçemediğini belirtti. Alexandros Kallegias ise tüm projeleri içerik, bağlam, renkler, sunum teknikleri gibi birçok farklı noktadan değerlendirdiklerini ifade ederek birinci olan projenin bu anlamda daha başarılı bulunduğunu söyledi.
Kolokyumun ardından etkinlik Pecha Kucha sunumları, sergi açılışı ve konser dinletisiyle devam etti.